Dedelerin Alevi-Bektaşi Öğretisindeki Önemi
4 posters
1 sayfadaki 1 sayfası
Dedelerin Alevi-Bektaşi Öğretisindeki Önemi
Dedelerin Alevi-Bektaşi Öğretisindeki Önemi
İster kültürel,felsefik ister dini,inançsal öğretilerin tamamı elbette ki belli bir sistem etrafında gelişerek büyür ve zincirin halkaları gibi birbirine eklenerek taşınır nesiller boyu. Bu öğretilerin doğru bir şekilde taşınabilmesi de onu asıl kaynağından öğrenmekten geçer. İnsana ve insanlığa üstün bir sevgi-saygı tebiyesi temelinde gelişen alevilik öğretisini de ancak en iyi kaynaktan öğrenebilir ve bizden sonrakilere taşıyabiliriz. Alevilik öğretisinde bu kaynak "DEDE" ve "BABA"lardır. Onlar bu yolu,bu süreği asıl kaynaklarından öğrenmiş, o terbiye ve erkanla büyümüş yol önderleridirler.
Alevilik yolunda yetişen ulu zatlara baktığımız vakit hepsinin de bir mürşitten feyiz aldığını, yolun hizmetinde bulunduğunu, çile çekip nefsi terbiye ettiğini ve ancak ondan sonra kemale erdiğini görürüz.Mesela:
Lokman Perende'nin mürşidi ........ Ahmet Yesevi
Hacı Bektaş-ı Veli'nin .......Ahmet Yesevi,Lokman Parende
Yunus Emre ..........Taptuk Emre
Pir Sultan Abdal......Hacı Bektaş Veli Dergahında 7 yıl çile doldurmuştur
Mevlana ......... Şems-i Tebrizi ( Hacı Bektaş Veli tarafından Konya'ya gönderilerek Mevlana'yı irşad etmiştir. )
Balım Sultan.... Hacı Bektaş-ı Veli
Kaygusuz Abdal......... Abdal Musa
Kul Himmet ........ Pir Sultan Abdal
Bu örnekler yüzlerce örnek verilerek çoğaltılabilir. Burada sadece herkes tarafından tanınan birkaç örnek vererek pekiştirmek istedim.
Bugün adlarını büyük bir hürmet,saygı ve sevgiyle andığımız o yüce insanlar bile ancak bu öğretiyi bir mürşitten öğrenebildiğine göre biz gençlerin de bu yolda kemale ermesi ancak bir mürşidin kapısından geçmesine bağlıdır.
Alevi-Bektaşi öğretisinin düşünsel boyutlarına baktığımız zaman( İlerde daha geniş yer verilebilir.) insan Allahtan kopan nur ve kudret parçasıdır. Bu nur geçici bir süreliğine dünyaya bırakılmıştır. Amaç insan sıfatıyla gelinen bu dünyadan yine adem sıfatıyla hakka, o büyük nura kavuşabilmektir. Bunu başarabilmek için şeytani vasıflardan sıyrılıp aşka ulaşmak esastır. Aşkın önündeki en büyük engel nefistir. Nefsi yenmenin yolu da çile çekmektir. Hatta çile ne kadar yoğun olarak yaşanırsa öze ulaşmak o kadar kolay ve hızlı olur. Aşıklar( Muhibler) çekilen çileden mutludurlar, hatta çekilen çileden o kadar mutludurlar ki Seyit Nesimi bir beytinde;
Yarab,belayı ışk ile kıl aşina beni
Etme bir dem belayı ışktan cüda beni, diyor.
Yani yarabbi aşkın belası ( çilesiyle ) beni haşır neşir et. Aşkın belasından beni hiçbir zaman uzak etme,ondan beni mahrum etme, diyor Seyid Nesimi.
Yunus Emre ise Taptuk Emre'nin kapısında çile çekmekten o kadar mutludur ki o kapıya kul olduğunu her zaman vurgulamaktadır. O kapının kendisini olgunlaştırdığını müthiş bir üslupla bakın nasıl anlatıyor.
Taptuğun tapusunda
KUL OLDUK KAPISINDA
Yunus miskin çiğ idik
Piştik ELHAMDÜLİLLAH
Yine Kaygusuz Abdal ulaştığı noktanın sebebi olarak 40 yıl boyunca Abdal Musa dergahında hizmet görüp,çile çekmesine borçludur.
Dikkat edilmesi gereken noktalardan biri de bu ulu zatların dergahlarda hizmetidir. Buradaki hizmet anlayışı "Hizmet Hak İçindir." anlayışıdır ki Pir Sultan 7 yıl, Yunus 7 yıl, Kaygusuz Abdal 40 yıl çile çekip,hizmet ederken nefsi terbiye ettiklerinin farkındadırlar. Orada ddergaha odun taşımak belki dergahın hizmeti gibi görülmektedir ama asıl hizmet nefsi yenmeye yöneliktir. Yani Hakka, o büyük nura ulaşmak içindir. Ondan dolayıdır da "Hizmet Hak İçindir." anlayışı benimsenmektedir.
Nefis terbiyesinin en önemli ayağı "Benliği" yenmekten geçer. Cemlerimizde okunan gülbanklarda "Yuh Benliğe" sözü de zaten buradan gelmektedir. Kişi Benlik sevdasına düşmemeli, Toplumsal menfaat bireysel menfaatin üzerinde olmalı. Elbette bu kolay bir dava olmadığı için bunu yenmenin yolu da yine çileden geçer. Hünkar Hacı Bektaş- Veli dergaha gelen dervişere ilk olarak dergahın temizlik işlerini verir, halk içinde benlik terbiyesini gerçekleştirir, kibiri,gururu,benliği o şekilde yenmesini sağlarmış.
Mürşit (DEDE) kapısı o kadar önemlidir ki mürşitsiz,rehbersiz menzile ermek mümkün değildir. Çünkü nefis denilen belanın yok edilmesi için muhakkak terbiye gerekmektedir. Bu terbiyede de benliği yenmenin, ölmeden ölmenin tek yolu olan çile ancak mürşit kapısında mümkündür.
İster kültürel,felsefik ister dini,inançsal öğretilerin tamamı elbette ki belli bir sistem etrafında gelişerek büyür ve zincirin halkaları gibi birbirine eklenerek taşınır nesiller boyu. Bu öğretilerin doğru bir şekilde taşınabilmesi de onu asıl kaynağından öğrenmekten geçer. İnsana ve insanlığa üstün bir sevgi-saygı tebiyesi temelinde gelişen alevilik öğretisini de ancak en iyi kaynaktan öğrenebilir ve bizden sonrakilere taşıyabiliriz. Alevilik öğretisinde bu kaynak "DEDE" ve "BABA"lardır. Onlar bu yolu,bu süreği asıl kaynaklarından öğrenmiş, o terbiye ve erkanla büyümüş yol önderleridirler.
Alevilik yolunda yetişen ulu zatlara baktığımız vakit hepsinin de bir mürşitten feyiz aldığını, yolun hizmetinde bulunduğunu, çile çekip nefsi terbiye ettiğini ve ancak ondan sonra kemale erdiğini görürüz.Mesela:
Lokman Perende'nin mürşidi ........ Ahmet Yesevi
Hacı Bektaş-ı Veli'nin .......Ahmet Yesevi,Lokman Parende
Yunus Emre ..........Taptuk Emre
Pir Sultan Abdal......Hacı Bektaş Veli Dergahında 7 yıl çile doldurmuştur
Mevlana ......... Şems-i Tebrizi ( Hacı Bektaş Veli tarafından Konya'ya gönderilerek Mevlana'yı irşad etmiştir. )
Balım Sultan.... Hacı Bektaş-ı Veli
Kaygusuz Abdal......... Abdal Musa
Kul Himmet ........ Pir Sultan Abdal
Bu örnekler yüzlerce örnek verilerek çoğaltılabilir. Burada sadece herkes tarafından tanınan birkaç örnek vererek pekiştirmek istedim.
Bugün adlarını büyük bir hürmet,saygı ve sevgiyle andığımız o yüce insanlar bile ancak bu öğretiyi bir mürşitten öğrenebildiğine göre biz gençlerin de bu yolda kemale ermesi ancak bir mürşidin kapısından geçmesine bağlıdır.
Alevi-Bektaşi öğretisinin düşünsel boyutlarına baktığımız zaman( İlerde daha geniş yer verilebilir.) insan Allahtan kopan nur ve kudret parçasıdır. Bu nur geçici bir süreliğine dünyaya bırakılmıştır. Amaç insan sıfatıyla gelinen bu dünyadan yine adem sıfatıyla hakka, o büyük nura kavuşabilmektir. Bunu başarabilmek için şeytani vasıflardan sıyrılıp aşka ulaşmak esastır. Aşkın önündeki en büyük engel nefistir. Nefsi yenmenin yolu da çile çekmektir. Hatta çile ne kadar yoğun olarak yaşanırsa öze ulaşmak o kadar kolay ve hızlı olur. Aşıklar( Muhibler) çekilen çileden mutludurlar, hatta çekilen çileden o kadar mutludurlar ki Seyit Nesimi bir beytinde;
Yarab,belayı ışk ile kıl aşina beni
Etme bir dem belayı ışktan cüda beni, diyor.
Yani yarabbi aşkın belası ( çilesiyle ) beni haşır neşir et. Aşkın belasından beni hiçbir zaman uzak etme,ondan beni mahrum etme, diyor Seyid Nesimi.
Yunus Emre ise Taptuk Emre'nin kapısında çile çekmekten o kadar mutludur ki o kapıya kul olduğunu her zaman vurgulamaktadır. O kapının kendisini olgunlaştırdığını müthiş bir üslupla bakın nasıl anlatıyor.
Taptuğun tapusunda
KUL OLDUK KAPISINDA
Yunus miskin çiğ idik
Piştik ELHAMDÜLİLLAH
Yine Kaygusuz Abdal ulaştığı noktanın sebebi olarak 40 yıl boyunca Abdal Musa dergahında hizmet görüp,çile çekmesine borçludur.
Dikkat edilmesi gereken noktalardan biri de bu ulu zatların dergahlarda hizmetidir. Buradaki hizmet anlayışı "Hizmet Hak İçindir." anlayışıdır ki Pir Sultan 7 yıl, Yunus 7 yıl, Kaygusuz Abdal 40 yıl çile çekip,hizmet ederken nefsi terbiye ettiklerinin farkındadırlar. Orada ddergaha odun taşımak belki dergahın hizmeti gibi görülmektedir ama asıl hizmet nefsi yenmeye yöneliktir. Yani Hakka, o büyük nura ulaşmak içindir. Ondan dolayıdır da "Hizmet Hak İçindir." anlayışı benimsenmektedir.
Nefis terbiyesinin en önemli ayağı "Benliği" yenmekten geçer. Cemlerimizde okunan gülbanklarda "Yuh Benliğe" sözü de zaten buradan gelmektedir. Kişi Benlik sevdasına düşmemeli, Toplumsal menfaat bireysel menfaatin üzerinde olmalı. Elbette bu kolay bir dava olmadığı için bunu yenmenin yolu da yine çileden geçer. Hünkar Hacı Bektaş- Veli dergaha gelen dervişere ilk olarak dergahın temizlik işlerini verir, halk içinde benlik terbiyesini gerçekleştirir, kibiri,gururu,benliği o şekilde yenmesini sağlarmış.
Mürşit (DEDE) kapısı o kadar önemlidir ki mürşitsiz,rehbersiz menzile ermek mümkün değildir. Çünkü nefis denilen belanın yok edilmesi için muhakkak terbiye gerekmektedir. Bu terbiyede de benliği yenmenin, ölmeden ölmenin tek yolu olan çile ancak mürşit kapısında mümkündür.
Geri: Dedelerin Alevi-Bektaşi Öğretisindeki Önemi
Verdigin bu degerli bilgiler icin cok sagol piran12. Ellerine emegine saglik.
Geri: Dedelerin Alevi-Bektaşi Öğretisindeki Önemi
yüreğinize sağlık canlar...
müzik adamı- Mesaj Sayısı : 100
Kayıt tarihi : 03/05/08
Geri: Dedelerin Alevi-Bektaşi Öğretisindeki Önemi
Deman aşiretindenim içinizde Deman lı var mı
esmerce- Mesaj Sayısı : 18
Yaş : 40
Nerden : erzincan
Kayıt tarihi : 11/08/08
1 sayfadaki 1 sayfası
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz