Canlar Forumu Türkü Forumu
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

HZ. ALİ'NİN HÂRİS'ÜL-EŞTEROĞLU MÂLİK'E VERDİĞİ EMİR-NAME

Aşağa gitmek

HZ. ALİ'NİN HÂRİS'ÜL-EŞTEROĞLU MÂLİK'E VERDİĞİ EMİR-NAME Empty HZ. ALİ'NİN HÂRİS'ÜL-EŞTEROĞLU MÂLİK'E VERDİĞİ EMİR-NAME

Mesaj tarafından ali-haydar Salı Şub. 19, 2008 8:17 pm

HZ. ALİ'NİN HÂRİS'ÜL-EŞTEROĞLU MÂLİK'E VERDİĞİ EMİR-NAME


Bu emir-name bugünün yöneticilerinin okuyup ders alacakları ve nasıl iyi bir yönetici olabileceklerini gösteren çok büyük bir kaynaktır. Ve bugün için bu üstün değerlere çok ihtiyacımız vardır.

Hâris’ül-Eşteroğlu Mâlik’i Mısır’a vâli tâyin ettiği zaman ona verdiği emir-nâmedir.

Senden önce ordan adâletle hükmeden, zulümle hüküm yürüten nice devletler gelip geçmiştir. Sen kendinden önceki buyruk sahiplerinin yaptıklarını nasıl görüyor, seyrediyorsam halk da senin yaptığın işleri, senin gibi görecek, seyredecek. Sen onlar hakkında neler diyorsan halk da senin hakkında o çeşit sözler söyleyecek.

Kendine temiz işleri zahîre edin, en fazla sevdiğin azık, sence bu olsun. Hevâ ve hevesine hâkim ol, sana helâl olmayan şeyleri yapma; nefsini bunlara meylettirme... Halka merhametle muâmeleyi kendine âdet et; onları sevmeyi, onlara lûtfetmeyi huy edin.

Halkın kusurlarını bağışlayınca nedâmete düşme; onlara cezâ verince de sevinme; seni yoldan çıkaracak öfkeye kapılıp cezâ vermekte tez davranma. Allâh’ın gücünü kuvvetini düşün, onun kudretine karşı aczini gör...

İnsanların ayıplarını görüp gözeten, onları açıp söyleyen kişiler sana en uzak kişiler olsun. Onları kendine yaklaştırma. Çünkü insanlarda ayıp olabilir; vâliyse bunları örtmeye en fazla hakkı olan kişidir. Onların bilmediğin ayıplarını açmaya, öğrenmeye kalkışma; sence bilinenleri, iyiliğe, temizliğe yormaya bak; bilmediklerin hakkındaysa Allâh hükmeder. Ayıpları elinden geldikçe ört; buyruğuna uyanların ayıplarını örtmeyi sevdikçe, bu huyla huylandıkça Allah da senin ayıplarını örter, bağışlar.

Nekes kişiyle meşverette bulunma; seni üstünlükten alıkor, ihsandan men’eder, yoksulluğa sevk eyler. Korkakla danışma; işlerde zaafa düşürür, yapacağın şeyden seni alıkor. Haris kişiyle de danışma; zulümle mal yığmayı güzel gösterir sana. Nekeslik, korkaklık, hırs, ayrı ayrı huylardır ama bunların hepsi birden Allâh’a kötü zan meydana getirmede birleşir.

Vezirlerinin en kötüsü, senden önce, kişilere vezirlik edenlerdir; suçta onlarla birlik olanlardır. Bunların yerine reiyleri onlar kadar isâbetli geçkin olan, fakat onlar gibi zâlime zulmünde yardımcı, suçluya suçunda ortak olmayan hayırlı kişiler bulabilirsin...

Sonra acı bile olsa sana gerçeği söyleyen, Allâh’ın dostlarında bulunmasını hoş görmediğin şeylerde sana az müsâade eden kişileri seç; onların sözleri seni gerçeğe götürür, haksızlıktan geri kor. Takvâ ehliyle gerçek kişilerle dost ol; onların seni fazla övmelerine, yapmadığın işleri yapmış göstererek övünmene sebeb olmalarına müsâade etme; çünkü fazla övülme, insanı kibre götürü fazîletten düşürür.

İyilik edenle kötülükte bulunanı, katında bir görme sakın, çünkü onları bir görüş, iyilik edenleri iyilikten vazgeçirir; kötülük edenleri kötülüğe alıştırır; bunlara karşı lâyık oldukları muâmeleyi yap. Onlara öylesine muâmele et ki, halk senin hakkında güzel bir zanna sâhib olsun. Gerçekten de iyi ve güzel zan, senin ağır yükünü hafifletir; o yükü senin sırtından alır. Şunu da bil ki senin hakkında iyi fikir güden, idâreden memnun olandır; kötü fikir taşıyan da idâreden memnun olmayandır.

İdaren altındaki şehirlerin düzene girmesi, halkın huzûra kavuşması için dâima bilginlerle görüş, bu hususta düşünceli kişilerle danış.

Bil ki halk sınıflara ayrılmıştır. O sınıfların bir kısmı öbür kısmının düzene girmesiyle düzelir, huzûra erer; bir kısmının öbür kısmından müstağni kalmasına imkân yoktur. Bu sınıflardan biri, Allâh ordusudur, askerlerdir; biri umûmî ve husûsî işleri düzene sokan kâtiplerdir; biri adâletle hükmeden kadılardır; biri insafla, yumuşaklıkla kullar arasında hükmeden, beytülmal işlerini gören kişilerdir, biri Müslümanların amânına girmiş olan ve cizye veren Kitâb ehlidir, vergi veren Müslümandır; biri alış verişle uğraşanlar ve sanat ehli olanlarıdır; bir de ihtiyaç sâhibi olan yok yoksul kişilerdir ki bunlar, bu sınıfların en aşağı tabakasıdır. Bunların hepsinin de adlı adınca Allah katında pay vardır.

Orduna sence Allâh için, Rasûlü için ve İmâmı için en fazla öğüt verenlerinden, emânet ve iffet bakımından en temiz olanlarından, hılimde en üstün bulunanlarından kumandanlara seç. Bunları, öfkelendiği zaman öfkelendiği zaman öfkesini yenen, cezâ vermekte acele etmeyen, özrü kabûl eden, zayıfları esirgeyen, kuvvetlilere karşı gevşemeyen kişilerden seçip tâyin et; bunlar ne zora başvuranlardan olsun, ne zaafa düşenlerden.

Vâlilerin gözlerini aydınlatan işlerin en üstünü şehirlerde, dos-doğru olarak adâleti yaymak, halk arasında sevginin belirmesine sebeb olmaktır. Onların sevgileri de, ancak gönüllerinin huzûra ermesiyle mümkün olur...

Sonra herkesin, sınanan, bilinen derecesini tanı; birinin çektiği zahmeti başkasına maletme; onun yerine başkasını övme; herkese noksansız olarak hakkını ver; herkesin hakkını tanı. Birisinin büyük oluşu yaptığı, başardığı iş küçük bir işse, büyük görmene, gene birinin yaptığı iş büyükse, fakat kendisi düşkünse o işi küçük görmene sebeb olmasın.

Halka hüküm verecek kişileri, sence idâresine memur olduğun kişilerin en üstünlerinden seç. Öyle ki işler onları daraltmasın, birbirlerine hasım olanlar, onlara üst gelmesin, ayakları sürçüp yanlış bir işe düşmesinler; bilmezken sonra bilip, anlamazken sonra anlayıp hakkı yerine getirmediklerine nâdim olmasınlar; kendilerini zanna kaptırmasınlar, azacık bir anlayışla hükmün sonunu araştırmaktan kalmasınlar; şüpheli işlerde hüküm verirken düşünsünler, dayansınlar; apaçık delillere uysunlar; hasmın mürâcaatı onları sıkmasın, gönüllerini daraltmasın; işleri iyice açıp yayıp anlayışta en sabırlı kişiler, hak meydana çıkınca da en kesin hükmü verenler olsunlar; övülmede ileri gidiş onları kibre sevketmesin: aldatışa kapılmasınlar; bu çeşit kişiler de pek azdır. Sonra onların hükümlerinden de haberdâr olmaya fazlasıyla çalış; hâkimin geçimini fazlasıyla temin et; halka ihtiyâcını azalt. Sana yakın olanlara karşı küçük görünmemeleri, halkın dedikodusundan emin olmaları, hîleye kapılmamaları için onlara, katında yüksek bir mevki sağla. Bilhassa buna çok dikkat et; çünkü bu din, kötü kişilerin ellerine tutsak düştü; onunla hevâ ve havese uyuldu; onunla dünyâ dilenir oldu.

Sonra vergi ve zekât memurlarına dikkat et. Onları sınadıktan sonra tâyin et; onları şahsî bir meyille ve rastgele tayîn etme; çünkü bu iki şey cevir ve hıyânet kollarının bir araya toplanmasına sebeb olur. Bunları temiz âilelerden, İslâma eskiden girmiş olanlardan tecrübe ve utanç sahibi kişilerden seç; çünkü onlar, ahlâkça en üstün namusça en doğru, garezlerden en kurtulmuş, tamahları en az, işlerin sonuçlarını dikkatte en fazla gayretli kişilerdir. Sonra da onların rızıklarını bol bol ver. Çünkü bu nefislerini düzeltmeye kuvvet verir onlara. Müslümanların elleri altında bulunan malları yemekten alıkor onları. Aynı zamanda, emrine uymazlar, emânetine hıyânette bulunurlarsa bu, onların aleyhine de delil olur sana. Sonra işlerini görüp, anlayıp sana bildirsinler. Çünkü onların haberleri olmadan senin onlardan haberdar olman, onların emin bir sûrette iş görmelerine, halka yumuşaklıkla muâmele etmelerine sebeb olur. Onların içinde zâlimlere yardım edenler varsa onlardan korun. Onlardan biri, vazifesinde hıyânet eder de gözcülerin verdikleri haber onun aleyhinde olur, hepsinin de verdiği haber aynı bulunursa bu tanık olarak yeter sana. Artık ona bedenî cezâyı verebilir, yaptığına karşılık onu suçlu tutar, onu aşağılık bir derekeye düşürür, onu hıyânet dağıyla dağlar, töhmet zincirini boynuna takarsın.

Vergi işini de araştır, vergi memurlarının düzene girmesi, onlardan başkalarının da düzene girmesi demektir... Ancak vergi toplamaktan ziyâde memleketin kalkınmasına dikkat etmelisin; çünkü vergi memleket kalkındıkça toplanabilir. Memleket kalkınmadıkça, mâmur bir hâle gelmedikçe vergi isteyen, şehirleri yıkar gider, kullarıysa helak eder. Vergi verenler, verginin ağırlığından, yahut vergi verecekleri şeylere bir âfet geldiğinden, yahut içecekleri, sulayacakları suyun kesildiğinden, yahut bir bendin yıkılıp arâzîyi su bastığından, toprağın kaydığından, yahut da mahsûlün mahvolduğundan şikâyet ederlerse hallerini düzene sokacak bir derecede vergilerini azaltman gerektir. Bu sana güç gelmemeli. Çünkü bu yardımla, bu kolaylık göstermenle halk refâha kavuşur.

Sonra kâtiplerini de teftîş et; onların da hallerine dikkat et; işlerine, onların hayırlılarını tâyin et... Memurlarından gelen mektupları sana sunmakta gaflet etmemeleri, senden aldıkları emri, aldıkları gibi bildirmeleri, bir ahde gireceğin vakit şartları gevşek, zayıf bırakmamaları, gerekirse o ahdi bozmakta aciz göstermemeleri, şartları ona göre koşmaları, işleri başarırken de hadlerini bilmeleri gerektir. Kendi haddini bilmeyen kişi başkasının haddini hiç bilmez.
ali-haydar
ali-haydar
Admin

Mesaj Sayısı : 3376
Nerden : İzmir/Eskişehir
Kayıt tarihi : 15/02/08

https://canlar.yetkin-forum.com

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

HZ. ALİ'NİN HÂRİS'ÜL-EŞTEROĞLU MÂLİK'E VERDİĞİ EMİR-NAME Empty Geri: HZ. ALİ'NİN HÂRİS'ÜL-EŞTEROĞLU MÂLİK'E VERDİĞİ EMİR-NAME

Mesaj tarafından ali-haydar Salı Şub. 19, 2008 8:19 pm

Her işin başına en büyüğü kendine güç gelmeyecek, işlerin çokluğu, onu şaşırtmayacak kişileri geçir...

Bir de tâcirleri, sanat ve zenaat erbâbını tavsiye ederim sana; onlara karşı hayırlı ol. Onların bir kısmı oturdukları yerlerde ticaretle meşgul olur. Bir kısmıysa bir yerden bir yere gider, mal götürüp getirir; bir başka bölüğü de halkın muhtâç olduğu şeyleri ellerinin emekleriyle hazırlar. Bunlara hayırla muâmelede bulun; çünkü onlar faydalı kişilerdir... Ama şunu da bil ki, bütün bunlarla beraber, bunların çoğunda aşırı bir hırs, kötü bir nekeslik, bencillik, faydalı şeyleri gizleyip, saklayıp azalınca değerinden fazla satma gayreti, menfaat düşkünlüğü vardır; ellerinde bulunanları bildikleri gibi satmak isterler; buysa halkın zararına sebeb olduğu gibi vâlilere de buna göz yummak ayıptır, noksandır.

Sonra Allâh için, aşağı tabakayı gör gözet. Onlar başvuracakları bir düzen bulamayan, yok yoksul, muhtaç, darlıkla bunalmış, dertlere karmış, kazançtan âciz kalmış kişilerdir. Bu sınıf içinde dilenenler olduğu gibi bir şey umup bekleyenler, fakat kimseden bir şey istemeyenler de vardır... Unutturmasın sana onları ehemmiyetli işlere dalman; yüzünü çevirme onlardan. Onların gözlere hor görünenlerini, insanlar tarafından sayılanlarını, fakat sana gelip hâllerini anlatamayanlarını sen ara, bul. Onları bulmak, hâllerini sorup anlamak için Allah’tan korkan, ona karşı ululanmayan güvendiğin kişiler yolla; onların hâllerini sana bildirsinler...

Yetimlerden, kocalmış kişilerden bir düzenebaş vuramayanları, kimseden bir şey dilemeyenleri gör gözet.

Zamanın bir kısmını ihtiyaç sahiplerine hasret, onların hepsini huzuruna al, otur, onlarla görüş. O mecliste seni yaratan Allâh’a karşı gönül alçaklığını takın. Askerinden, yardımcılarından, koruyucularından, zaptiye erkânından hiç kimse onları korkutmasın; onlara mâni olmasın;onlar da seninle yüzyüze korkmadan, çekinmeden konuşsunlar.

Rasûllah’ın bir yerde değil, birçok yerde “Zayıfın korkup çekinerek, dili dolaşarak söz söylemeye çalıştığı, fakat kuvvetliden hakkını alamadığı toplum ne temizliğe ulaşır, ne kutluluğa kavuşur” buyurduğunu duymuşumdur; onların sert konuşmalarına, söz söylerken ağır lâflar edenlerine tahammül et; daralmayı, onlarla görüşmekten çekinip utanmayı bırak da Allah bu yüzden sana rahmetlerini yaysın...

Bâzı işler de vardır ki bizzat senin yapman gerektir. Biri de halkın ihtiyacı sana hangi gün arzedilirse hemen o gün ihtiyaçları gidermendir ki bu, olabilir ki yardımcılarını sıkar; vaktinde yapmazlar bu işi. Her günün işini o gün gör. Çünkü hergün yapılacak bir iş vardır.

Halka namaz kıldırdığın zaman namazı uzatıp onları usandırmadan, tez, fakat erkânını yitirmeden kıldır; çünkü halk içinde hasta olan vardır, işi-gücü olan vardır. Allâh’ın salâtı o’na ve soyuna olsun, beni Yemen’e gönderdiği zaman Rasûlullah’a, onlara nasıl namaz kıldırayım diye sordum. En zayıfının kıldığı namaz gibi kıldır, inananlara karşı merhametli davran buyurdular...

Vâli de bir insandır ancak; halkla görüşmedikçe onların hâllerini bilemez.

Sonra vâlinin bâzı adamları da bulunabilir ki onlar, kendi reiyleriyle hareket ederler; zulümde bulunurlar; insafları azdır; muâmelelerinde adâleti gözetmezler; bütün bunların sebeblerini kesip ortadan kaldırarak şerlerini insanlardan gider. Yakınlarına, yanında bulunanlara arâzi verme ki bâzı yerleri, bâzı tarlaları elde etmek tamahına düşmesinler; aksi halde ordaki köye zarar gelir; bu işin; bir ırmaktan su almak ihtiyâcında bulunanlara zararı dokunur; o sudan faydalanmak, o yerden fayda sağlamak isteyenlere arâziye sâhip çıkanlar zulmederler...

Yakın olsun, uzak olsun, kime gerekse hakkını ver; bu hususta sabırlı ol, ecrini Allah’tan iste; akraban ve yakın adamların bile olsa haktan ayrılma; işin sonunu düşün; isterse sana ağır gelsin bu iş, hayırlı olduğu sence mâlûmsa yapmaktan çekinme; hakkını yerine getir. Halk bir işte zulüm var zannına düşer, sana hayıflanırsa aslını anlatarak, özürler getirerek zanlarını değiştir; bu sûretle sen adâletle iş görmüş olursun, buyruğun altındakilere de yumuşaklıkla muâmele etmiş bulunursun. Özür getirmekle sen hakka riâyet eder, murâdına erersin, halk da doğruyu anlar, işin aslını bilir.

Düşmanın, seninle barışmak isterse reddetme. Barışta Allâh’ın rızâsı var, orduna huzur ve istirahat et, sen de sıkıntılarından kurtulmuş olursun; şehirlerinse eminliğine kavuşmuş olur. Ama barıştıktan sonra düşmanından sakın da sakın; çünkü çok kere düşman yaklaşır, gaafil olmanı bekler. Şu halde ihtiyatla hareket et, bu hususta iyi bir zanna düşmeyi töhmet altına al. Seninle düşmanının arasını bir bağla bağladın, onunla bir muâhedeye vardın, yahut da ona aman elbisesini giydirdin mi ahdine vefâ et.

Verdiğin amana gadretme; ahdini bozma, hiyânette bulunarak düşmanını aldatma, çünkü Allâh’a karşı böyle bir cür’ette bulunan, çok kötü, çok ziyankâr bir bilgisizdir ancak. Allah, ahdini, amanını kulları arasında bir rahmet olarak yaymıştır ki o , bir emniyettir...

Sakın haksız olarak kan dökmekten, çünkü azâba sebeb olan, suç bakımından ondan daha büyük bulunan, nîmetin zevâline, devletin yitmesine sebeb teşkîl eden hiçbirşey yoktur ki haksız olarak kan dökmekle kıyaslanabilsin... Harâm olarak kan dökmekle gücünü kuvvetini çoğaltmaya kalkışma; çünkü bu gücü kuvveti zayıflatır, hattâ yok eder gider. Bilerek kan dökme husûsunda ne Allah katında bir özrün kabûl edilir, ne benim katımda...

Kendini beğenmekten, seni ululuğa sevkeden şeylere uyup güvenmekten, övülmeyi istemekten çekin; çünkü bunlar, ihsan sâhiplerinin ihsanlarını yok etmek, ecirlerini mahveylemek için Şeytanın gözettiği fırsata yol açan şeylerdir.

İdarene tâbi olanlara ihsanda bulunca da onları minnet altında bırakmaya, ihsânını başlarına kakmaya kalkışma. Yaptığını çok görmekten de çekin. Vaadedince de vaadinden dönme. Başa kakmak, ihsanı yokeder; yapılan iyiliği çok görmek, büyük saymak, gerçeğin ışığını söndürür...

Zamânı gelmeden işlerde aceleye düşme. Yapmak imkânı olunca da o işte ihmâl etme; doğruluğu sence belli olmayan işe girişme; ama doğruluğu açıkça belli olan işi de savsaklama. Her işi yerinde yap, her işi yerinde işle.

Herkesle bir ve eşit olduğun şeylerde kendi payını çoğaltmaya kalkışma; herkesin gözettiği şeylerde gaflete düşme; çünkü sen, başkalarına da örneksin. Az bir zaman sonra işleri örten perdeler açılır, mazlûmun hakkı da senden alınır.

Öfkeni yen, kendine sâhib ol. Elini, dilini gözet. Bütün bu hâllerde hemencecik ceza vermekten çekin; cezâyı geriye at; öfken yatışıncaya dek elini, dilini gözet. Bu söylediklerimi âhireti anarak, Rabbine ulaşacağına inanarak derdini, gussani çoğaltmadıkça da yapamazsın.

Ve ben, benim ve senin, kulların en güzel anışlarına iyi ve yerinde övüşlerine mazhar olmamızı, şehirlerde iyi ve güzel eserler bırakmamızı, nîmetin, hakkımızda tam ve olgun olarak, lûtuf ve ihsânın kat kat fazlasıyla verilmesini, benim de, senin de ömrümüzün kutlulukla ve şehîd olarak tamamlanmasını Allâh’ın bol ve sayısız rahmetine, pek büyük kudretine, her dilenen şeyi lûtfedip vermesine sığınarak niyâz etmekteyim ve biz, gerçekten Allâh’ın rızâsını istemekteyiz. Selâm Rasûlullah’a; Allâh’ın salâtı ve selâmı o’na ve tertemiz soyuna olsun.
ali-haydar
ali-haydar
Admin

Mesaj Sayısı : 3376
Nerden : İzmir/Eskişehir
Kayıt tarihi : 15/02/08

https://canlar.yetkin-forum.com

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Sayfa başına dön


 
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz