Canlar Forumu Türkü Forumu
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

Hamidiye Alayları'ndan koruculuğa - 2. Abdülhamit in Türkmen Alevi leri Öldürmesi

Aşağa gitmek

Hamidiye Alayları'ndan koruculuğa - 2. Abdülhamit in Türkmen Alevi leri Öldürmesi Empty Hamidiye Alayları'ndan koruculuğa - 2. Abdülhamit in Türkmen Alevi leri Öldürmesi

Mesaj tarafından ali-haydar Perş. Haz. 25, 2015 3:24 pm

Doğu Anadolu ve Güneydoğu Anadoluda yaşayan binlerce Türkmen Aleviyi öldürten 2. Abdülhamit bölgede Türk bırakmayarak bugünkü kürt sorununu bize hediye etti. Yavuz Sultan zamanından beri mezhepleri yüzünden öldürülen Türkler ve bugün... O tarihte kürtleri Türkmen Alevilerin üzerine salan 2. Abdülhamit kürtlerden ouşan hamidiye alaylarını kurdurmasaydı bölgede bugün ne pkk ne de problem olacaktı. Kendi soydaşını öldürürsen , şeyhülislamlar aracılığıyla alevilerin malı helal nikahı geçersizdir fetvaları verdirirsen ( dinden başka herşeyle ilgisi olan dini bilmeyen şeyhülislamlarla) bu hale gelirsin.


Hamidiye Alayları'ndan koruculuğa - 2. Abdülhamit in Türkmen Alevi leri Öldürmesi 9068



Taraf – Ayşe Hür

Hamidiye Alayları'ndan koruculuğa

Kürtler Hamidiye Alayları'nın kurucusu Abdülhamit'i, "Bave Kurda" (Kürtlerin Babası) olarak adlandıracak kadar seviyorlardı. Bazı araştırmacılara göre, Kürtlerin milliyetçilik çağına Ermenilerden daha geç girmelerinde bu kişisel bağlılığın rolü vardı

PKK'nın hapisteki liderlerinden Şemdin Sakık, Can Dündar'a verdiği bir mülakatta 90 bin kişilik korucu ordusunun Hamidiye Alayları benzeri düzenli birliklere dönüştürülerek TSK'nın emrine verilmesini ve sınır güvenliğini sağlamasını önermişti. ("Çare Yeniden Hamidiye Alayları", Milliyet, 21 Ocak 2010) Bu garip açıklama nedense kamuoyunda pek ses çıkarmadı. Ardından Genelkurmay Başkanı "koruculuğun kalkmasını savunmak PKK'nin amaçlarına hizmetle doğru orantılı" dedi. ABD ve İsveç meclislerinde alman soykırım kararlarından sonra bazı okurlardan, 1915 Ermeni Tehciri'ndeki öldürme olaylarının faillerinin Hamidiye Alayları olduğu, bu yüzden "önce Kürtlerin özeleştiri yapması gerektiği" yolunda mailler alınca, bu haftayı Hamidiye Alayları'na ve koruculuğa ayırmaya karar verdim.
Asıl adıyla Hamidiye Hafif Süvari Alayları'nın kurucusu ve isim babası II. Abdülhamit idi. Birbiri peşi sıra gelen toprak kayıplarını İslam'ın toparlayıcı ve yenileyici gücü ile önlemek, hatta sınırları eski haline çevirmek düşüncesi "Halife" unvanlı II. Abdülhamit'in iç ve dış politikalarının temel motifiydi. Abdülhamit, Kürtlerin toplumsal yapışım iyi analiz etmişti. 1879'daki Şeyh Ubeydullah İsyanı'ndan Kürdistan'da silah zoruyla otorite kurulmasının olanaksızlığını öğrenmişti. Aynı şekilde Arnavut ve Arap milliyetçiliğinden de asimilasyonun kolay bir iş olmadığım öğrenmişti. Zaten Abdülhamit'in tek etnisiteye dayalı modern bir ulus-devlet kurmak gibi bir hedefi yoktu. Abdülhamit, devletin resmî dini olan Sünni İslam dairesinde olduğu için doğal müttefik kabul edilen Kürtleri 'eğiterek' ve 'örgütleyerek' devleti eski gücüne kavuşturmayı planlıyordu. Eğitim işi, 1892'de kurulan Aşiret Mektepleri, örgütlenme işi de 1891'de kurulan Hamidiye Alayları aracılığıyla yapılacaktı.

Kazak Alayları ilham oluyor

Rusya'daki Kazak alaylarının bir benzerini kurma fikri bir rivayete göre Abdülhamit'in düşüncelerine büyük önem verdiği kayınbiraderi, 4. Ordu Müşiri Mehmet Zeki Paşa'dan, bir rivayete göre Osmanlı Devleti'nin Rusya Sefiri Şakir Paşa'dan gelmişti.
Abdülhamit'in alaylardan umduğu faydalar arasında, Kürdistan'da coğrafi koşullar ve başına buyruk aşiret yapısı yüzünden zayıflayan merkezî otoriteyi güçlendirmek, göçebe ve yarı göçebe hayat yüzünden henüz milliyetçilik fikirleriyle tanışmamış Kürtleri Panislamizm şemsiyesi altında Osmanlı Devleti'ne bağlamak, aşiret kavgalarına son vererek Kürtlerin potansiyelini devlet lehine kullanmak, Kürtleri asker olarak Rusya'ya ve İran'a karşı, bölgede ise kolluk gücü olarak kullanmak gibi geniş bir çerçeve olduğu sanılır. Bunlara yeni filizlenen Ermeni milliyetçiliğine set çekmek ile Yavuz Sultan Selim'den beri düşman görülen, başta Şii-Alevi-Kızılbaş kesimler olmak üzere tüm heterodoks akımları ezme amaçlarını da ekleyebiliriz.

"Kürtlerin Babası"

Kürt aşiretlerinin bu projeye nasıl ikna edildiğini tam olarak bilmiyoruz, ama sonuçta Abdülhamit'in bu yumuşak merkezîleştirme politikasını başarıyla uyguladığını, Kürtleri İmparatorluğa değilse bile Halife-Sultan'a bağlamayı başardığını biliyoruz. Öyle ki, Kürtler bu dönemde Abdülhamit'i "Bave Kurda" (Kürtlerin Babası) olarak adlandıracak kadar seviyorlardı. Bazı araştırmacılara göre, Kürtlerin milliyetçilik çağına Ermenilerden daha geç girmelerinde bu kişisel bağlılığın rolü vardı.
1891'de yayımlanan 53 madde ve bir de son bölümden oluşan bir nizamnameye göre alaylar dört bölükten az, altı bölükten fazla olmayacak, her alay en az 512, en az 1.152 kişiden oluşacaktı. Büyük aşiretlere bir veya birden fazla, küçük aşiretlere ise en fazla birkaç bölük kurma hakkı veriliyordu. Küçük aşiretler sadece savaş halinde merkezî hükümetin veya ordu kumandanının gerekli görmesi halinde biraraya gelebileceklerdi. Her alaydan iki çavuş, İstanbul'a gönderilerek Mektep Alayı'nda eğitime tâbi tutulacak, İstanbul'da veya başka yerde iki yıl hizmetten sonra alaylara gönderileceklerdi. Ayrıca her alaylı aşiretten bir çocuk İstanbul'daki Süvari Mektebi'nde eğitim gördükten sonra mülazım (teğmen) rütbesi ile memleketine, alayına dönecekti. Bunların yeterli olmadığı durumlarda kadrolar aşiretin ileri gelenleriyle doldurulacaktı.

Sadece Şafii Kürtler

Nizamname'de din konusunda açık bir hüküm yoktu ama fiiliyatta sadece Sünniliğin Şafii Mezhebi'nden olanlar alaylara alındı. Örneğin Varto bölgesindeki Sünni Cibran Aşireti iki alay kurarken, onların en önemli rakibi olan Alevi Hormek Aşireti'nin alay kurma isteği, Müşir Zeki Paşa tarafından kabul edilmemişti. Buna kızıp isyan eden aşiret reisi İbrahim Talo öldürülmüş yerine geçen oğlu Zeynel de bir başka aşiretin aracılığıyla Padişah tarafından affedilinceye kadar isyancı konumunda kalmıştı. Yezidiler (kendi deyişleriyle Ezidiler), Şiiler ve Dürziler de Alaylara alınmamışlardı. Dersim bölgesindeki bazı Kızılbaş Kürt aşiretleri alaylara alınmadıkları için isyana varan tepkiler gösterince, Abdülhamit fikrini değiştirir gibi olmuş ancak sonradan ilk baştaki plana uygun olarak Şafiilerle devam etmişti.
İlk hamlede 36 alay kuruldu. Viranşehir'deki Milli ve Malazgirt'teki Hasenan aşiretleri beşer alayla, Heydaranlı Aşireti yedi alayla en güçlü aşiretler olarak başı çekiyorlardı. Bu alayların konuşlandığı bölgelerden biri Ruslara karşı Van-Erzurum bölgesi, İngilizlere karşı ise Mardin-Urfa bölgesiydi. Alaylara alınanlara devlete ve şeriata sadakat yemini ettiriliyordu. Her alaya bir yüzünde Kur'an'ı Kerim'den bir ayetin, diğer yüzünde padişah tuğrasının bulunduğu kırmızı atlastan sancak ile beyaz ipek kumaşa yazılmış fermanlar veriliyordu. Her fert, mensubu bulunduğu aşiretin geleneklerine uygun, takat tek tip elbise giyecek, ancak üzerinde ise bağlı bulunduğu alayın işaret ve numarası bulunacaktı. Her alay mensubu bineceği atını ve takımlarını kendisi temin etmekle yükümlüydü ve atlarda mutlaka alayın damgası olacaktı.

Alayların cazibesi

Alaylı aşiretlerin kısa sürede diğer aşiretler üzerinde fiilen otorite kurmasının cazibesi, alay kuran aşiretlerin sayısının hızla artmasına neden oldu. Başlangıçta 13 olan alay sayısı 1895'e gelindiğinde 65'e ulaştı. Bunların 62'si Kürt, biri Kürt-Karapapak, biri Kürt-Terekeme, biri de Kafkasya muhacirlerinden kurulmuştu. Sivas civarında konuşlanan Kafkas Alayı'nın hiçbir liva ile bağlantısı olmadığından Sivas Kumandanlığı'nın denetimi alanda askerî eğitim yapmaktan başka hiçbir faaliyeti olmadı. Tutak'taki Terekeme Alayı sadece kaza merkezinde Jandarma'nın kontrolünde konuşlandırıldı.
1896'da, pratikte çıkan sorunları halletmek üzere 121 maddelik ikinci bir nizamname çıkarıldı. İlk nizamnamenin temel mantığının korunduğu bu yeni nizamnamenin önemli yeniliklerinden biri alaylara katılan aşiretlere vergi muafiyeti getirilmesiydi. Bunun dışında organizasyon şemasında değişiklikler yapılmıştı. Alayların dördünün biraraya gelerek bir liva (tugay) oluşturabileceği, ayrıca Erkânı Harbi Umumi kararları uyarınca gerekirse, alaylardan fırka (tümen) kurulabileceği söyleniyordu. Bu nizamname uyarınca Heydaran Aşireti Reisi Kör Hüseyin Paşa'ya ve Milan Aşireti Reisi İbrahim Paşa'ya 'mirliva' (tuğgeneral) unvanı verildi.
Nizamname'nin sonuna eklenen özel bir madde ile aşiret alay subaylarının mülki memuriyetlere getirilmeyeceği ancak görevleri ile çatışmamak kaydıyla yerel meclislerde görev alabileceği belirtiliyordu. Böylece alaylar yoluyla, Kürt aşiretleri merkezî devletin düzenli askerî gücünün ayrılmaz bir parçası haline getirilirken, ordu yoluyla devlet de aşiretlerin içine kadar sızıyordu.

Alayların yarattığı düşmanlıklar

Hamidiye Alayları'nın kurulması Kürt aşiretleri arasında asimetrik bir ilişkiye yol açtı. Alaylara katılan aşiretler yerel iktidar şeklinde hareket etmeye başladılar, güç sahibi oldular. Bu güce dayanarak her türlü zorbalığı yaptılar. Soygun, talan, angarya, adam kaçırma gibi olaylar arttı. Örneğin 1905'te Milli (Milan) Aşiret Reisi Şakir İbrahim Paşa'nın adının karıştığı soygun ve baskın olayları karşısında Diyarbakır halkı, Ziya Gökalp'in önderliğinde telgrafhaneyi basmış ve Saray'a şikâyet telgrafları çekmişti. Ancak Abdülhamit şikâyete konu olanları nişanlarla, rütbelerle taltif edince halk ikinci kez ayaklanacak, İbrahim Paşa ve alayları 1907'de bölgeden uzaklaştırılacaktı. (Ziya Gökalp' in bu olayı anlattığı Şaki İbrahim Paşa Destanı adlı manzum eserinde sözü edilen kötü adamlardan biri eski DTP Başkam Ahmet Türk'ün dedesi Hüseyin Kanco idi. Kayıtlarda vilayet kâtibi olarak geçen Hüseyin Ağa aslen Yezidi idi ve Müslümanlığa döndükten sonra Hamidiye Alayları'na kabul edilmişti.)
Hamidiye Alayları'nın Alevi Kürtlerle Sünni Kürtler arasındaki çatışmaları arttırdığı söylense de, bu konuda en bilinen örnek olan Varto'daki Sünni Cibran ve Alevi Hormek aşiretleri, dinî nedenlerden ziyade, arazi meselesi gibi sivil meselelerden dolayı sürekli çatışan aşiretlerdi. Hamidiye Alayları sadece bu çatışmaların şiddetini arttırmıştı. (Bu düşmanlık 1925'teki Şeyh Said İsyanı sırasında zirveye çıkacaktı. Cibranlılar Şeyh Said'den yana, Hormekliler ise Kemalist güçlerden yana davranacaklardı.) Bir başka örnek 1908'de Dersim'e yapılan sefere Hamidiye Alayları'nın katılmasıydı ancak bu seferin tarihsel bellekte derin izler bıraktığına dair bir bilgi yok. Elazığ'ın Baskil ilçesinin topraklarında yaşayan Alevi Zeve Aşireti'nin Hamidiye Alayları'nın zulmüne uğradığına dair anlatılar ise günümüze kadar gelen nadir örnekten.

Kürt-Ermeni çatışması

Yani Hamidiye Alayları esas olarak Sünni Kürt Aşiretlerinin başına bela olmuşlardı. Ancak alaylar arasındaki gerilimleri arttırmakla kalmadı, Kürtlerle Ermenilerin arasını da açtı. Alayların kurulmasından sonra Ermenilerin yaşadığı her şehirde baskın, talan, öldürme gibi olayların sayısı arttı. 1894-1896'da Urfa-Sason'da yaşanan toplumlararası çatışmalarda, Hamidiye Alayları kendi inisiyatiflerini de kullanarak binlerce Ermeniyi öldürdüler. Sason olaylarına, sadece alaylara asker veren aşiretler değil diğer Sünni Kürt aşiretleri ile Alevi Kürt aşiretleri de karışmıştı. Ancak ikinciler sadece yağma ile yetinmişlerdi. Gerçi dönemin Ermeni tanıklarından Garo Sasuni'ye göre Kürt reayaların Ermenilere saldırıları Alaylardan daha şiddetli olmuştu ama Kürt reayayı cesaretlendiren en önemli unsurun Alaylar olduğunu tahmin etmek zor değildi.

İttihatçılar ve Hamidiyeler

1908'te II. Meşrutiyetin ilanından sonra İbrahim Paşa Viranşehir'de isyan etti ancak kuvvetleriyle Yezidilerin kutsal mekânı Sincar bölgesindeki Şengal Dağı'na doğru çekilirken yolda dizanteriden ölünce isyan bastırıldı. 1909'daki 31 Mart Olayı'ndan sonra Abdülhamit'i tahttan indiren İttihat ve Terakki Cemiyeti (İTC) orduyu modernleştirme projesi kapsamında alayları yeniden organize etti. 1911 tarihinde yayımlanan Yeni Nizamname ile adları Hafif Aşiret Süvari Alayları dönüştürülen ve örgütlenme şeması değiştirilen alaylar Erzurum'daki Dokuzuncu Kolordu'ya bağlandı. Bu tedbirlerden sonra Milli ve Heydaran aşiretleri gibi Halife'ye çok bağlı olan kesimler, İttihatçılardan ve devletten iyice uzaklaştı ancak uzunca bir süre Alaylardan ses çıkmadı.
Sessizlik, 1913'te Bitlis'te (yeni adıyla) Aşiret Alayları'na asker veren Berjeri Aşireti'nin başı Mele Selim'in 'İttihatçılar memleketi ecnebiye satıyor' diyerek başlattığı isyanla bozuldu. Bu isyan başka zaman olsa alayları dağıtmak için gerekçe olurdu ancak Birinci Dünya Savaşı başlayınca İttihatçıların Kürtlere ihtiyacı oldu. Aşiret Alayları 3. Ordu'ya bağlanarak cepheye gönderildiler. (Bazı alayların Balkan Savaşları'nda da kullanıldığı söylenir.) Özellikle Kafkas Cephesi'nde başarılı mücadele veren alaylar, 1915 Ermeni Tehciri'nde, Sünni Kürt aşiretleriyle aynı coğrafyayı paylaşan Ermenileri saf dışı bırakmak için pek çok suça karıştılar, ancak Tehcir'de esas olarak İTC'nin örgütlediği Teşkilatı Mahsusa çetelerinin, ordu birliklerinin, kolluk kuvvetlerinin, başıbozukların ve sivil halkın rollerine işaret eden sayısız kaynağı görmezden gelsek bile, alayların bu eylemleri hem bölgeseldi hem de devletten bağımsız değildi.

kaynak

http://candundar.com.tr/_v3/index.php#!#Did=12066
ali-haydar
ali-haydar
Admin

Mesaj Sayısı : 3376
Nerden : İzmir/Eskişehir
Kayıt tarihi : 15/02/08

https://canlar.yetkin-forum.com

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Sayfa başına dön

- Similar topics

 
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz