Canlar Forumu Türkü Forumu
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

NURCULARI TANIMLAMAK,KULLANDIKLARI ŞİFRELERİ VE UZAK DURMAK

Aşağa gitmek

NURCULARI TANIMLAMAK,KULLANDIKLARI ŞİFRELERİ VE UZAK DURMAK Empty NURCULARI TANIMLAMAK,KULLANDIKLARI ŞİFRELERİ VE UZAK DURMAK

Mesaj tarafından candost32 Çarş. Ara. 02, 2009 5:45 pm

http://fetos.wordpress.com/category/nursuzlar/
Ayetullah Fethullah!..
Siyasal İslam ve Bölücü /Ayrılıkçı hareketten kaynaklanan bir büyük tehdit altında bulunan Türkiye’de, özgürlükçü (liberal) sağın ve halkçı (demokratik) solun kendi içlerinde bütünleşerek bir işbirliğine ya da birlikteliğe gitme arayışlarının yoğun hale geldiği; bu yolda umutların yeşerdiği bir dönemde; Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi’nin ”Cumhuriyet Düşmanı” bir kişi hakkında aldığı beraat kararı, Türkiye Cumhuriyeti’nin geleceğinden kaygı duyan tüm yurttaşları endişeye sevk etmiştir!.. Mahkemelerine, yargıçlarına güvenen, yargı kararlarına büyük saygı gösteren Türk toplumu, bu kararın hukuksal gerekçelere uygun olduğundan kuşku duymasa da; yurttaşların birçoğu, bu kararla doğacak sonuçların ne gibi gelişmelere yol açacağını düşünmeye başlamıştır… Bir erken seçimin gündemde olduğu Türkiye’de, bu kararla bağlantılı olarak ortaya çıkacak gelişmelerin tüm siyasal dengeleri altüst etmesi olasılığı belirmiştir…
Sürdürülen çabalar
Geleceği göremedikleri için 2002 seçimlerinde kendi içlerinde bütünleşmeyi ve iki kanat arasında birlikteliği sağlayamayan ”özgürlükçü sağ” ve ”halkçı sol” için ortaya çıkan bu gelişme karşısında artık tek çıkar yol kalmıştır: ”Ulusal Bütünleşme İçin Birliktelik!..”
Türkiye’de ‘’sağ” ın bütünleşme koşullarının giderek arttığı bir ortamda, ‘’sol” un da bütünleşmeye gitmesi kaçınılmaz görünmektedir. Ne var ki, her iki kanadın birliktelik olasılığı, Türkiye’yi yörüngede tutmak isteyen bir küresel gücü önlem almaya yönlendirmiştir. Çünkü ulusal bütünleşmeyi gerçekleştirebilecek bir ”Özgürlükçü Sağ/Halkçı Sol Koalisyonu” , ABD’nin ”Ilımlı İslam” ve ”Büyük Ortadoğu” planlarını bozacaktır. Böyle bir koalisyonun oluşturulma aşaması öncesinde atılacak tek adım; ABD’deki emin adamın, ”Cumhuriyet Düşmanı” nın Türkiye’ye gönderilmesidir. Oyunun sondan bir önceki sahnesi bu olacaktır…
Olurlar ve olmazlar
İran’da 56 yıllık monarşiyi yıkan siyasal İslam, bugün Türkiye’de 83 yıllık Cumhuriyeti tehdit altında tutmaktadır. Şubat 1979′da İran’da gerçekleştirilen İslam Devrimi ile İran’ın 27 yılda geldiği nokta ortadadır. İran bugün çağdışı ”Siyasal İslam” ın koyduğu kurallarla çizilmiş sınırlar içerisinde, karanlık bir yaşamla baş başadır. Türkiye’de yaşamakta olup da İran’a özlem duyanlar bile bu resimden korkar olmuşlardır…
İran’da devrim çok süratli gelişmiştir. Yönetim ve Silahlı Kuvvetler ilk günlerde dağılmıştır. El ilanları ve duvarlara asılan pankartlarla ”Asker; Humeyni ‘nin Emri ile Firar Et” çağrılarıyla parçalanan Silahlı Kuvvetler, yetişmiş kadrolarını ve komuta kademesinin tümünü başlangıçta kaybetmiş, bir yıl sonra Irak’la girişilen savaş (1980- 1988) bu nedenle yönetilemez hale gelmiştir. Hapsedilen ve emekli edilenler hariç sadece kurşuna dizilerek öldürülen generallerin ve amirallerin sayısı 30′u bulmuştur. (Silahlı Kuvvetlerde, Emniyet Teşkilatında, Haber Alma Teşkilatında SAVAK’ta görevli general ve amirallerin, üst düzey yöneticilerin idam kararları, maiyetlerindeki görevliler tarafından infaz edilmiştir.) Bu arada ideolojik nedenlerle, ”özgürlük ve demokrasi” sloganlarıyla monarşik yönetime karşı çıkarak mollalarla birlikte hareket eden ve ”İran İslam Cumhuriyeti” özlemiyle mollalara destek veren, Halkın Fedaileri, Halkın Mücahitleri, Yasadışı Komünist Partisi/TUDEH gibi sol kanattaki bütün örgütler tasfiye edilmiş ve yandaşlarının tümü idam edilmiştir.
Devrim sonrasında yönetim mollaların eline geçince ilk uygulama kadınların tesettüre (örtünmeye) sokulması olmuştur… Örtünmeyen kadınların yüzüne yollarda kezzap atılmış ya da yüzleri jiletle parçalanmıştır… Kız ve erkek çocukların okulları ilk günden ayrılmıştır… İçki satan yerler tümüyle tahrip edilmiş ve kapatılmıştır… Müzik ve eğlence programlarının tamamı yasaklanmıştır… Sahipsiz kalan taşınır ve taşınmaz malların hepsi yağmalanmıştır… Eğer ”Bunların hiçbiri Türkiye’de olmaz” diye düşünenler varsa, geçmişin ve bugünün Türkiye’sinden fotoğrafları yan yana koyarak gelinmiş olan noktayı görmeli ve düşüncelerinin sağlamlığını irdelemelidirler…
Tekrarlanan sahneler
Air France’ın 1 Şubat 1979 tarihli Paris-Tahran seferiyle İran’a dönen Humeyni’yi örnek alarak, elinde Pan American’ın Washington- Ankara seferi için açık tarihli bilet bulunduran bir ”Cumhuriyet Düşmanı” bugün yola çıkmak için sabırsızlanmaktadır. Onun gibi, onu karşılayacaklar da sabırsızlanmaya başlamıştır. Bu kişinin yetiştirmeleri onun yolunu gözlemektedirler. Küçük yaştan itibaren beyinleri şekillendirilerek yaratılmış bir neslin mensupları olarak, artık devleti ele geçirme zamanının geldiğini düşünmekte ve ”Cumhuriyet Düşmanı” nın liderliğini beklemektedirler. Uçaktan iner inmez onun da ”Ben değiştim” diyeceğini umut etmektedirler…
”Laik Türkiye Cumhuriyeti, İslam çizgisinden ve Osmanlı yolundan ayrılmıştır” ,”Allah ve Peygamber emirleri yerine Türkiye’de ******’ ün emirleri geçerlidir” diyen Humeyni’nin Türkiye’deki temsilcileri, bugün ondan daha da ileri gitmişler; işgal ettikleri makamları, bulundukları konumları unutmuş görünerek, başta ”Laiklik” olmak üzere ”Türkiye Cumhuriyeti” nin anayasal niteliklerini tartışmaya açacak kadar; devletin en yüce makamlarına, anayasal kurum ve kuruluşlarına saldıracak kadar derin bir ihanet çukuru içine düşmüşlerdir. Bu resim içinde Türkiye’de şeriat ve bölücülük tehlikesi olmadığını söyleyenler de boy göstermiştir. Onların bu kapsamdaki söylemleri belli bir maksada yöneliktir. Bu yolda alınabilecek önlemlerin başlangıçtan itibaren etkisiz kılınması için bir taktiktir. Amaç; tehdidi yok göstererek, şeriat ve bölücülüğe karşı alınabilecek önlemleri engellemek, oluşabilecek direnci önceden yok etmektir! ”Bu millet istedikten sonra laiklik tabii ki elden gidecek” diyenlerin ve ona destek verenlerin başka türlü düşünmesi zaten mümkün değildir!..
Türkiye İran olabilir mi?
”Türkiye İran olmaz” , ”olmayacak” diyebilenler varsa; bugünden tezi yok ortaya çıkmalıdırlar!.. Ulus tümlüğü ve ülke bütünlüğünden yana olan; ”Laiklik” başta olmak üzere, Cumhuriyetin anayasa ile belirlenmiş temel niteliklerinde hiçbir görüş ayrılığı bulunmayan, ”****** İlke ve Devrimleri” ni aynı biçimde algılayan, yalnızca isimleri farklı olan ”özgürlükçü sağ” ın ve de ”halkçı sol” un liderleri, parti örgütlerinin temsilcileri, her iki hareketin destekçileri, sivil toplum örgütleri ve tüm yurtseverler bir kutsal görev için hemen mücadeleye soyunmalı ve yola koyulmalıdırlar…
Bugün Türkiye’de, ”Laik Cumhuriyet” in ”İslam Cumhuriyeti” ne dönüştürülmesi planı, İran arşivinden yararlanılarak oluşturulmaktadır… Bu arşivde yer alan yöntemler kullanılmaktadır… Bölücü ayrılıkçılarla, şeriatçılarla, ikinci cumhuriyetçilerle; özet olarak tüm Cumhuriyet karşıtları ile dayanışma içinde olan bir ”Cumhuriyet Düşmanı” , şimdi Amerika’da kendisine tahsis edilmiş bir konutta, ”Humeyni’nin Tahran’a Dönüşü” adlı bir filmi seyretmekte; Esenboğa’da kendisini uçağın merdivenlerinde karşılayan, dizi dibine diz çöküp el öpmeyi çok seven bir başka ”Cumhuriyet Düşmanı” nın kolunda merdivenlerden aşağı doğru indiğini düşlemektedir…
Bugün Türkiye’nin üzerinde dolaşan bir kara buluttur!.. Türkiye’nin geleceği tehlikelerle doludur!.. Kurtuluş için tek yol ”Ulusal Bütünleşme İçin Birliktelik” yoludur. Bu yol Türkiye için son umuttur…

Cumhuriyet Gazetesi, Olaylar ve Görüşler, 10 Mayıs 2006


En son candost32 tarafından Çarş. Ara. 02, 2009 5:55 pm tarihinde değiştirildi, toplamda 1 kere değiştirildi
candost32
candost32

Mesaj Sayısı : 287
Yaş : 38
Kayıt tarihi : 21/12/08

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

NURCULARI TANIMLAMAK,KULLANDIKLARI ŞİFRELERİ VE UZAK DURMAK Empty NURCULARI TANIMLAMAK,KULLANDIKLARI ŞİFRELERİ VE UZAK DURMAK

Mesaj tarafından candost32 Çarş. Ara. 02, 2009 5:45 pm

FETHULLAH DAVASININ İDDANAMESİ
DGM savcısı sayın Nuh Mete Yüksel’ in Fethullah Gülen hakkında hazırladığı iddianamenin tam metnini yayınlıyoruz. Umarız F. Gülen’ in neden hala ABD’ de olduğu konusunda kafa karışıklığı yaşayanlara önemli bir belge olur… İDDİANAME (1)
T.C.
ANKARA
DEVLET GÜVENLİK MAHKEMESİ
CUMHURİYET BAŞSAVCILIĞI
HAZIRLIK NO :1999/420
ESAS NO : 2000/
İDDİANAME NO. : 2000/
İ D D İ A N A M E
ANKARA ( ) NOLU DEVLET GÜVENLİK
MAHKEMESİ BAŞKANLIĞI’NA
DAVACI : K.H.
SANIK : FETHULLAH GÜLEN: Ramis oğlu, Rabia’dan olma, 1941 doğumlu, Erzurum ili, Caferiye Mahallesi nüfusuna kayıtlı olup, halen firarda.
GIYABİ TEVKİF TAR. : 11.08.2000
S U Ç : Laik Devlet yapısını değiştirerek yerine dini kurallara dayalı bir devlet kurmak amacıyla yasadışı örgüt kurup bu amaç doğrultusunda faaliyetlerde bulunmak.
SUÇ TARİHİ : 1989 Yılından itibaren
DELİLLER : A) Asrın Getirdiği Tereddütler. (4 cilt,) Klasör 1,Dizi :1-4
B) İrşat Ekseni isimli kitap (Klasör 1, Dizi : 5)
C) İ’la-yı Kelimetullah veya Cihad isimli kitap (Klasör : 1,Dizi : 6)
D) Çağ ve Nesil (6 Cilt) isimli kitap (Masör : 2, Dizi : 7-12)
E) Prizma isimli kitap (3 cilt) Masör : 3, Dizi : 13-15)
F) Ölçü veya Yoldaki Işıklar (4 Cilt), Klasör 3, Dizi :16-17)
G) Hocanın Okulları isimli kitap (Klasör : 3, Dizi :18)
H) Fasıldan Fasıla isimli kitap (3 Cilt), Klasör : 4, Dizi : 19-21)
I) Küçük Dünyam isimli kitap (Klasör: 4, Dizi: 23)
J) ATV’de yayınlanan 9 numaralı kasetin çözümü, (Klasör:7 Dizi: 220)
K) NTV’de yayınlanan 10 numaralı kasetin çözümü (Klasör:7, Dizi : 221)
L) 4 numaralı kasetin çözümü (Klasör: 7, Dizi :216)
M) 3 numaralı kasetin çözümü (Klasör: 7, Dizi: 215)
N) 8 numaralı kasetin çözümü. (Klasör:10, Dizi: 708)
O) Diğer kasetlerin çözümleri. (Klasör : 7, Dizi : 213-214-217-218-219, Klasör: 10, Dizi : 653-707, Klasör : 11, Dizi:8 13, Klasör:12, Dizi : 980-1042)
P) Ankara Emniyet Müdürlüğü’nün Fethullah GÜLEN ve örgütü hakkındaki 21 Nisan 1999 tarihli raporu. (Klasör:5, Dizi :154-155).
R) Müşteki İsmet DEĞİRMENCİ’nin ifadesi. (Klasör : 5, Dizi: 405).
S) Emniyet Genel Müdürlüğü’nün raporu. (Klasör: 5, Dizi:128).
Ş) Maltepe Askeri Lisesi’ne sızma çalışması ile ilgili tahkikat dosyası. (Klasör: 5, Dizi: 30-78)
T) Genelkurmay Başkanlığı’nın raporu ve belgeler. (Klasör:6, Dizi :158-212)
U) Jandarma Genel Komutanlığı’nın raporu ve belgeler. (Klasör :11, Dizi 851-979).
V) Tanık Eyüp KAYAR’ın ifadesi. (Klasör:11, Dizi : 715).
Y) Emniyet Genel Müdürlüğü’nün Fethullah GÜLEN’in şirketleri, okulları, dershaneleri, vakıfları ile ilgili tespitleri. (Klasör: 8, Dizi: 222-223-224-225 -226-227-229-263-264)
Z)Yurtdışındaki Nurculuk faaliyetleri ile ilgili Emniyet Genel Müdürlüğü’nün yazısı ve ekindeki evrak. (Klasör: 9, Dizi: 274-289)
Aa) Doküman. (Klasör:10, Dizi: 335-630)
Ab) M.Emin DEĞER’in Bir Cumhuriyet Düşmanının Portresi yada Fethullah GÜLEN Hocaefendi’nin Derin Misyonu isimli kitabı. (Klasör :12, Dizi :1068)
Ac)Yeni Hayat Mecmuası’nın Haziran 1999-Ocak 1999-Şubat 1999-Eylül 1999-Şubat 2000 tarihli sayıları.(Klasör: 13)
Ad) Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı’nın 1998 Abant Toplantısı ile ilgili doküman. (Klasör:12, Dizi :1066-1067.)
Bu İddianamenin tamamı çok uzun bir belge olduğu için haber bölümümüze sığmadı.Aynı zamanda Nurculuğun gelişimi ve Fethullah Gülen örgütlenmesinin deşifresi açısından tarihi bir belge sıfatı taşıyan bu iddianameyi rar dosyası haline getirdik. Dosyayı indirmek için alttaki linke girip, sayfanın en altındaki “BURAYI TIKLAYINIZ” yazısını kullanınız.


En son candost32 tarafından Çarş. Ara. 02, 2009 5:55 pm tarihinde değiştirildi, toplamda 1 kere değiştirildi
candost32
candost32

Mesaj Sayısı : 287
Yaş : 38
Kayıt tarihi : 21/12/08

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

NURCULARI TANIMLAMAK,KULLANDIKLARI ŞİFRELERİ VE UZAK DURMAK Empty NURCU GERİCİLERİ TANIMLAMAK,KULLANDIKLARI ŞİFRELERİ VE UZAK DURMAK

Mesaj tarafından candost32 Çarş. Ara. 02, 2009 5:46 pm

Fethullah Şifreleri
Ağabey: Fethullahçı eğitmen, yol gösterici. İnsanları cemaate çekmeye, cemaati hoş göstermeye çalışan kişi. Temel Fethullahçı birim.
Abla: Kadınlar arasında “ağabey”lerin rolünü üstlenen kişi veya kişiler.
Şakirt- Şakirde: Çırak, talebe çömez gibi anlamları vardır. Ağabey ve ablaların yetiştirdiği Fethullahçılara denir. Olgunlaştıklarında “o artık şakirt oldu” denilir. Her ağabey ve abla da bir üstündeki emir aldığı kişiye göre “şakirt ya da şakirde”dir.
Ağabeylik-Ablalık: Hiyerarşi sisteminin kod adları.
İlgilenmek: Ağabeylerin önceden belirlenmiş insanlara yakınlık göstererek, arkadaş olarak onları çeşitli yollarla Fethullahçılığa dâhil etmesidir. Bu yollar ilgilenilen kişiye, yere ve zamana göre faklılık gösterir. Diğer adı “kafalamak”tır.
Hizmet: Özelinde Fethullahçılığın, genelinde Nurculuğun cemaat içindeki adı.
Dershane: Fethullahçı yapılanmanın evleri. Buralar dışarıya “üniversiteli talebelerin kaldığı evler” olarak tanıtılır. Diğer adları Işık Evi ya da Nur Evi’dir. Kaynağını sahabe devrindeki İbn-i Erkan evlerinden aldığı söylenir. Fethullah Gülen’e göre kapılarına kilit vurulmuş zaviyelerin, kışlaların, tekkelerin görevini yapan evlerdir. Bu evlere giriş ve çıkışlar mümkün olduğunca gizlilik içinde yapılır. Işık evlerinden sorumlu bir ev imamı vardır. Bu imamlar 6 ayda veya 1 yılda değişir. Evin maddi girdisi ve çıktısıyla ilgilenir yukarıdaki imamlara rapor verir. Bu evlerde genelde 4-5 kişi yaşar. Umumiyetle kiralanır. Fethullah Gülen’e göre bu evler Işık Süvarilerinin Kışlaları’dır. Fethullah Gülen bu evlerde yetişmeden, sabırla pişip ol¬gunlaşmadan yapılan her işin “ham hayal” olduğunu savunur.
İaşe: Evlerin giderleri için toplan para.
Hocaefendi: Fethullah Gülen. “Amerika’daki mübarek zat” da denir. Kesinlikle adı-soyadı ile hitab edilmez. Bu büyük saygısızlık kabul edilir. Eskiden kullandığı takma adları Abdülfettah Şahin ve Hikmet Işık’tır. Altında üç yıldız ( * * * ) olan yazılar da kendisine aittir.
Üstad: Bediüzzaman Said Nursi.
Büyük Ağabeyler: Adları örgütün alt kadrolarının sık duymadığı fakat üsttekilerin çok iyi bildiği bazı isimlerdir. Başlıcaları: İsmail Büyükçelebi, Latif Erdoğan, Abdullah Aymaz (İsmail Yediler ya da Safvet Senih), Hüseyin Gülerce, Alaaddin Kaya, Ali Bayram, Harun Tokak, Ekrem Dumanlı’dır.
Ders Çalıştırma: Öğrencileri evlere çekmek için başvurulan en temel ve vazgeçilmez yöntem.
Sohbet: Haftada bir, aynı gruptaki, çoğu arkadaş ve birbirini getiren kişilerin evlerde toplanarak bir vaiz eşliğinde dini, güncel, politik konuları daha çok monolog olarak tartışmasıdır. Yarım saat ile bir saat arasında, genellikle Fethullah Gülen’in kitaplarından parçalar okuyan “sohbet abisi” sohbetin bitiminde katılanların birbiri ile kaynaşması için şakalar, takılma yollu münasebetler kurar. Daha sonra çay içilir, futbol ve malayani başka konular etrafında ortama şerbet verilir. Toplantının kod adı “çay içmek”tir.
İstişare: Sohbette istenilen verimi sağlayan kişiler bir üst kurul olan ve yine haftada bir toplanan bu toplantılara çağırılır. Kimin kaç kişi daha getireceğinden, getirilen arkadaşların ilerleme seviyesine, burada bulunmayan kişilere nasıl davranılması gerektiğine kadar “istişare abisi”nin açık açık anlattığı yerdir. Ciddi bir ortamdır. Bir üst birimden gelen emirler buradaki insanlara aktarılır ve haftaya kadar bunları yapması istenir.
Tedbir: Cemaate zarar gelmesini engelleyici her tülü yol. Ortamın bir savaş ortamı olduğu vurgusu sık sık yapılır. Bu sebeple cemaat üyeleri “hile mübahtır” felsefesiyle hareket ederler. Bu doğrultuda gerekiyorsa yalan söyleme dâhil her yol açıktır. Evlerden teker teker çıkmaktan, kitapları insanlar fark etmesin diye ciltlemeye, gerekirse en usturuplu yalanları söylemeye kadar her şey “tedbir dairesi” içinde mütalaa edilebilir.
Maç: Aynı sohbet grubundaki kişilerin kaynaşması amacıyla yapılan halı saha maçlarıdır. Haftada bir yapılır.
Gezi: İstişarelerde yukarıdan verilen emirler doğrultusunda bazen orman içine, bazen deniz kenarına, bazen tarihi yerlere, bazen de hamam veya uzaktaki bir lokantaya yapılan toplu gezilerdir.
Keyfiyet: Sohbet abisi ya da istişare abisinin grubundan istediği haftalık yapılacaklar listesidir. Listede oruç tutmak, Hocaefendi kitaplarından en az belli sayıda sayfa okumak, Risalelerden en azı belirlenmiş sayfalar okumak, Kuran-ı Kerim’den yine en azı önceden belirlenmiş sayfalar okumak gibi manevi sayılabilecek işler yanında maddi faaliyetlere de yer verilir. Bunlar ise Sızıntı abonesi yapmak, Zaman abonesi yapmak, Fethullah Gülen’in kaset ve kitaplarını ücretsiz olarak eşe dosta dağıtmak gibi faaliyetlerdir. Verilen bir nevi çeteledir.
Risale: Risale-i Nur’un kısaltmasıdır. “Kırmızı kitap” da denir.
Müspet: Kelime, Fethullahçı bir zihnin kafasındaki kesin ayrımı ifade eder. Buna göre; Fethullahçı olan herkes müspettir. Ayrıca geniş dairede, ağabeylerden gelen(yani Fethullah’tan) bilgiler ve yönlendirmeler doğrultusunda başka cemaatlere mensup kişiler de bu tanımlamaya zaman zaman girer. Ama burada önemli olan müspet olmayanların durumudur. Onlar “solcu, komünist, kom…” gibi tanımlamalarla müspet kimselerden kesin bir ayrımla ayrılırlar. Bu ayrım siyahla beyaz kadar nettir.
Solcu: Müspet kelimesinin karşıt anlamlısıdır. Eğer bir kişi bu tanımlamaya girmişse ona karşı tüm örgüt ortak bir tavır takınır. Bilenler bilmeyenlere bu bilgiyi(tanımlamayı) derhal iletirler. Örgüt, bu yaftayı yapıştırdığı insanlarla en hafifinden ilişkisini keser, ilerisinde ise akla hayale gelmedik yöntemlerle o kişiyi tüketmeye, bitirmeye, silmeye çalışır. Tabirin eş anlamlıları; komünist, kom gibi kelimelerdir.
Esnaf Ağabey: Okumayan, daha çok küçük ya da orta ölçekteki işyeri sahibi sohbetlere devam eden kişi.
Mütevelli Ağabey: Esnaf Ağabey’in istişarelere katılmaya hak kazanmış ve sorumluluk yüklenmiş, bu anlamda “işi bilen” sınıfına yükselmiş hali. Para ve her türlü maddi-manevi desteğini esirgemeyecek hale getirilmiş insan.
Gazete: Zaman Gazetesi. Örgütün temel yayın organı. Tirajının cemaat içinde ayrı bir önemi vardır.
Sızıntı: Dergi faaliyetlerinin en önemli sac ayağı. İsteyen istemeyen, abone olan olmayan, herkese ama herkese ulaştırılması istenir. Yılbaşına yakın abonelik koçanları gelir. Herkesin sayısı bazen binlere varabilecek şekilde abone kazandırması beklenir.
İmam: Faaliyetlerden sorumlu kişi. Yetki alanı bir üstü tarafından belirlenmiş yürütme işinin temel birimi. Her evden sorumlu olan kişi bir “ev imamı”dır. Yine her “semt”den, her “bölge”den, her büyük bölgeden, her okuldan, her devlet dairesinden, her istişareden, her sohbetten sorumlu olan bir “imam” mutlaka vardır.
Kolejler: Fethullahçı özel okullardır. Cemaat içindeki insanlardan çocuklarını buralara göndermeleri özellikle istenir. Hatta okulların tanıtım faaliyetlerine katılmaları beklenir. Bu okullardan “bazıları”: Nilüfer, Fatih, Samanyolu, Yamanlar ve Serhat kolejleridir.
Müceddit: Peygamberden sonra her asırda geldiğine inanılan din âlimi. Said Nursi’nin mücedditliği tartışılmaz bir hakikat olarak evlere gelenlere anlatılır. Fethullah Gülen’in de böyle olduğu da bazen gizli, bazen de açıkça vurgulanır.
Hidayet: Fethullahçılığa erenlere, durumu kabul edip itaat edenlere yakıştırılan, anlamına bu yönde özel bir anlam yüklenmiş bir sıfattır. Bu özel yüklenen anlam, gerçek anlamının ötesinde psikolojik olarak kalıntı bırakma ve çağrışım yoluyla kafaların elde edilmesinde kullanılır. Bir kişiden nefret bile edilse “Allah hidayete erdirsin” denilerek bilinçli ve son derece ince bir hesap güdülerek bir anlamda ilk tohumlar atılır. Bu, insanların düşmandansa en azından sempatizan ya da etkisiz eleman olarak kalmalarına da bir kapı açmaktır.
İrtibat: Dar anlamıyla Fethullahçı olan herkesin düzenli olarak birbiri ile irtibatta olması beklenir. Sohbetler, istişareler, maçlar, geziler hep bu amaçladır. Ağabeyler ve ablalar ilgilendikleri kişilerin evlerine, iş yerlerine sık olmasa da ziyaretler gerçekleştirirler. Telefon açmalar, kısa mesajlar, e-mailler ile hep hatırda tutuldukları vurgulanır. Bu anlamda örgüt kişileri çok zor gözden çıkarır. Hele o kişi örgütün ilerlemesi için gerekli olan para, maddi- manevi güç, başarı gibi vasıflara haiz ise irtibat asla koparılmak istenmez. Bu kelimenin geniş anlamı da herkesle olan münasebetleri işaret eder. Herkesle bir gün faydalanmak gerekçesiyle iyi ilişkiler kurulur.
Şer Odakları: Bunların en başında Türk Silahlı Kuvvetleri gelir. Daha sonra o günün şartlarına göre Fethullahçılıkla uğraşan gerçek ve tüzel kişilerin tamamı bu sınıflamaya girer. Tabirin eş anlamlıları “solcu, komünist” ve duruma göre de “ateist”dir. Kamuoyunda da “bizimle komünistler uğraşır ancak” diye toplu şartlandırmalar yapılır.
Beton Kemal: Gazi Mustafa Kemal Paşa’ya takılan adlardan biri. Diğerleri de “Musti, Kefere, Deccal, Öküz Aleyhisselam, Öküz Kemal, Kemal Ağa”dır.
İlim: Bilinen manadaki bilimden farklıdır. İnsanı Allah’ı bilmeye, tanımaya götüren pozitivist olmayan bilgidir. Fethullahçılara göre bilim yanılır ama ilim asla yanılmaz.
Maklube: Fethullahçıların özel yemeği. Tencerede pişirilir. Katmanlar halinde pirinç pilavı, patates ve et ile yapılıp tencerenin bir tepsiye ters çevrilmesiyle devam edilir. Ortasında bu yemek bulunan tepsinin kenarlarına doğru, ışınsal şekilde yoğurt ve salata eklenip tekrarlanarak servis edilir. Yemeğin içine konan 2 ya da 3 adet nohut tanesinin kime çıktığına bakılarak “Güllüoğlu”ndan tatlı ısmarlaması beklenir. Anlaşılacağı gibi kaynaştırıcı ve paylaşımı ön plana çıkaran bir nevi merasimdir.
Himmet: Toplu para toplama merasimi. Genellikle ABD’den gelen ve ayağının tozuyla sohbet veren bir “önemli abi”nin vaizliğinde gerçekleşen “dokunaklı ve gözyaşı yüklü” bir sohbet sonrası katılımcılardan herhangi bir makbuz, belge karşılığı olmaksızın para toplandığı törenvari toplantılar. Bu toplantılarda gelecek dönemde verilecek paraların da sözü alınır.
TÖV: Örgütün yayınevlerinden birinin adıdır. “TÖV’den okumak ya da TÖV okumak” diye bahsedilen ise Fethullah Gülen’in kitaplarını okumaktır.
Gönül Eri: Fethullah Gülen’in “ağabey” tanımıdır. “Muhabbet fedaisi, kalp insanı, hizmet eri, ışık eri, ışık süvarisi” gibi başka tanımlamaları da hep bu kişileri işaret eder.
Altın Nesil: Fethullah Gülen’in tasvirlerinde “bir eli Kuran’da, bir eli bilgisayarda olan” diye de bahsettiği, kendisinin izinde yürüyen ağabeyler-ablalar topluluğu. Diğer adı “Beklenen Nesil”dir.
Başyüceler: Fethullah Gülen’in “en iyi gönül eri” tanımına girenler.

Talihsiz Dönem: Fethullah Gülen’in Cumhuriyet Türkiye’sine taktığı isimlerden biridir. Diğerlerini de “karanlık ya da upuzun hicranlı dönem” diye kitaplarında bol bol kullanır.
Karşı Cephe: Fethullah Gülen’in önceleri laik kesim için kullandığı, şimdilerde kendisine karşı olan herkesi dâhil ettiği insanlardır. Sık sık aynı anlamlı olarak “hasım cephe” tanımını da kullanır.
Karşı Cepheye Aksiyoner Tavır Almamak: Bu cümle çok önemlidir. Çünkü Fethullah Gülen’in burada 1950′li yıllara atıfta bulunarak Said-i Nursi’yi “karşı cepheye aksiyoner tavır almamak” gerekçesiyle üstü kapalı eleştirir. “…50′li yıllardan bu yana tam 40–45 yıl geçmiştir. O dönemde, 10 yaşında olanlar, şayet mevsimi geldiğinde üniversite okusalardı, şimdi zirvelerde ya da zirveleri zorlayan konumlarda olacaklardı. 20 yaşında olanlar 60–65 yaşında olacaklardı ki bu da onların başbakanlar, reis-i cumhurlar seviyesinde en olgun dönemlerini yaşıyor olmaları demekti” ifadesi ile devleti diğer önemli mevkileriyle en üst düzeyde ele geçirmeyi amaçladığı anlaşılmaktadır.
Maarif: Fethullah Gülen’in çok önem verdiği Milli Eğitim Teşkilatı. Fethullah Gülen burayı ele geçirilmesi ve elde tutulması çok önemli kalelerden biri olarak sayar.
Mabede Giden Yolların Kapatıldığı Zaman Dilimi: Fethullah Gülen’in ****** ve İsmet İnönü dönemini kastettiği zaman aralığı.
Makam Ve Mevki: Fethullah Gülen’in başta devlet kademeleri olmak üzere öncelikli hedefidir. Bu bir ilk hedeftir. Tamamı tüm devleti, tüm kurumları, tüm dış devletleri ve dünyayı ele geçirmektir. Buna göre; makamlar öncelikli, kişiler ikinci plandadır. Bu nedenle kişiler makamlara tercih edilmekte ve gerekirse ya da herhangi bir nedenle güç durumda kalındığında kişiler feda edilerek yerlerine hazır tutulan kendilerinden olan kişilerin getirilmesi için yoğun çaba sarf edilmektedir. Mümkün olmaması halinde mevcut bürokrat ya da siyasetçilere hoş görünmek suretiyle kendi tabirleriyle ‘Kullanabildiğin sürece ya da sana zarar vermeyecekse istifade et’ taktiği ile yönetim kademelerini kontrol altında tutmaya çalışmaktadırlar.
Kandan İrinden Deryaları Geçmek: Fethullah Gülen’in yazılarında ve vaazlarında sık sık kullandığı bu tabir adeta bir slogandır. Tam cümle şudur “Hizmet insanı gönül verdiği dava uğrunda; kandan, irinden dar yolları, deryaları geçip gitmeye azimli ve kararlı; varıp hedefine ulaştığında da sahibine verecek kadar olgun ve yüce yaratıcıya edepli ve saygılı, muvaffakiyetinden ötürü alkışlayacağı kimseleri de putlaştırmayacaktır”. Görüldüğü gibi hem mücadelenin tarzını anlatmakta, hem de lidere tabi olmak suretiyle ondan “irşad” ve emir beklemeyi telkin ettiği açıkça ortadadır.
İrşad: Adam kafalamanın, ilgilenmenin en kibar ve akademik söylemidir. Burada da sözcüğe asıl anlamının üstünde özel bir anlam yüklenmiştir. Kastedilen “irşad” şahısların Fethullahçılık yoluna yöneltilmeleridir.
Tebliğ: İrşad gibi anlamına ek bir anlam yükleyerek kullanılan bir diğer tabirdir. Burada da ek anlam gerçek anlamın ötesindedir. Yani kastedilen Fethullah Gülen’in mesajının duyurulmasıdır. Bu anlamda insanları Fethullahçılığa davettir.
Tesbihat: Vakit namazlarından sonra toplu olarak yapılan zikir ve dualardır. Cemaat içinde bunları ezbere bilmenin ayrı bir yeri vardır. Şakirtlikte ilerleyenlerin bunu ezbere bilmesi beklenir.
Şefkat Tokadı: Fethullahçı yapılanma içinde verilecek her türlü tavizin önüne geçmek için kullanılır. Buna göre Fethullahçılık faaliyetlerinde her türlü ihmal, verilen görevi savsaklama, başkaldırma durumlarında Allah uyarı olsun diye kulunu geçici bir süreliğine cezalandırır. Kişiden de bu mesajı alması ve haline çekidüzen vermesi beklenir. Fethullah Gülen bu durumu “Kutlu Nebi’nin davasına gönül vermiş zamanımızdaki hakikat yolcuları için de şefkat tokatları her zaman söz konusudur. Zamanımızda ise bu kudsî hamûleyi üzerine alanlar, bu nimetin şuurunda olarak, insanlık adına yaptıkları vazifelerinde ülfet, ünsiyet ve ihmale katiyen yer vermemelidirler. Aksi takdirde şefkat tokatlarının gelmesi kaçınılmaz olur.” şeklinde anlatır.
Allah Nurunu Tamamlayacaktır: Cümle bir Ayet-i Kerime’den alıntıdır(Saf 61/Cool. Tam şekli “Onlar ağızlarıyla Allah’ın nurunu söndürmek isterler. Hâlbuki kâfirler istemeseler de Allah nurunu tamamlayacaktır.” halindedir. Fethullah Örgütlenmesi morali bozulan elemanlarına ümit aşılamak ve davalarının ne kadar hak bir yol olduğunu anlatmak için sık sık bu ifadeyi telkin eder. Burada amaç “Siz Fethullahçılığa devam edin, gerisini merak etmeyin.” fikrini zihinlere yerleştirmektir.
Teheccüd: Gece uykudan kalkılarak kılınan namazdır. Bu konu ayrı bir önem arz eder. Evlerde bir gün bile kalınsa “teheccüd”e kalkılması misafirlerden çoğu zaman beklenen bir şeydir. Evlerde her gün kalkılmamasına rağmen, misafir olarak kalındığında çoğu zaman gece ibadetine kaldırılırsınız.
Kavmiyet Fikri: Bu deyiş kapalı olarak Türk milliyetçiliğini işaret eder. Milliyetçiliğin her türlüsü, ki buna ****** ilkelerinden biri olanı da dâhildir, nefretle karşılanır. Mücadele edilmesi gereken temel fikirlerden biri olarak telakki edilir. Ama gerektiğinde en öde giden milliyetçiler de yine Fethullahçılar olur. Fethullah Gülen bir anda karşımıza bayrağımızı dünyanın dört bir yanında dalgalandıran, Türkçenin tüm dünyada konuşulmasını sağlayan, Türkiye ve Türklük için ömrünü feda etmeye hazır, ölse bile bu topraklara gömülmek isteyen milli ve ulusalcı bir şahsiyet olarak çıkar.
Hicret: Fethullah Gülen’in yeni anlam yüklediği kavramlardan biri daha. Kavram Fethullah Gülen’in Amerika’ya gidişinden sonra çıkarılmıştır. Dinin Türkiye sınırları içinde rahatça yaşanamadığı, yayılamadığı bu sebeple başta Amerika olmak üzere çeşitli ülkelere göç etmek gerektiği mesajına dayanır. Gidilen ülkelerde çevreye karşı nasıl tavır alınacağı, neler yapılacağı, hepsi önceden kararlaştırılmıştır.
Amerika: Fethullah Gülen’e bağrını açmış bu toprakların örgüt içinde başka ve özel bir anlamı vardır. Fethullah Gülen’in “buralara gelin” çağrısıyla adeta ABD’ye gitmek en kutsal yerlere gitmek kadar önemlidir. Zaman gazetesinde, 4 Eylül 1997 tarihinde “İnanmış bir insanin Batı karşısında, Batı’yla entegrasyon karşısında, Amerika’yla entegrasyon karşısında olması katiyen düşünülemez” şeklinde batı dünyasına nasıl tavır alınması gerektiği konusundaki söylemini tamamlayan şu sözleri de niyet belirtmesi açısından oldukça açıklayıcıdır “Amerikalılar istemezlerse kimseye dünyanın değişik yerlerinde hiçbir iş yaptırmazlar. Şimdi bazı gönüllü kuruluşlar dünya ile entegrasyon adına gidip dünyanın değişik yerlerinde okullar açıyorlarsa, Amerika ile çatıştığınız surece bu projelerin gerçekleştirilmesi mümkün olmaz”. Ayrıca Fethullah Gülen’in “Dünya Gemisinin kaptanı” olarak nitelediği ABD’yle asla ters düşülmemesi gerektiğini de sık sık vurgular.
Hoşgörü-Diyalog-Huzur İklimi: Bu tabirler Fethullah Gülen’in örgütü dışarıya tanıtmak için kullandığı ve kullanılmasını istediği bir nevi ambalaj laflardır. Bu aynı zamanda örgütün çoğu kuruluşunda sloganlaşmış, amblemleşmiş bir felsefenin de çekirdeğini oluşturur. Bu felsefe diğer insanları mümkün olduğunca ürkütmemek, düşman kazanmamaktan başlayıp insanlardan cemaat için kazanılacak en üst faydalara kadar giden yolu gösterir. Örgütün temel savunma mekanizması ılımlı İslam üzerinde durur. Örgüt kendini “Türkiye’nin adını duyuran, çocukları ve gençleri uyuşturucu, alkol gibi kötü alışkanlıklara düşmekten kurtaran, insanlara Allah sevgisi, iman aşılayan, radikal Müslümanlığın alternatifi” olarak tanıtmaktadır. Örgüt kendini asla “örgüt, tarikat, Fethullahçı” olarak tanıtmaz. Bir “gönüllüler hareketi, Asrın Dertli İnsanı’nın tavsiyelerini dinleyen yüce mefkûre insanları, Hocaefendi’nin irşadıyla hareket eden yüksek kametler” gibi tanımlamalar yapar. Tanımlardan da anlaşılacağı gibi bu izahların da hepsi Fethullah Gülen’e aittir.
Bazı Özel Kitaplar Ve İşlevleri:
Kendini Arayan Adam(Halit Ertuğrul): Genellikle mütedeyyin olan ve Fethullahçılığa girmesi muhtemel herkese dağıtılan bir “ilk kitaptır”.

Düşün, Anla Ve Ağla(Vehbi Yıldız): “İkinci seviye” bir kitaptır. İlki kadar muteber değildir. İlkinden sonra gelen tepkiye bağlı olarak kitap yelpazesi de çeşitlenir.
candost32
candost32

Mesaj Sayısı : 287
Yaş : 38
Kayıt tarihi : 21/12/08

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

NURCULARI TANIMLAMAK,KULLANDIKLARI ŞİFRELERİ VE UZAK DURMAK Empty NURCU GERİCİLERİ TANIMLAMAK,KULLANDIKLARI ŞİFRELERİ VE UZAK DURMAK

Mesaj tarafından candost32 Çarş. Ara. 02, 2009 5:48 pm

Öğretmenin Not Defteri: Genelde ortaokul öğrencilerine yönelik bir ilk kitaptır.
Küçük Sözler(Said Nursi): Risale okumalarına başlangıç kitabıdır.
Gençlik Rehberi(Said Nursi): İkinci okunacak risaledir ve daha çok 25 yaş altına hitab eder.
İrşad Ekseni(Vehbi Yıldız): Adam kafalamanın tüm kurallarının ve yöntemlerinin sistematik biçimde anlatıldığı profesyonelleşmiş şakirt kitabıdır.
Küçük Dünyam(Latif Erdoğan): Fethullah Gülen’in Latif Erdoğan’a yazdırdığı ve AD yayıncılıktan bastırdığı kitaptır. Kitabın özelliği Fethullahçıların yurtlarda, evlerde, üniversiteye hazırlık dershanelerinde bu kitapla imtihan edilmeleridir. Düzenlenen yarışmada “ilgili abi” yarışma sonucunda kazanana küçük bir hediye de verir.
Fethullah Gülen Kitapları: Ne kadar okunsa az gelen temel eserlerdir. Fethullah Gülen’in kendisinin bile “Asrın Getirdiği Tereddütler” serisini 98 kere okuduğu söylenir.
F. Gülen Hakkında Yazılan Kitaplar: Bunlar genellikle koliler halinde, hatta tonlarla ifade edilecek şekilde evlere gelir ve parasız olarak dağıtılması istenir. Bunlar o kadar çoktur ki dağıtılsa bile yine onlarca belki yüzlerce elde kalır. Tamamın farklı insanlara dağıtılması seneleri alır.
Fetoş Kimdir
ÖZGEÇMİŞİ
1938 yılında Erzurum/Pasinler İlçesi Korucak Köyü’nde doğmuştur. Babası Ramiz adında cami imamı, annesi ise ev hanımıdır. Beşi erkek, ikisi kız olmak üzere yedi kardeşi vardır.
Fethullah Gülen’in “Küçük Dünyam” ismini taşıyan kitaplarında, Peygamber soyundan geldiği iddiasına yer verilmektedir.
Fethullah Gülen, askerliğini Ankara/Mamak’ta ve İskenderun’da yapmıştır. Askerlik öncesinde ve sonrasında Edirne’de dört yıl İmam-Hatiplik görevi yapmıştır. Ardından, 1966’da İzmir’e vaiz olarak atanmış ve Kestenepazarı camiinde vaizlik ve Kur’an kursu yöneticiliği yapmıştır.
Ankara’da ziyaret ettiği üniversite talebelerinin kaldığı bir yurt evinden esinlenen Fethullah Gülen, İzmir’in Tepecik semtinde ilk Nur Evini açmıştır.
Kestenepazarı Kur’an kursu öğretmenliği yaptığı sırada pazar günleri Kestenepazarı camiinde vaazlar veren Fethullah Gülen, bir süre sonra Ege bölgesinin her yerinde vaazlar vermeye başlamıştır.
1972 yılında, Fethullah Gülen’in, “******’ü, gençliğe din düşmanı olarak göstermeye ve tanıtmaya çalıştığı, Nurculuk Tarikatı yolu ile dine dayalı devlet düzeni kurma yönünde faaliyette bulunduğu” mahkemece belirlenmiş ve 3 yıl ağır hapse mahkum olmuştur.
Fethullah Gülen’in mahkumiyetine esas teşkil eden “Dine dayalı devlet düzeni kurma” amacı güden faaliyetleri, Askeri Yargıtay’ın 24.10.1973 tarih ve 1973/242 sayılı kararı ile de sabit görülmüştür. Af kanunuyla davası düşmüştür. Daha sonra, Balıkesir, Manisa ve Bornova’da vaizlik yapmıştır.
12 Eylül 1980 tarihinde hakkında tutuklama emri verilmiştir. 6 yıl çalışmalarına ara vererek, tutuklanmamayı başarmıştır. 1986 yılında Burdur’da yakalanmış, ancak üst düzeyde yapılan girişimler sonucu DGM takipsizlik kararı vermiş ve serbest bırakılmıştır.
1989’dan 1992’ye kadar İzmir ve İstanbul’da, Fahri olarak vaizlik yapmıştır.
19 Ocak 1994 tarihinde faaliyete geçirilen Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı’nın kurucuları arasında yer almıştır.
10 Ekim 1995 tarihinde Türk Silahlı Kuvvetleri’ndeki darbe hazırlığı ile ilgili yaptığı konuşma Devlet Güvenlik Mahkemesi tarafından incelemeye alınmıştır. 18 Ekim 1995 tarihinde bahsekonu konuşmada suç unsuru bulunmadığı gerekçesi ile ifadesinin alınmasının ardından serbest bırakılmıştır.
Suudi Arabistan Kralı Fahd tarafından 1997 yılı Ramazan ayı içerisinde cemaat hizmetlerinin finansmanının kendisi tarafından sağlanması yönünde bir teklif yapılmış, ancak anılan teklif Fethullah Gülen tarafından kabul edilmemiştir.
18 Haziran 1997 tarihinde tedavi olmak amacıyla ABD’ne gitmiştir. Burada bulunduğu süre içerisinde Rum, Ermeni ve Musevi cemaatlerinin önde gelen isimleri ile görüşmeler yapmış, çeşitli eyaletlerde incelemelerde bulunarak anılan yerlerde eğitim kurumları açılabilmesi için çalışmalarda bulunmuştur.
Fethullah Gülen, ABD’de bulunduğu süre içerisinde, Papa II nci Jean Paul’e yakınlığı ile tanınan ve Vatikan’ın ABD’deki temsilcisi New York Kardinal’i ile görüşmelerde bulunarak, ileri bir tarihte Papa ile bir araya gelme konusunu gündeme getirmiş, 30 Eylül 1997 tarihinde Türkiye’ye dönmüştür.
24 Kasım 1997 tarihinde bir trafik kazası sonucu hayatını kaybeden Nur Cemaatinin ileri gelenlerinden Bayram Yüksel’in Isparta/Barla’daki cenaze törenine katılmıştır.
09 Şubat 1998 tarihinde Katolik dünyasının lideri Papa II nci Jean Paul ile Vatikan’da bir görüşmede bulunmuştur.
Papa ile yaptığı bu görüşmeye kadar kamuoyu önüne sık sık çıkarak popüler olmak ve yasal bir konuma gelmek isteyen Fethullah Gülen, sözkonusu görüşmeden sonra basında aleyhine birçok yazı yazılması üzerine sessizlik politikası izlemeye başlamıştır.
Fethullah Gülen, yaklaşık 1,5 yıldır İstanbul’da bulunan ve kendisine bağlı kişilerce işletilen Özel Fatih Erkek Lisesinde büyük bir gizlilik içerisinde faaliyetlerini sürdürmekte olup hakkında açılan dava sebebiyle şu an ABD’de bulunmaktadır.






Nurculuk





________________________________________

Pek çok cemaat ve tarikatın tersine Nurcular, kitaplı bir topluluktur. Yazarı “Said-i Nursi” namı diğer Said-i Kürdi olan, Risale-i Nur adlı bir kitapları vardır.
Yazarı Neyse Kitap da Odur :
Risale-i Nur yazarı Said-i Nursi (Said-i Kürdi), düzenli bir öğrenim görmemiş , çevresindeki yaşlılardan Kuran okumayı, biraz da Arapçayı öğrenmiş, daha sonra “Teali-i Kürdistan Cemiyeti” üyeleri arasına katılmıştır. Özellikle de Derviş Vahdeti’nin çıkardığı “Volkan Dergisi”nde Kürdistan’ı savunan yazılar yayımlamıştır. Bu evrede Sultan 2. Abdülhamit’in döneminde gözaltına alınmış, bir süre “Toptaşı Tımarhanesi’nde” yatırılmıştır.
Nur Sözü Nereden Geliyor?
Nur sözü sonradan Kuran’ın “Nur” adlı bölümünden alınmıştır. Ners/Nurs sözcüklerinin bozulmuşu değildir. Yazılarına “Risale-i Nur” demesinin nedeni de Kuran’ın ilgili bölümüdür. Nitekim kendisi de bir yeni Kuran yazmak amacını güdüyordu. Said-i Kürdi’nin 114 yazısı (risalesi) vardı. Bu sayı gelişigüzel bir sayı değildir. Kuran-ı Kerim 114 suredir. Onun bu gizli düşüncesi açığa vurulunca aklı başında Müslümanların tepkisini çekmemek için yazılarının sayısını 130 dolaylarına yükseltmiştir. Ancak yalnızca Risale-i Nur adı verilen (anılar hariç), Kuran’ın sözde çağdaş bir yorumu olarak gösterilen bölüm yine 114’tür. Bununla birlikte Said-i Nursi yetersiz Arapça bilgisiyle Kuran’daki bütün sureleri yorumlayamamıştır. Risale ve sure sayılarının uyumu sözde yeni din ve yeni Kuran yaratma çabasından kaynaklanmaktadır.
Nurcuların Temel Görevleri :
A- Said-i Nursi adı çevresinde tartışmadan, eleştiriye sapmadan toplanmak, kesinlikle ona bağlanmak, onu savunmak.
B- “Risale-i Nur”u okumak, okuma bilinmiyorsa okutup dinlemek. Bir Nurcu’nun evinde Kuran olmayabilir ama Risale-i Nur bulunması mecburdur.
C- Hangi koşullar altında olursa olsun, Said-i Nursi’yi savunmak; onun bütün eksikliklerden arınmış, “ulu ve mübarek bir zat” olduğunu yaymak, başkalarını buna inandırmak, bu yolda elinde avuncunda ne varsa tümünü düşünmeden tüketmek.
Ç- Tartışmalara girmemek, aşırı olaylara karışmamak, özellikle hanımlardan uzak durmak, onların arasına katılmamak, onları aralarına almamak.
D- Said-i Nursi’nin sözde “ilahi kişiliği” konusunda bütün kuşkulardan, kaygılardan uzak kalmak. Nitekim Said-i Nursi, yazılarında sureleri yorumlarken “… Müellife buyurdu ki…” sözlerini söyleyerek kendinin doğrudan doğruya Allah’tan buyruk aldığını vurgulayarak kendini Peygamber konumunda görmeüştür.
E- En ileri Nurculara göre, Said-i Nursi’nin Risale-i Nur’u İslam’ın özüdür. Yeni bir Kuran’dır. O, bunu Allah’ın buyruğuyla yazıp açıklamıştır. Bu konu tartışılmaz, geciktirilmez.
F- İnanmış, arınmış, kendine güvenmiş bir Nurcu’nun başlıca göreviyse nereye giderse gitsin orada yeni bir Nurcu yetiştirmek, “Nur Birliği”ne kazandırmaktır.
G- Ülkenin neresinde olursa olsun Nurcular’ın toplanarak Risale-i Nur okumaları gerekir. Bu toplantılarda (Esmaül Hüsna’dan) Allah’ın adlarından sonra Said-i Nursinin adını söylemek gerekir. Bu ad (toy Nurcular anlamasın diye) gizli bir sözle de yansıtılabilir.
H- Nurculara göre, bir ülkede Nurculuğa karşı çıkanların tümü dinsizdir. Nurculuk gerçek Müslümanlıktır. Nurculuğa karşı çıkmak İslam’ı yıkmaktır.
I- Devlet, Risale-i Nur’a dayanırsa doğru, dayanmazsa eğridir. Bütün devlet kurumları Risale-i Nur bildirilerine dayanmalıdır. Bütün yükseköğrenim kurumlarının adı “Medrese-i Nur” olarak değiştirilmelidir.
Nurculuk İslam’a ve Kuran-ı Kerim’e Aykırıdır :
1- İslam dininin ana kaynağı olan Kuran’da mezhep, tarikat yoktur. Kuran-ı Kerim bölücü değil bütünleştiricidir. Oysa bütün mezhepler ve tarikatlar bölücüdür, ayrı ayrı topluluklar oluşturmayı yeğler.
2- İslam’da bütün ibadetler, Kuran’da adı sanı geçmeyen kişiler için değil Allah adına sürdürülür. Oysa Nurculukta kurucusunun adı, Allah’ın adları yanında anılır.
3- İslam’ın biricik kitabı Kuran-ı Kerim’dir. Onun yenisi, eskisi olmaz, benzeri, örneği yazılamaz, başka bir kitap Kuran anlamında alınamaz, yorumlanamaz. Oysa Nurculukta Risale-i Nur, Kuran yerine de okunabilmektedir. Bu tutum İslam’a büsbütün aykırıdır; “Küfr-i kebir”dir, büyük suçtur.
4- Kuran’da bütün inananların kardeş oldukları, Allah’ın bütün evrenin yaratıcısı olduğu bildirilir, insanlar arasında üstünlük-aşağılık ayrımı gözetilmez. Oysa Nurculukta Said-i Kürdi; üstün yaratılışlı, Allah’la aracısız bağlantı kuran bir kimse diye nitelenir.
5- Kuran’a göre ibadet belli bir düzene göre, alçakgönüllüce sürdürülür. Nurculukta değişik kılıklara bürünmek, olduğundan başka türlü görünmek, elde değnek (asa) bulundurmak, vs… vardır.
6- İslam’da belli bir toplumsal sınıf ayrımı yoktur, bütün insanlar eşittir. Oysa Nurculukta “Nur talebesi” denen özel bir topluluk, ayrı bir sınıf vardır. Bunlar gerçek Müslümanken öbürleri dinsizdir, kafirdir.
7- İslam’da ibadet açıktır, gizli kapaklı değildir. Nurculuktaysa gizlidir, toplumun gözünden uzaktır. Nitekim ülkemizde Nurcuların oluşturdukları toplulukların tümü dışarıya gizlidir.
Risale-i Nur’daki Sayıklamalar :
Said-i Nursi, “Sikke-i Tasdik-i Gaybi” adlı risalesinde kendi yazılarını Kuran’la özdeş sayar, kendini Allah’la konusan peygamberle eş tutar. Nitekim şöyle bir yorum getirir : “
“Risale-i Nur”u Allah Kuran-ı Kerim’de imzalamıştır. Basta Hz. Muhammet olarak Hz. Ali, Abdulkadir Geylani, Muhittin Arabi ve öteki büyükler de Risale-i Nur’a imza koymuşlardır.”
Said-i Kürdi Isparta’da yazdığı lemalardaysa şunları söylüyor :

“Risale-i Nur girdiği her yeri kutsallaştırmış, bu arada Isparta’ya mübareklik kazandırmıştır. Risale-i Nur, Isparta’ya bütün illerin üzerinde bir dindarlık meziyeti kazandırmıştır.”
Kendini böylece Allah yerine de koyan Said-i Nursi(Said-i Kürdi), “Sönmez Risalesi”nde su sözlerle “Risale-i Nur”u övmektedir :
“Risale-i Nur Kuran’ın aynasıdır, bir mucize niteliğindedir… Risale-i Nur’a kimse karşı koyamaz; onunla boy ölçüşemez, hiçbir kitap ona denk tutulamaz.”
Said-i Nursi’ye göre Risale-i Nur, kendisine Allah’ın isteği üzerine dolaysız olarak indirilmiştir. “Bediüzzaman Cevap Veriyor, 1960” adlı yazıda da “Risale-i Nur, Said-i Nursi’ye Allah tarafından verilmistir.” denmektedir.
İslam dinine göreyse Allah dört peygambere kutsal kitap indirmiştir. Tersini iddia eden sahte peygamber Kürt Sait’in ardından gitmek sapkınlıktır.
Nursi’nin “Mesnevi-yi Nuriye” adlı yazısındaysa şu ifadeler vardır :
“Risale-i Nur, Kuran’ın bir mucizesi olduğundan her şeyde bir marifet penceresi açmıştır. Bu kitap, Kuran’a ait bir sırrı çözerek bir yıllık bir işi bir saatte bitirecek duruma gelmiştir… Risale-i Nur, Musa peygamberin asası gibi nereye değdiyse oradan su çıkarmıştır.”
İslam dinine göre başta insan olmak üzere, bütün yaratılmışlar kendi dillerince Allah’ın adını anarlar. Bizim Said-i Nursi ise bakınız bu konuda ne der:
“Risale-i Nur’u sadece kuşlar değil, gökte ve yerde bulunan bütün varlıklar alkışlar.”
Said-i Nursi yazılarının çoğunda kendini kimi yerde üstü kapalı, kimi yerde çok açık olarak Allah’la aracısız konuştuğunu vurgular. Onun “Hizmet Rehberi” dediği yazısında şu ifadeler vardır :
“…Ama onda (Risale-i Nur’da) yazılanlar Kuran’ın malıdır. Hepsi Allah’tandır… Peygamberimiz Kuran-ı Kerim’in sadece bir tercümanıydı. Üstat da (Said-i Kürdi) Risale-i Nur’un sadece bir tercümanı gibidir.”
“İman Hakikatleri” başlıklı yazısında söyledikleriyse ürperticidir :

“Risale-i Nur, peygamberimizin risaletini yani peygamberliğinin bir mirasını üstada verir.”
Risale-i Nur’un “Hizmet Risalesi” bölümünde geçen şu sözler de ilginçtir :
“Risale-i Nur’a itiraz edilemez. Yapılacak her itiraz en ulu kişilerden , Kutbu’l Azam’dan da gelse aldırış edilmemeli.”
İslam terminolojisinde Kutbu’l Azam peygamber demektir.
Said-i Nursinin eserlerinden birkaç örnek daha :
“Kuran-ı Kerim ve Risale-i Nur, rahman ve rahim olan Allah’ın bir indirişidir. Kuran-ı Kerim ve Risale-i Nur’un indirilişi aziz ve hakim olan Allah’tandır.”
“İşte o nur hem Kuran-ı Kerim’dir hem de Risale-i Nurdur.” “
“Risale-i Nur’un 129 parçası Kuran’dan uzanan elektrik telinin ucuna takılan 129 elektrik lambası gibidir.”
Kuran-ı Kerim’deki Secde suresinin 2. ve 3. ayetleri, Said-i Nursi’ye göre Risale-i Nur’u anlatmaktadır. Nurculara göre Risale-i Nur öyle bir kitaptır ki Fussilet suresi 33. ayette de anlatılan Nur tarikatı üyeleridir.
Said-i Nursi’ye göre de “Hiç bir sözün kendisininkinden daha güzel olamayacağı “söz” , Risale-i Nur külliyatından olan “Sözler” adli risaledir. Fussilet suresi 33. ayette de işte bu kitap anlatılmak istenmiş ve övülmüştür.
İslam dininin ve de Kuran-ı Kerim’in nasıl çarptırmalara uğratılarak Nurculuk denilen sayıklamanın desteklenmek istediği, Allah buyruğuymuş gibi gösterilmeye çalışıldığı açıkça ortadadır.
Said-i Nursi “Nur Meyveleri” adlı yazısında da şöyle der :
“Risale-i Nur okumak veya yazmak alim olmak için yeterlidir, başka bilgiye gerek yoktur.”
Said-i Nursi’ye göre “Risale-i Nur, kendisine hizmet edenleri en başta Nur talebelerini mutlak cennete götürecektir.” Ortaçağ Avrupası’nda kiliseler de varsıl (zengin) kişilere büyük paralar karşılığında cennetten arsa satıyorlardı.
Nurcular Kendilerine Niçin Cemaat Derler?
Nurculukta “tarikat” sözcüğü kullanılmaz. Nurcular kendi sapkın topluluklarına “cemaat” derler. Kendilerine “cemaat” demelerinin nedeniyse “Cemaat-i Müslimin” örneğinde olduğu üzere Said-i Nursi’nin kurduğu, Risale-i Nur’un da sözde kutsal kitap olduğu, sözde “yeni İslam dininin” üyelerini de “Nur Cemaati” oluşturmaktadır.
Yanıtı Belli Sorular :
1- (Said-i Kürdi) Bediüzzaman(!) Said-i Nursi Risale-i Nur’da gecen sözlerinin Allah’tan geldiğini, esin kaynağının Allah olduğunu savunmaktadır. Bu iddia, onun aracısız olarak Allah’la bağlantı kurduğu anlamına gelmez mi? Allah’la aracısız bağlantı kuran kişilere ne denir? İslam’a göre son peygamber Hz. Muhammet olduğuna göre Kürt Sait kimdir?
2- Said Nursiye göre “Risale-i Nur’a itiraz edilemez. Yapılacak her itiraz en ulu kişilerden , Kutbu’l Azam’dan da gelse aldırış edilmemeli.” diye tanımlanan Risale-i Nur’u Kuran-ı Kerim’den üstün gören Nurcular kimdir?
3- Said Nursinin Nur Cemaati ve ilhamını ondan alan Fettulah Gülen’in tarikatı bu para kaynağını nereden bulmaktadır? Açılan bütün okulların, binaların, yurtların, çalıştırılan insanların masrafları kişisel bağışlarla karşılanmaktadır iddiasına inanıp bu sapkınların peşinden gidenlere ne denir?

KURAN’DA LAİKLİĞE İLİŞKİN AYETLER
“Size Rabbinizden basiretler (gerçekleri anlama, kavrama yetenekleri) verildi. Artık kim hakkı (iyiyi kötüyü, eğriyi-doğruyu) görürse kendine, kim de körlük ederse kendi zararınadır. Ben, sizin üzerinizde muhafız (koruyan, kollayan) değilim.” (En’am / 104)
“Ey iman edenler! Peygamberinize raina (çobanımız) demeyin.” (Bakara / 104)
“Kim doğru yola gelirse kendisi için gelmiş, kim doğru yoldan saparsa, kendi aleyhine sapmış olur. Kimse, kimsenin günahını çekmez.” (İsra / 25)
“Kimse başkasının yükünü taşımaz.” (En’am / 164)
“Hiç kimse başka birisinin günahını yüklenmez.” (Necm / 38 )
“Bize düşen sadece doğru yolu göstermektir.” (Leyl / 12)
“Yolun doğrusunu göstermek Allah’a aittir. Yolun eğrisi de vardır. Allah dileseydi hepinizi doğru yola iletirdi.” (Nahl / 9)
“Dinde ikrah (zorlama) yoktur.” (Bakara / 256)
“Rabbin dileseydi, yeryüzünde bulunanların hepsi kesinlikle inanırlardı… Durum böyleyken inanmaları için insanları sen mi zorlayacaksın.” (Yunus / 199)
“Öğüt ver, çünkü sen ancak bir öğütçüsün. İnsanlar üzerine musallat (rahatsız eden, ısrar eden) değilsin.” (Gaşiye / 188)
“Allah dileseydi hepinizi tek bir ümmet yapardı. Verdikleriyle sizi denemek için tek bir ümmet yapmadı.” (Maide / 48 )
“Sizin dininiz sizin olsun, benim dinim bana yeter.” (Kâfirun / 109)
“Rabbin dileseydi, insanları tek bir ümmet haline getirirdi.” (Hud / 118, 119)
“Her ümmetin bir yönü ve yöntemi vardır ki ona doğru yönelir. Öyleyse hayırlı işlerde birbirinizle yarışın.” (Bakara / 148)
“Müminler, Yahudiler, Hıristiyanlar ve Sabiilerden kim Allah’a ve ahiret gününe inanır ve iyi hareketlerde bulunursa onların Rableri katında elbette mükafatları olacaktır. Onlara bir korku da yoktur. Onlar mahzun da olmayacaklardır.” (Bakara/62)
“Üzerlerine gerekli kılmadığımız halde, Allah’ın rızasına erişmek için, ruhbaniyeti din adına icat edip ortaya çıkardılar.” (Hadid / 27)
“İyi bilin ki öz din yalnız ve yalnız Allah’ındır.” (Zümer / 3)
“Yoksa Allah’tan başka şefaatçılar mı edindiler? De ki; şefaat tümden Allah’ındır.” (Zümer / 43, 44)
“Kitlelerin malını, emeğini ‘Sizi Allah’a götüreceğiz.’ diyerek çeşitli oyunlarla yiyenler…” (Tövbe / 34)
Sapkındır, delidir denilerek Toptaşı Tımarhanesi’ne atılan ******’ün özenle adaylarını belirlediği İkinci Meclis’e alınmayan, Kuvayı Milliye düşmanı, Kürdistan talepçisi, sahte peygamber Kürt Sait’in Risale-i Nur adlı yazıları bir sayıklamadan ibarettir. Bunun tersini inanmak isteyenler binbir demogoji ve saptırmayla kendi bildikleri yolda yürümeye devam edebilirler. Kuran-ı Kerim’i bile saptırmaktan çekinmeyen kişilerin yazdığımız sözleri, bunca kanıtı saptıracakları da kuşkusuzdur. Bizim sözlerimiz bu yolun yolcularına değil kendi öz ve temiz İslam inançlarından dolayı bu gibi sapkınların ağlarına düşebilecek kesimler içindir.

“Türk ulusu daha dindar olmalıdır. Yani bütün yalınlığıyla dindar olmalıdır demek istiyorum. Dinime bizzat gerçeğe nasıl inanıyorsam ona da öyle inanıyorum. Bilince ters, ilerlemeye engel hiçbir şey içermiyor. Oysa Türkiye’ye bağımsızlığını veren bu Asya ulusunun içinde daha karışık, yapay, boş inançlardan ibaret bir din daha vardır. Ancak bu cahiller, bu acizler sırası gelince aydınlanacaklardır. Onlar aydınlığa yaklaşamazlarsa kendilerini yok ve mahkum etmişler demektir. Onları da kurtaracağız.”(Mustafa Kemal ATATÜRK)
candost32
candost32

Mesaj Sayısı : 287
Yaş : 38
Kayıt tarihi : 21/12/08

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

NURCULARI TANIMLAMAK,KULLANDIKLARI ŞİFRELERİ VE UZAK DURMAK Empty NURCU GERİCİLERİ TANIMLAMAK,KULLANDIKLARI ŞİFRELERİ VE UZAK DURMAK

Mesaj tarafından candost32 Çarş. Ara. 02, 2009 5:48 pm

ŞAKİRT ANLATIYOR
Posted on Haziran 29, 2007 by fetos
Ben bir “ortaokul şakirt”iyim yani en kıdemli Fethullah talebelerinden biriyim. Aşağıda anlattıklarımı bizzat yaşadım. Sizinle paylaşmak için yine kendim yazdım.
1990′lar ;


Orta birinci sınıftaydım ve Cuma namazlarına düzenli olarak giderdim. Beni aynı semtte bulunan okulumdan ve gittiğim camiden takip ederek fişleyen ve bir gün okul bahçesinde top oynamak bahanesiyle yanıma gelen o kişi ilk “ağabeyim” idi. Daha sonra bana ve okuldan seçtikleri fen, matematik ve türkçe derslerinin toplam notu 21(10′luk sisteme göre) olan arkadaşıma cami kütüphanesinde ders vermek bahanesiyle yakınlık gösterdiler. Yakınlık daha bir samimiyete dönüşünce evlerine davet ettiler. Dersler evde devam etti. Bu arada bizimle oyunlar oynuyor ve bol bol sohbet ediyorlardı. Baştan futbol içerikli bu sohbetler yavaş yavaş dini mevzulara geldi. Allah’ı tanımak, namaz kılmak derken “Öğretmenin Not Defteri” gibi kitapları okumamızı istiyorlardı. Buna “Sızıntı” okumaları ve adını henüz bilmediğimiz o hocanın banttaki ses kaydını toplu olarak dinlemelerimiz eşlik etti. Bize yeterince itimat kazandıklarında o sesin “Hocaefendi” ye ait olduğunu ve kendisinin çok “mübarek” bir insan olduğunu anlattılar.
Artık “işi” biliyorduk ve bize adam lazımdı. Okuldaki arkadaşlarımızı nasıl “kafalayarak” ağabeylerin huzuruna getireceğimizi öğrenmiştik. Yıllar orta üçüncü sınıfa getirdiğinde bizi artık sınavlara hazırlanma vakti de gelmişti. Bu tarihlerde Kuleli Askeri Lisesi’ne girmenin ne kadar önemli ve saygın bir iş olduğu sürekli telkin ediliyordu bize. Derken tanıdığımız birkaç arkadaşımız orayı kazandı. Biz ise devlet lisesine devam ettiğimizde okuldan arkadaş “kafalamak” en büyük hedefimiz haline gelmişti. Okulumuzun hemen yanında bulunan “nur evi” ne ders çalışma bahanesiyle getirdiğimiz arkadaşlarımıza yemekler veriyor onları mümkün olduğunca bu evlerde tutmaya çalışıyorduk. Bu kişilerle okulda ve başka yerlerde de “ilgileniyor” yörüngemizden uzaklaştırmamaya çalışıyorduk. Bunların durumlarını her hafta düzenlenen “istişare” toplantılarında ağabeylerimize anlatıyorduk. Onlar da bize ne yapmamız gerektiğini, hangi yolları adım adım takip etmemiz gerektiğini, yapmamız gereken jestlere ve takınmamız gereken mimiklere kadar anlatıyordu.
Yılsonlarında gelen “Sızıntı koçanları” nı bitirmemiz ve onlarca, hatta yüzlerce kişiyi Sızıntı’ya abone etmemiz her birimizden bekleniyordu. Biz ise kimisinin parasını kendi cebimizden vererek bu en kutsal yolda birbirimizle kıyasıya yarışıyorduk. Zaman aboneliği de yine bu şekilde cereyan ediyordu. Haftada okumamız gereken Kuran miktarı, Risale-i Nur ve Hocaefendi Kitapları(Pırlanta Serisi) miktarı belliydi. Bunlara ek olarak o zamanki adı “Tuna Kırtasiye” olan “NT Mağazaları”nda kaçak olarak çoğaltılan ve ağabeyimizin adını kullanarak arka bölümden aldığımız “Hocaefendi Vaaz Kasetleri”nden de ağabeyimizin seçtikleri doğrultusunda dinlememiz isteniyordu. Bunların hepsinin ortak adı “keyfiyet” idi. Bunu bir çetele halinde ağabeyimize her haftaki “istişare” de sunmamız isteniyordu.
Hiç müzik dinlemezdik, kola içmezdik ve hep kumaş pantolon giyerdik. Kız arkadaşımız asla olmazdı, okulda yüzlerine bile bakmazdık. Sokakta hep yere bakarak ve hızlı hızlı yürürdük. Ağabeyimizin dedikleri ana-babamızdan önemliydi. Mehmet Kafkas’ın “Geçmişi Bilmek” ve “Milli Mücadelede Öncüler” adlı kitaplarını okuyorduk. ****** masondu, deccaldı. ****** Kemal’di, Kemal Ağa idi. ****** baş eğlencemizdi. Okuldaki hocaların bazısı “duruma uyanmıştı”, biz “tedbir dairesini” genişleterek okuldan çıkınca arka sokaktan dolaşarak nur evine gidiyorduk, içeri birer ikişer giriyorduk ve asla toplu çıkmıyorduk. Bize göre iki çeşit adam vardı; “müspet ve solcu”. Solcunun bir adı da “kom” du. Kom, “komünist”in kısaltılmışıydı. Ve okuldaki bazı hocalar komdu. Özelikle de felsefeci.
Üniversite hazırlık dershanesi olan Fem’e lise ikinci sınıfta da kayıt yaptırdık. Amaç hem iyi bir üniversite hem de “hizmet” para kazansın idi. Ortaokuldan beri ailelerimizi alıştırdığımız “ağabeylerle ders çalışma” için onlarda kalmaya gitme faaliyetlerimize ayrı bir önem vermeye başlamıştık. Bu kalma dönemlerine biz “kamp” diyorduk. Kamplarda ders çalışılır ve uzun vadeli projelerimizi ağabeylerimize anlatarak onların direktifleri doğrultusunda yaşamımızı planlardık. Ailelerimizle ağabeylerimizi ne zaman ve nasıl tanıştıracağımızı ve her iki tarafın ne yapması gerektiğine varıncaya kadar her şey planlanırdı. Öyle ki tüm bu insanlara bir üstündeki “not” verirdi.
Evlerin bir imamı vardı, yani evden sorumlu olan kişi. İki ya da üç ev bir semte ve semt imamına bağlıydı. Semtler bölgelere, bölgeler büyük bölgelere, büyük bölgeler ilçelere, ilçeler şehirlere, şehirler ülkeye, ülkeler kıtalara, kıtalar da en sonunda Hocaefendi’ye bağlıydı. Hatta öyle ki O Muhterem Zat’a Dünya yetmez ve evrende başkaları da varsa oraları da “hizmet”e katmak için ne gerekiyorsa yapılmalı idi. Bu insanların hepsi birbirini denetler, not verir ve bir üstündekine durumu iletirdi. Yani şıkır şıkır işleyen koskoca bir sistem vardı.
Lise sonda Fem’in yurdunda kalmaya başlamıştık. Çekebildiğimiz kadar arkadaşı Fem’e kayıt ettirmiştik nasıl olsa sonra “ilgileniriz” diye. Yurtta, odadaki durumdan pek haberi olmayan diğer kişileri de namaz kılma, çay içme ve türlü türlü bahanelerle yanımıza çekmeyi başarıyorduk. Yani ağabeylerle danışıklı dövüş şeklinde “adam kafalama” tüm hızıyla devam ediyordu. Her birimizin “ilgilendiği” arkadaşlar da zamanla “şakirt” olma yolunda ilerliyordu. Ağabeylerimizin düzenlediği maçlar, mangal partileri, çiğköfte partilerine artık not ortalamasına falan da bakmaksızın İslami görüşe yakın ailelerden çocukları seçerek getiriyorduk. Kola serbest oldu, kot pantolon giydik.
28 Şubat sürecinde Hocaefendi’nin video ve ses kasetlerini, kitaplarını evlerden alarak kendi evlerimizde sakladık ve evlere ****** ile ilgili kitaplar doldurduk. Evlerin çoğu yer değiştirdi. Bazı ağabeylerimiz “tedbir” gereği takma isim kullanmaya başladı. Cep telefonlarının pilini istişarelerde söktük. Telefonda “Hocaefendi, hizmet, sohbet” gibi kelimeleri kullanmayı yasakladık. Bunların yerine “maç yapmak, çay içmek, çorba içmek” gibi önceden kodladığımız filleri kullanmaya başladık. Aslında yapılan her şey “istişare” adı altında yukardan gelen emirlerin bize verildiği toplantılarda kararlaştırılıyordu. Yani “istişare” yoktu, belki teferruatta vardı, ama her şey bir emir zinciri vasıtasıyla bizim önümüze konuyordu.
2000′ler ;

Üniversiteye girince artık biz de “ağabey” olmuştuk. Evlerde kalmaya ve sistemi bizzat kendimiz daha büyük sorumluluk üstlenerek yürütmeye başlamıştık. Talebelerimiz vardı, onlarla ilgileniyorduk. Aksiyon okuyorduk, artık bandrollü ve sakıncalı yerlerinden temizlenmiş Hocaefendi kasetlerini koli koli alarak herkese ama herkese dağıtıyorduk. Hocaefendi hakkında yine “hizmet”in başka yayın evlerinden çıkmış kitapları “mütevelli olmuş esnaf ağabeylerimizin” katkılarıyla kolilerce alıp dağıtıyorduk. Kitaplar binlerce satıyordu. Ramazanda zekât, kurban bayramlarında deri topluyorduk, kurbanlık parası topluyorduk. Amerika’dan, Hocaefendi’nin yanından gelen ağabey gelmişti bir seferinde. O anlatıyordu biz ağlıyorduk. Ardından adam başına toplayacağı büyükbaş kurbanlıkların sözünü almaya ve kayıt ettirmeye başlamıştı. Her birimizden 60-70 belki de 100-120 büyükbaş kurban parası getirmemizi istiyor ve pazarlık bu rakamlardan açılıyordu.
Bazı tanıdıklarımızın yaptığı hiçbir iş yoktu. Evde de kalmazdı. Sonradan bu kişilerin görevinin “çok özel” olduğunu öğrendik. Bunlar Türk Silahlı Kuvvetleri’ne girmek üzere olan öğrencilerle askeri okuldayken “ilgileniyorlar” idi. Hocaefendi’nin “en önemli on görevden biri” saydığı bu iş için seçilmiş insanlardı. Hepimizin en nefret ettiği yer Ordu idi. Bir toplantımızda bir ağabeyimizin Ordu, Danıştay ve diğer “solcu” kurumlar için yaptığı tanımlama ilginçti. Ağabeyimiz bu gibi kurumlar için “artık fitne kurumlaşarak üzerimize geliyor, biz de bir an önce kurumlaşarak karşı koymalıyız” diyordu. Gazetemizi sürekli okumamız gerektiği de bir diğer telkin idi. Özkök Paşa’nın Genelkurmay Başkanı olacağı günleri ip ile çekiyorduk.
Aksiyon Dergisi’nin bir sayısında “Ergenekon” diye bir grup kapak yapılmıştı. Bu sayıdan çok sayıda fotokopi çekerek hepimizden okumamız istenmişti. Yazıda, devlet içinde gizli bir birimin oluşturulduğu ve bu birimin amacının Arjantin benzeri sosyal patlamaların önüne geçmek, devlete zarar verebilecek oluşumlara müdahale etmek olduğu yazılıydı. Ağabeylerimiz bunun bize de müdahale edeceğini söylediler. Bu benim için bir dönüm noktasıydı.

Biz bu devletin bekasına, milletin dertlerine derman olmaya çalışmıyor muyduk? Bizi solcular engellemiyor muydu? Bizim mücadelemiz iman kurtarmak değil miydi? Bize ne toplumsal patlamaların önüne geçmek ve devleti korumak için kurulmuş bir gizli teşkilattan? Devlet hepimizin devleti değil miydi, neden korumasınlar ki? Hem bize ne diye düşman olsunlar ki?

Uyanışım;

Artık her şey saçma geliyordu bana. Biz bir emir kuluyduk ve ne denirse yapıyorduk. Çünkü toplu olarak cennete girecektik. Sorgulama yoktu, körü körüne bağlanma ve emri ne kadar çabuk yerine getirdiğine bağlı olarak sahte bir samimiyet vardı. Ama bu sahtelik genellikle bize emir verenler ve onların üstünden başlıyordu. Tabanı samimi ve bir o kadar da cahil (beyni etkisizleştirilmiş anlamında) insanlar oluşturuyordu. Bu insanlar dürüst, çalışkan ve edepli insanlardı. Ama uyuyorlardı. Üstelik biz uyutmuştuk yıllarca çocuklarını, kendilerini, karılarını, tüm yakınlarını.

Sırf “solcularla” inatlaşma uğruna yaptığımız birçok saçma iş vardı. Bunlara en iyi örnek Yeni Yüzyıl gazetesinde Hocaefendi’nin röportajının çıktığı zamandı. Bu gazeteyi sırf solcular “Hocalarının röportajına bile sahip çıkmıyorlar” demesinler diye balya balya aldık ve Zaman gazetesinin depolarında çürümeye bıraktık, sonra da imha ettik. Bazı yerlerde Zaman gazetesinin içine koyarak dağıtıldığını duyduk. Gazete hiçbir yerde bulunmaz olmuştu. Üç günlük röportajı on beş güne yayarak ve tirajını da ona katlayarak gazete büyük kar etti sayemizde. Bir sefer de Süleyman Demirel’in Fatih Üniversitesi’nin açılışında “burayı doldurabilir misiniz” demesi üzerine iş-güç, okul-sınav demeden koştuk ve doldurduk orayı. Hocaefendi istiyor diye daha yeni okuduğumuz kitapları bir kere daha okuduk. Hocaefendi çağırıyor diye pılımızı, pırtımızı topladık Amerika’da yaşamaya gittik bazılarımız. Buna da “hicret” deniyordu. Bir keresinde, bir arkadaşıma giden biri hakkında ne zaman döneceğini sorunca bana güldü ve dedi ki “hicret bu, dönmek olur mu”. Benim bildiğim hicret sayfası dinen kapanmıştır. Hele Türkiye gibi ibadetlerinizi rahatça yapabildiğiniz bir ülkede.
Merakım şu: Türkiye’de halkın %99′u Müslüman. Amerika ise kendi deyimiyle Müslümanlara karşı bir haçlı savaşı başlatmış durumda. Nasıl oluyor da burada rahat olunamıyor lakin orada istediğimizi yapmamıza izin veriliyor? ABD her yere ajanlar sokarken, iki kişi bile kendi karşısında ciddi bir şeyler yapmaya kalktığında haberi olurken bu nasıl denli büyük bir oluşuma müsaade ediyor? Üstelik bu oluşumun biricik görevi insanları Müslüman yapmak iken. ABD’nin yoksa insanları Müslüman yapmak gibi bir gizli amacı mı var? Yoksa Hocaefendi ABD’nin de mi üzerinde büyük bir güce sahip ki bizimle uğraşamıyor? Garip işler bunlar. Bizden ABD’ye hicret etmemizi Fatih Koleji’ndeki bir barkovizyon gösterisi sonrası Hocaefendi’nin yanından gelen bir ağabey istemişti. Ben de düşünmüştüm; bu resmen bir beyin göçü ve sermaye göçü… O zamanlar Hocaefendi için evden bile dışarı çıkmıyor denmişti. Ağabeylerimiz diyormuş ki “hocam zaten çok hastasın, bari bir çık bahçede dolaş” ama Hocamız hiç çıkmıyormuş. Aynı yıllarda yeşil.org adlı internet sitesinde Hocaefendi’nin boy boy dışarıda çekilmiş resmi yayınlanıyormuş da haberimiz yokmuş. Biz Hocamız’a üzülüp dua etmekle vaktimizi geçiriyorduk. Bir de tabi gelen emirleri eksiksiz yapmakla.
Hocaefendi’nin Latif Erdoğan’a yazdırdığı “Küçük Dünyam” adlı kitabından en az bir kere yazılı sınav olmamış şakirt tanımıyorum ben. Anlamadığım bir nokta da bu işte. Yani sen ta Amerikalardan “diğergamlık” üzerine, “hizmette önde mükâfatta geri durma” üzerine göğüslerimize salvolar savur, sonra da çıkıp kendini anlatan kitaptan bizi belki beş belki on kere imtihan et. “İmtihan Dünyası” bu olmasa gerek. Halen “hizmette” aktif olan ve son derece de teslimiyetçi bir arkadaşım bir seferinde şunları söylemişti, ben de yanlışı o zaman fark etmiştim: “ne bu Hocaefendi, Hocaefendi ya… Allah var, Peygamber var ya”

Hocaefendi, Hocaefendi, Hocaefendi… “Hocaefendi ne diyor bu konuda, Hocaefendi’nin çok mühim tespitleri var bu konuda, Hocaefendi bugün ne diyor, Hocaefendi’nin dediklerini artık herkul.org sitesinden günü gününe takip edebileceğiz arkadaşlar, Hocaefendi çok ciddi uyarıyor, Hocaefendi çok mübarek, Hocaefendi bizzat ilgilenmiş, Hocaefendi adını bizzat kendi koymuş, Hocaefendi derhal yapılsın istemiş, Hocaefendi, arkadaşlar dikkatli olsun demiş, Hocaefendi, arkadaşlar artık evlensin demiş, Hocaefendi, çocuk yapın demiş, Hocaefendi, İŞHAD’ı güçlendirin demiş, Hocaefendi, gazete tirajının bu haliyle karşıma çıkmayın demiş, Hocaefendi başı açık “ablalar” la da evlenilsin istemiş, Hocaefendi, bir dua etmiş maçın ikinci yarısı Galatasaray iki gol atarak Real Madrid’i devirmiş, Hocaefendi, Allah depremde İkitelli Medyası’nı “çiftetelli” gibi sallardı ama içlerinde mübarek gazeteler de var demiş, Hocaefendi üzülmüş, Hocaefendi çok kederlenmiş, Hocaefendi hastalanmış, Hocaefendi, Asya Finans Kredi Kartı alın demiş; Ulusal Televizyon ihalesi yapılacağı gün Asya Finans’ın kasasında o kadar para yokmuş, para lazımmış, Hocaefendi şunu demiş, Hocaefendi bunu demiş…” Bu konuşma tarzına sıradan bir “ışık evi”nde her gün rastlayabilirsiniz.
Nurettin Veren’e gelince; “o ne pis bir adam öyle, tipi kayık, pis bir çıkarcı o, yalancı herifin teki” gibi yakıştırmalar yapıyorlar. Ve size şu kadarını söyleyeyim, bu insanları asla şartlandırıldıkları haricince bir şeye inandıramazsınız. Belki size abartı gelir ama ben biliyorum ki Hocaefendi bugün atlayın ve ölün dese sayıları binlere varabilecek kadarı bu emri de hiç çekinmeden yerine getirir. Nurettin Bey bu konuda ne söylese azdır. Hiçbir şey bu gerçek kadar sıra dışı değildir, yine bu gerçeğin tasvirleri bile.
Sonuç ;

Aklı başında herkesin de anlayabileceği gibi bu bir karşı devrim örgütlenmesidir. Devlet içinde koskoca bir devlettir. ABD ve AB çıkarlarına koşulsuz hizmet etmektedirler. Ayrıca birçok yerde yazıldığı gibi dergileri, radyoları, televizyonları, üniversiteleri, vakıfları, ışık evleri vs. her şeyleri vardır. Öyle ki savcıları, kaymakamları, valileri, emniyet müdürleri, öğretmenleri, doktorları, istihbaratçıları (ki bu konuya doymak bilmeyen bir iştahla yanaşmaktadırlar),askerleri, milletvekilleri, bakanları vardır. Hemen hemen her büyük partinin de desteği ile bu noktalara gelinmiştir. Bence yegâne çözüm bu örgütün tüm malvarlığına el konmasından geçer. Ama sorun şu ki; kim koyacak?
Diğer insanlardan tüm bu olan biten son derece profesyonelce saklanmaktadır. Hatta çıkan yalan haberler bile buna en güzel şekilde hizmet etmektedir. Yok, Fethullah komandoları varmış; yok, kendilerini patlatacaklarmış, yok, hücre evleri varmış; tabancalar, tüfekler, bombalar varmış… Bu atmosfer onlara en çok yarayan ortamı oluşturuyor ve kendilerinin terörist olmadığını “muhabbet fedai”leri olduğunu insanlara yaymalarına yarıyor.
Bu kişilerin ne yapmaya çalıştıkları çok iyi bilinmeli ve o kanaldan mücadele verilmelidir. Örgüt deşifre edildiğinde, ABD yerine başkasını bulmak için faaliyete geçecektir ve bu zannımca on yıl on beş yıl kadar bir zamanı alacaktır. Bu bir bölünme süreci olarak da yansıyabilir Fethullahçılara. Çünkü kurulu mekanizma en güzel şekilde işletilmektedir. Bir daha böyle bir mekanizmayı kurmak çok çaba gerektirir. Bölüp bir kısmını yine ABD emriyle kamuoyunda kötülemek diğer kısmıyla yola devam etmek ile de bu mücadeleyi verebilirler. Her ne yapılacak ise bu darbeden hemen sonra yapılmalıdır. Yani bir daha güçlenmesine fırsat verilmeden “meydana getirdiği boşluk” doldurulmalıdır. Ama dediğim gibi ilk iş; oyunu açığa çıkarmak ve “Ağababası” olan ABD’nin işlerliğini yitiren bu beşinci kolunu gözden çıkarmasını beklemek olacaktır…
———————————————————————-
Şakirtler Cevapladı
“Şakirt Anlatıyor” adlı maili yazan kişi çeşitli e-mail adreslerine ve eski Fethullahçı arkadaşlarına bu yazıyı atmış ve aşağıdaki cevapları almıştır…
1.Yorum:
Az bile yapmışız. Evet, ben de bir şakirtim. Hem de senin “kıdemli Fethullah talebesi” dediğindenim. Biz bu ülkede yavaş yavaş ılımlı İslam’ı egemen kılacağız. Hocaefendi’nin mehdi olduğunu da bilmeyenlere Allah(cc) hidayet nasip eylesin. Ben cesurca söylüyorum işte, haydi ne yapacaksanız yapın…
Evet, bir Askeriye kaldı tamamen sızmadığımız… Orada da şu veya bu şekilde varız!
Siz buna gericilk, kadrolaşma deyin. Biz müslümanlığın egemen oluşu, kalb ve kafaların yavaş yavaş Kemer Beste-i Ubudiyet halinde Hakk’a yönelişi diyeceğiz.

Ankara’yı tanımıyoruz. Ama artık alnı secde gören hükümetimiz sayesinde İstanbul’un yanında Ankara’da müslümanlaşıyor. Biz bir İstanbul hükümetinden, devletinden yanayız, o başka. Çünkü şanlı Osmanlı’yı yıkıp yerine solcu-komünist bir devlet kurdunuz. Ama artık sonuna yaklaştınız. Brüksel ve Washington sizi bitiriyor işte. Biz ise Avrupa Birliği’ni ve Amerika’yı da müslüman yapacağız. Onların harıl harıl Hocaefendi Hazretleri’nin kitaplarını okuduklarını nereden bileceksiniz? Siz cahilsiniz. 83 yıldır cahiliye devrini yaşattınız bu millete. Artık bitti.
2.Yorum:

Şahsi durumlarınızla ilgili biyografiniz beni hiçbir şekilde ilgilendirmiyor.İzin almadan mail adresime böyle bir mail göndermenizde ayrı bir handikap.
Lütfen kişisel düşüncelerinizi ve yaşamınızı kendi ortamınızda değerlendirin.Kişisel yaşamınız ve düşünceleriniz sadece sizi bağlamalı.lütfen birdaha
Rahatsız etmeyiniz.(Şahsınızla ilgili olarak”Böyle rahatsızlık veren biri zaten kafasına göre takılıyor ve herkezi rahatsız eder” imajını uyandırıyor.)
3.Yorum:
Sen Kimsin bilader bana mail atıyorsun seni tanımam etmem mail adresimi kimden aldın eğer söylersen sevinirim senin düşüncelerin sana benim düşüncelerim bana Bu arada Nurettin Veren dediğin adam hakkında bilmeni isterim karşındaki insanı inandırmak için tutarlı olmalı bir insan koyu dinciyim diyipte senelerce bir cemaatte kalıp sonra koyu kominist bir kanalda parada anlaşmaya çalışıp sonrada koministler tarafından bile dışlanıyorsa o adama inanana salak derler öncelikle bunu bil birde söylediğin yani yazdığın şeylere kendin bile inandığını zannetmiyorum insanlara iftira atarak bir yere varamassın en iyisimi sen bu işinden vazgeç kendi dünyanı kendine rezil etme bir daha banada mail atma Allah (c.c.) sana en kısa zamanda akıl fikir verir inşallah kal sağlıcakla
candost32
candost32

Mesaj Sayısı : 287
Yaş : 38
Kayıt tarihi : 21/12/08

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

NURCULARI TANIMLAMAK,KULLANDIKLARI ŞİFRELERİ VE UZAK DURMAK Empty NURCU GERİCİLERİ TANIMLAMAK,KULLANDIKLARI ŞİFRELERİ VE UZAK DURMAK

Mesaj tarafından candost32 Çarş. Ara. 02, 2009 5:49 pm

Fethullah Şifreleri
Ağabey: Fethullahçı eğitmen, yol gösterici. İnsanları cemaate çekmeye, cemaati hoş göstermeye çalışan kişi. Temel Fethullahçı birim.
Abla: Kadınlar arasında “ağabey”lerin rolünü üstlenen kişi veya kişiler.
Şakirt- Şakirde: Çırak, talebe çömez gibi anlamları vardır. Ağabey ve ablaların yetiştirdiği Fethullahçılara denir. Olgunlaştıklarında “o artık şakirt oldu” denilir. Her ağabey ve abla da bir üstündeki emir aldığı kişiye göre “şakirt ya da şakirde”dir.
Ağabeylik-Ablalık: Hiyerarşi sisteminin kod adları.
İlgilenmek: Ağabeylerin önceden belirlenmiş insanlara yakınlık göstererek, arkadaş olarak onları çeşitli yollarla Fethullahçılığa dâhil etmesidir. Bu yollar ilgilenilen kişiye, yere ve zamana göre faklılık gösterir. Diğer adı “kafalamak”tır.
Hizmet: Özelinde Fethullahçılığın, genelinde Nurculuğun cemaat içindeki adı.
Dershane: Fethullahçı yapılanmanın evleri. Buralar dışarıya “üniversiteli talebelerin kaldığı evler” olarak tanıtılır. Diğer adları Işık Evi ya da Nur Evi’dir. Kaynağını sahabe devrindeki İbn-i Erkan evlerinden aldığı söylenir. Fethullah Gülen’e göre kapılarına kilit vurulmuş zaviyelerin, kışlaların, tekkelerin görevini yapan evlerdir. Bu evlere giriş ve çıkışlar mümkün olduğunca gizlilik içinde yapılır. Işık evlerinden sorumlu bir ev imamı vardır. Bu imamlar 6 ayda veya 1 yılda değişir. Evin maddi girdisi ve çıktısıyla ilgilenir yukarıdaki imamlara rapor verir. Bu evlerde genelde 4-5 kişi yaşar. Umumiyetle kiralanır. Fethullah Gülen’e göre bu evler Işık Süvarilerinin Kışlaları’dır. Fethullah Gülen bu evlerde yetişmeden, sabırla pişip ol¬gunlaşmadan yapılan her işin “ham hayal” olduğunu savunur.
İaşe: Evlerin giderleri için toplan para.
Hocaefendi: Fethullah Gülen. “Amerika’daki mübarek zat” da denir. Kesinlikle adı-soyadı ile hitab edilmez. Bu büyük saygısızlık kabul edilir. Eskiden kullandığı takma adları Abdülfettah Şahin ve Hikmet Işık’tır. Altında üç yıldız ( * * * ) olan yazılar da kendisine aittir.
Üstad: Bediüzzaman Said Nursi.
Büyük Ağabeyler: Adları örgütün alt kadrolarının sık duymadığı fakat üsttekilerin çok iyi bildiği bazı isimlerdir. Başlıcaları: İsmail Büyükçelebi, Latif Erdoğan, Abdullah Aymaz (İsmail Yediler ya da Safvet Senih), Hüseyin Gülerce, Alaaddin Kaya, Ali Bayram, Harun Tokak, Ekrem Dumanlı’dır.
Ders Çalıştırma: Öğrencileri evlere çekmek için başvurulan en temel ve vazgeçilmez yöntem.
Sohbet: Haftada bir, aynı gruptaki, çoğu arkadaş ve birbirini getiren kişilerin evlerde toplanarak bir vaiz eşliğinde dini, güncel, politik konuları daha çok monolog olarak tartışmasıdır. Yarım saat ile bir saat arasında, genellikle Fethullah Gülen’in kitaplarından parçalar okuyan “sohbet abisi” sohbetin bitiminde katılanların birbiri ile kaynaşması için şakalar, takılma yollu münasebetler kurar. Daha sonra çay içilir, futbol ve malayani başka konular etrafında ortama şerbet verilir. Toplantının kod adı “çay içmek”tir.
İstişare: Sohbette istenilen verimi sağlayan kişiler bir üst kurul olan ve yine haftada bir toplanan bu toplantılara çağırılır. Kimin kaç kişi daha getireceğinden, getirilen arkadaşların ilerleme seviyesine, burada bulunmayan kişilere nasıl davranılması gerektiğine kadar “istişare abisi”nin açık açık anlattığı yerdir. Ciddi bir ortamdır. Bir üst birimden gelen emirler buradaki insanlara aktarılır ve haftaya kadar bunları yapması istenir.
Tedbir: Cemaate zarar gelmesini engelleyici her tülü yol. Ortamın bir savaş ortamı olduğu vurgusu sık sık yapılır. Bu sebeple cemaat üyeleri “hile mübahtır” felsefesiyle hareket ederler. Bu doğrultuda gerekiyorsa yalan söyleme dâhil her yol açıktır. Evlerden teker teker çıkmaktan, kitapları insanlar fark etmesin diye ciltlemeye, gerekirse en usturuplu yalanları söylemeye kadar her şey “tedbir dairesi” içinde mütalaa edilebilir.
Maç: Aynı sohbet grubundaki kişilerin kaynaşması amacıyla yapılan halı saha maçlarıdır. Haftada bir yapılır.
Gezi: İstişarelerde yukarıdan verilen emirler doğrultusunda bazen orman içine, bazen deniz kenarına, bazen tarihi yerlere, bazen de hamam veya uzaktaki bir lokantaya yapılan toplu gezilerdir.
Keyfiyet: Sohbet abisi ya da istişare abisinin grubundan istediği haftalık yapılacaklar listesidir. Listede oruç tutmak, Hocaefendi kitaplarından en az belli sayıda sayfa okumak, Risalelerden en azı belirlenmiş sayfalar okumak, Kuran-ı Kerim’den yine en azı önceden belirlenmiş sayfalar okumak gibi manevi sayılabilecek işler yanında maddi faaliyetlere de yer verilir. Bunlar ise Sızıntı abonesi yapmak, Zaman abonesi yapmak, Fethullah Gülen’in kaset ve kitaplarını ücretsiz olarak eşe dosta dağıtmak gibi faaliyetlerdir. Verilen bir nevi çeteledir.
Risale: Risale-i Nur’un kısaltmasıdır. “Kırmızı kitap” da denir.
Müspet: Kelime, Fethullahçı bir zihnin kafasındaki kesin ayrımı ifade eder. Buna göre; Fethullahçı olan herkes müspettir. Ayrıca geniş dairede, ağabeylerden gelen(yani Fethullah’tan) bilgiler ve yönlendirmeler doğrultusunda başka cemaatlere mensup kişiler de bu tanımlamaya zaman zaman girer. Ama burada önemli olan müspet olmayanların durumudur. Onlar “solcu, komünist, kom…” gibi tanımlamalarla müspet kimselerden kesin bir ayrımla ayrılırlar. Bu ayrım siyahla beyaz kadar nettir.
Solcu: Müspet kelimesinin karşıt anlamlısıdır. Eğer bir kişi bu tanımlamaya girmişse ona karşı tüm örgüt ortak bir tavır takınır. Bilenler bilmeyenlere bu bilgiyi(tanımlamayı) derhal iletirler. Örgüt, bu yaftayı yapıştırdığı insanlarla en hafifinden ilişkisini keser, ilerisinde ise akla hayale gelmedik yöntemlerle o kişiyi tüketmeye, bitirmeye, silmeye çalışır. Tabirin eş anlamlıları; komünist, kom gibi kelimelerdir.
Esnaf Ağabey: Okumayan, daha çok küçük ya da orta ölçekteki işyeri sahibi sohbetlere devam eden kişi.
Mütevelli Ağabey: Esnaf Ağabey’in istişarelere katılmaya hak kazanmış ve sorumluluk yüklenmiş, bu anlamda “işi bilen” sınıfına yükselmiş hali. Para ve her türlü maddi-manevi desteğini esirgemeyecek hale getirilmiş insan.
Gazete: Zaman Gazetesi. Örgütün temel yayın organı. Tirajının cemaat içinde ayrı bir önemi vardır.
Sızıntı: Dergi faaliyetlerinin en önemli sac ayağı. İsteyen istemeyen, abone olan olmayan, herkese ama herkese ulaştırılması istenir. Yılbaşına yakın abonelik koçanları gelir. Herkesin sayısı bazen binlere varabilecek şekilde abone kazandırması beklenir.
İmam: Faaliyetlerden sorumlu kişi. Yetki alanı bir üstü tarafından belirlenmiş yürütme işinin temel birimi. Her evden sorumlu olan kişi bir “ev imamı”dır. Yine her “semt”den, her “bölge”den, her büyük bölgeden, her okuldan, her devlet dairesinden, her istişareden, her sohbetten sorumlu olan bir “imam” mutlaka vardır.
Kolejler: Fethullahçı özel okullardır. Cemaat içindeki insanlardan çocuklarını buralara göndermeleri özellikle istenir. Hatta okulların tanıtım faaliyetlerine katılmaları beklenir. Bu okullardan “bazıları”: Nilüfer, Fatih, Samanyolu, Yamanlar ve Serhat kolejleridir.
Müceddit: Peygamberden sonra her asırda geldiğine inanılan din âlimi. Said Nursi’nin mücedditliği tartışılmaz bir hakikat olarak evlere gelenlere anlatılır. Fethullah Gülen’in de böyle olduğu da bazen gizli, bazen de açıkça vurgulanır.
Hidayet: Fethullahçılığa erenlere, durumu kabul edip itaat edenlere yakıştırılan, anlamına bu yönde özel bir anlam yüklenmiş bir sıfattır. Bu özel yüklenen anlam, gerçek anlamının ötesinde psikolojik olarak kalıntı bırakma ve çağrışım yoluyla kafaların elde edilmesinde kullanılır. Bir kişiden nefret bile edilse “Allah hidayete erdirsin” denilerek bilinçli ve son derece ince bir hesap güdülerek bir anlamda ilk tohumlar atılır. Bu, insanların düşmandansa en azından sempatizan ya da etkisiz eleman olarak kalmalarına da bir kapı açmaktır.
İrtibat: Dar anlamıyla Fethullahçı olan herkesin düzenli olarak birbiri ile irtibatta olması beklenir. Sohbetler, istişareler, maçlar, geziler hep bu amaçladır. Ağabeyler ve ablalar ilgilendikleri kişilerin evlerine, iş yerlerine sık olmasa da ziyaretler gerçekleştirirler. Telefon açmalar, kısa mesajlar, e-mailler ile hep hatırda tutuldukları vurgulanır. Bu anlamda örgüt kişileri çok zor gözden çıkarır. Hele o kişi örgütün ilerlemesi için gerekli olan para, maddi- manevi güç, başarı gibi vasıflara haiz ise irtibat asla koparılmak istenmez. Bu kelimenin geniş anlamı da herkesle olan münasebetleri işaret eder. Herkesle bir gün faydalanmak gerekçesiyle iyi ilişkiler kurulur.
Şer Odakları: Bunların en başında Türk Silahlı Kuvvetleri gelir. Daha sonra o günün şartlarına göre Fethullahçılıkla uğraşan gerçek ve tüzel kişilerin tamamı bu sınıflamaya girer. Tabirin eş anlamlıları “solcu, komünist” ve duruma göre de “ateist”dir. Kamuoyunda da “bizimle komünistler uğraşır ancak” diye toplu şartlandırmalar yapılır.
Beton Kemal: Gazi Mustafa Kemal Paşa’ya takılan adlardan biri. Diğerleri de “Musti, Kefere, Deccal, Öküz Aleyhisselam, Öküz Kemal, Kemal Ağa”dır.
İlim: Bilinen manadaki bilimden farklıdır. İnsanı Allah’ı bilmeye, tanımaya götüren pozitivist olmayan bilgidir. Fethullahçılara göre bilim yanılır ama ilim asla yanılmaz.
Maklube: Fethullahçıların özel yemeği. Tencerede pişirilir. Katmanlar halinde pirinç pilavı, patates ve et ile yapılıp tencerenin bir tepsiye ters çevrilmesiyle devam edilir. Ortasında bu yemek bulunan tepsinin kenarlarına doğru, ışınsal şekilde yoğurt ve salata eklenip tekrarlanarak servis edilir. Yemeğin içine konan 2 ya da 3 adet nohut tanesinin kime çıktığına bakılarak “Güllüoğlu”ndan tatlı ısmarlaması beklenir. Anlaşılacağı gibi kaynaştırıcı ve paylaşımı ön plana çıkaran bir nevi merasimdir.
Himmet: Toplu para toplama merasimi. Genellikle ABD’den gelen ve ayağının tozuyla sohbet veren bir “önemli abi”nin vaizliğinde gerçekleşen “dokunaklı ve gözyaşı yüklü” bir sohbet sonrası katılımcılardan herhangi bir makbuz, belge karşılığı olmaksızın para toplandığı törenvari toplantılar. Bu toplantılarda gelecek dönemde verilecek paraların da sözü alınır.
TÖV: Örgütün yayınevlerinden birinin adıdır. “TÖV’den okumak ya da TÖV okumak” diye bahsedilen ise Fethullah Gülen’in kitaplarını okumaktır.
Gönül Eri: Fethullah Gülen’in “ağabey” tanımıdır. “Muhabbet fedaisi, kalp insanı, hizmet eri, ışık eri, ışık süvarisi” gibi başka tanımlamaları da hep bu kişileri işaret eder.
Altın Nesil: Fethullah Gülen’in tasvirlerinde “bir eli Kuran’da, bir eli bilgisayarda olan” diye de bahsettiği, kendisinin izinde yürüyen ağabeyler-ablalar topluluğu. Diğer adı “Beklenen Nesil”dir.
Başyüceler: Fethullah Gülen’in “en iyi gönül eri” tanımına girenler.

Talihsiz Dönem: Fethullah Gülen’in Cumhuriyet Türkiye’sine taktığı isimlerden biridir. Diğerlerini de “karanlık ya da upuzun hicranlı dönem” diye kitaplarında bol bol kullanır.
Karşı Cephe: Fethullah Gülen’in önceleri laik kesim için kullandığı, şimdilerde kendisine karşı olan herkesi dâhil ettiği insanlardır. Sık sık aynı anlamlı olarak “hasım cephe” tanımını da kullanır.
Karşı Cepheye Aksiyoner Tavır Almamak: Bu cümle çok önemlidir. Çünkü Fethullah Gülen’in burada 1950′li yıllara atıfta bulunarak Said-i Nursi’yi “karşı cepheye aksiyoner tavır almamak” gerekçesiyle üstü kapalı eleştirir. “…50′li yıllardan bu yana tam 40–45 yıl geçmiştir. O dönemde, 10 yaşında olanlar, şayet mevsimi geldiğinde üniversite okusalardı, şimdi zirvelerde ya da zirveleri zorlayan konumlarda olacaklardı. 20 yaşında olanlar 60–65 yaşında olacaklardı ki bu da onların başbakanlar, reis-i cumhurlar seviyesinde en olgun dönemlerini yaşıyor olmaları demekti” ifadesi ile devleti diğer önemli mevkileriyle en üst düzeyde ele geçirmeyi amaçladığı anlaşılmaktadır.
Maarif: Fethullah Gülen’in çok önem verdiği Milli Eğitim Teşkilatı. Fethullah Gülen burayı ele geçirilmesi ve elde tutulması çok önemli kalelerden biri olarak sayar.
Mabede Giden Yolların Kapatıldığı Zaman Dilimi: Fethullah Gülen’in ****** ve İsmet İnönü dönemini kastettiği zaman aralığı.
Makam Ve Mevki: Fethullah Gülen’in başta devlet kademeleri olmak üzere öncelikli hedefidir. Bu bir ilk hedeftir. Tamamı tüm devleti, tüm kurumları, tüm dış devletleri ve dünyayı ele geçirmektir. Buna göre; makamlar öncelikli, kişiler ikinci plandadır. Bu nedenle kişiler makamlara tercih edilmekte ve gerekirse ya da herhangi bir nedenle güç durumda kalındığında kişiler feda edilerek yerlerine hazır tutulan kendilerinden olan kişilerin getirilmesi için yoğun çaba sarf edilmektedir. Mümkün olmaması halinde mevcut bürokrat ya da siyasetçilere hoş görünmek suretiyle kendi tabirleriyle ‘Kullanabildiğin sürece ya da sana zarar vermeyecekse istifade et’ taktiği ile yönetim kademelerini kontrol altında tutmaya çalışmaktadırlar.
Kandan İrinden Deryaları Geçmek: Fethullah Gülen’in yazılarında ve vaazlarında sık sık kullandığı bu tabir adeta bir slogandır. Tam cümle şudur “Hizmet insanı gönül verdiği dava uğrunda; kandan, irinden dar yolları, deryaları geçip gitmeye azimli ve kararlı; varıp hedefine ulaştığında da sahibine verecek kadar olgun ve yüce yaratıcıya edepli ve saygılı, muvaffakiyetinden ötürü alkışlayacağı kimseleri de putlaştırmayacaktır”. Görüldüğü gibi hem mücadelenin tarzını anlatmakta, hem de lidere tabi olmak suretiyle ondan “irşad” ve emir beklemeyi telkin ettiği açıkça ortadadır.
İrşad: Adam kafalamanın, ilgilenmenin en kibar ve akademik söylemidir. Burada da sözcüğe asıl anlamının üstünde özel bir anlam yüklenmiştir. Kastedilen “irşad” şahısların Fethullahçılık yoluna yöneltilmeleridir.
Tebliğ: İrşad gibi anlamına ek bir anlam yükleyerek kullanılan bir diğer tabirdir. Burada da ek anlam gerçek anlamın ötesindedir. Yani kastedilen Fethullah Gülen’in mesajının duyurulmasıdır. Bu anlamda insanları Fethullahçılığa davettir.
Tesbihat: Vakit namazlarından sonra toplu olarak yapılan zikir ve dualardır. Cemaat içinde bunları ezbere bilmenin ayrı bir yeri vardır. Şakirtlikte ilerleyenlerin bunu ezbere bilmesi beklenir.
Şefkat Tokadı: Fethullahçı yapılanma içinde verilecek her türlü tavizin önüne geçmek için kullanılır. Buna göre Fethullahçılık faaliyetlerinde her türlü ihmal, verilen görevi savsaklama, başkaldırma durumlarında Allah uyarı olsun diye kulunu geçici bir süreliğine cezalandırır. Kişiden de bu mesajı alması ve haline çekidüzen vermesi beklenir. Fethullah Gülen bu durumu “Kutlu Nebi’nin davasına gönül vermiş zamanımızdaki hakikat yolcuları için de şefkat tokatları her zaman söz konusudur. Zamanımızda ise bu kudsî hamûleyi üzerine alanlar, bu nimetin şuurunda olarak, insanlık adına yaptıkları vazifelerinde ülfet, ünsiyet ve ihmale katiyen yer vermemelidirler. Aksi takdirde şefkat tokatlarının gelmesi kaçınılmaz olur.” şeklinde anlatır.
Allah Nurunu Tamamlayacaktır: Cümle bir Ayet-i Kerime’den alıntıdır(Saf 61/Cool. Tam şekli “Onlar ağızlarıyla Allah’ın nurunu söndürmek isterler. Hâlbuki kâfirler istemeseler de Allah nurunu tamamlayacaktır.” halindedir. Fethullah Örgütlenmesi morali bozulan elemanlarına ümit aşılamak ve davalarının ne kadar hak bir yol olduğunu anlatmak için sık sık bu ifadeyi telkin eder. Burada amaç “Siz Fethullahçılığa devam edin, gerisini merak etmeyin.” fikrini zihinlere yerleştirmektir.
Teheccüd: Gece uykudan kalkılarak kılınan namazdır. Bu konu ayrı bir önem arz eder. Evlerde bir gün bile kalınsa “teheccüd”e kalkılması misafirlerden çoğu zaman beklenen bir şeydir. Evlerde her gün kalkılmamasına rağmen, misafir olarak kalındığında çoğu zaman gece ibadetine kaldırılırsınız.
Kavmiyet Fikri: Bu deyiş kapalı olarak Türk milliyetçiliğini işaret eder. Milliyetçiliğin her türlüsü, ki buna ****** ilkelerinden biri olanı da dâhildir, nefretle karşılanır. Mücadele edilmesi gereken temel fikirlerden biri olarak telakki edilir. Ama gerektiğinde en öde giden milliyetçiler de yine Fethullahçılar olur. Fethullah Gülen bir anda karşımıza bayrağımızı dünyanın dört bir yanında dalgalandıran, Türkçenin tüm dünyada konuşulmasını sağlayan, Türkiye ve Türklük için ömrünü feda etmeye hazır, ölse bile bu topraklara gömülmek isteyen milli ve ulusalcı bir şahsiyet olarak çıkar.
Hicret: Fethullah Gülen’in yeni anlam yüklediği kavramlardan biri daha. Kavram Fethullah Gülen’in Amerika’ya gidişinden sonra çıkarılmıştır. Dinin Türkiye sınırları içinde rahatça yaşanamadığı, yayılamadığı bu sebeple başta Amerika olmak üzere çeşitli ülkelere göç etmek gerektiği mesajına dayanır. Gidilen ülkelerde çevreye karşı nasıl tavır alınacağı, neler yapılacağı, hepsi önceden kararlaştırılmıştır.
Amerika: Fethullah Gülen’e bağrını açmış bu toprakların örgüt içinde başka ve özel bir anlamı vardır. Fethullah Gülen’in “buralara gelin” çağrısıyla adeta ABD’ye gitmek en kutsal yerlere gitmek kadar önemlidir. Zaman gazetesinde, 4 Eylül 1997 tarihinde “İnanmış bir insanin Batı karşısında, Batı’yla entegrasyon karşısında, Amerika’yla entegrasyon karşısında olması katiyen düşünülemez” şeklinde batı dünyasına nasıl tavır alınması gerektiği konusundaki söylemini tamamlayan şu sözleri de niyet belirtmesi açısından oldukça açıklayıcıdır “Amerikalılar istemezlerse kimseye dünyanın değişik yerlerinde hiçbir iş yaptırmazlar. Şimdi bazı gönüllü kuruluşlar dünya ile entegrasyon adına gidip dünyanın değişik yerlerinde okullar açıyorlarsa, Amerika ile çatıştığınız surece bu projelerin gerçekleştirilmesi mümkün olmaz”. Ayrıca Fethullah Gülen’in “Dünya Gemisinin kaptanı” olarak nitelediği ABD’yle asla ters düşülmemesi gerektiğini de sık sık vurgular.
Hoşgörü-Diyalog-Huzur İklimi: Bu tabirler Fethullah Gülen’in örgütü dışarıya tanıtmak için kullandığı ve kullanılmasını istediği bir nevi ambalaj laflardır. Bu aynı zamanda örgütün çoğu kuruluşunda sloganlaşmış, amblemleşmiş bir felsefenin de çekirdeğini oluşturur. Bu felsefe diğer insanları mümkün olduğunca ürkütmemek, düşman kazanmamaktan başlayıp insanlardan cemaat için kazanılacak en üst faydalara kadar giden yolu gösterir. Örgütün temel savunma mekanizması ılımlı İslam üzerinde durur. Örgüt kendini “Türkiye’nin adını duyuran, çocukları ve gençleri uyuşturucu, alkol gibi kötü alışkanlıklara düşmekten kurtaran, insanlara Allah sevgisi, iman aşılayan, radikal Müslümanlığın alternatifi” olarak tanıtmaktadır. Örgüt kendini asla “örgüt, tarikat, Fethullahçı” olarak tanıtmaz. Bir “gönüllüler hareketi, Asrın Dertli İnsanı’nın tavsiyelerini dinleyen yüce mefkûre insanları, Hocaefendi’nin irşadıyla hareket eden yüksek kametler” gibi tanımlamalar yapar. Tanımlardan da anlaşılacağı gibi bu izahların da hepsi Fethullah Gülen’e aittir.
Bazı Özel Kitaplar Ve İşlevleri:
Kendini Arayan Adam(Halit Ertuğrul): Genellikle mütedeyyin olan ve Fethullahçılığa girmesi muhtemel herkese dağıtılan bir “ilk kitaptır”.

Düşün, Anla Ve Ağla(Vehbi Yıldız): “İkinci seviye” bir kitaptır. İlki kadar muteber değildir. İlkinden sonra gelen tepkiye bağlı olarak kitap yelpazesi de çeşitlenir.
Öğretmenin Not Defteri: Genelde ortaokul öğrencilerine yönelik bir ilk kitaptır.
Küçük Sözler(Said Nursi): Risale okumalarına başlangıç kitabıdır.
Gençlik Rehberi(Said Nursi): İkinci okunacak risaledir ve daha çok 25 yaş altına hitab eder.
İrşad Ekseni(Vehbi Yıldız): Adam kafalamanın tüm kurallarının ve yöntemlerinin sistematik biçimde anlatıldığı profesyonelleşmiş şakirt kitabıdır.
Küçük Dünyam(Latif Erdoğan): Fethullah Gülen’in Latif Erdoğan’a yazdırdığı ve AD yayıncılıktan bastırdığı kitaptır. Kitabın özelliği Fethullahçıların yurtlarda, evlerde, üniversiteye hazırlık dershanelerinde bu kitapla imtihan edilmeleridir. Düzenlenen yarışmada “ilgili abi” yarışma sonucunda kazanana küçük bir hediye de verir.
Fethullah Gülen Kitapları: Ne kadar okunsa az gelen temel eserlerdir. Fethullah Gülen’in kendisinin bile “Asrın Getirdiği Tereddütler” serisini 98 kere okuduğu söylenir.
F. Gülen Hakkında Yazılan Kitaplar: Bunlar genellikle koliler halinde, hatta tonlarla ifade edilecek şekilde evlere gelir ve parasız olarak dağıtılması istenir. Bunlar o kadar çoktur ki dağıtılsa bile yine onlarca belki yüzlerce elde kalır. Tamamın farklı insanlara dağıtılması seneleri alır.
candost32
candost32

Mesaj Sayısı : 287
Yaş : 38
Kayıt tarihi : 21/12/08

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

NURCULARI TANIMLAMAK,KULLANDIKLARI ŞİFRELERİ VE UZAK DURMAK Empty NURCU GERİCİLERİ TANIMLAMAK,KULLANDIKLARI ŞİFRELERİ VE UZAK DURMAK

Mesaj tarafından candost32 Çarş. Ara. 02, 2009 5:49 pm

FETULLAH AJANLARI DİĞER PARTİLERE SIZMAKTALAR!
Fethullah, Ajanlarını AKP dışında diğer partilere yönlendirmektedir! Bunlardan birisi de: İstanbul birinci bölge, birinci sıra adayı; GAZETECİLER VE YAZARLAR VAKFI BAŞKAN YARDIMCISI ZAMAN YAZARI NEVVAL SEVİNDİ…
Fethullah şebekesine, düne kadar dinsel bir cemaat olarak bakıldı, hatta bu bakışın içinde biraz hoşgörü ve sempati de vardı!!! Ama zaman içinde takke düştü kel göründü!!

İçlerinde gerçekten inanmış saf Müslümanları bir kenara ayırırsak, Fetullah’ın Müslümanlıktan öte İslam’ı yok etmek için organize edilmiş bir ajan olduğunu görürüz!!
Bizim gözden kaçırdıklarımız zamanla, daha bariz olarak ortaya çıktı!
Gördük ki; salt dinsel inançlarını yaşamaya çalışan bir cemaat değildir. Uluslararası alanda at koşturan, son derecede tehlikeli bağlantılarıyla, ekonomik kaynakları ile, eğitim kurumlarıyla, ülkemizin yüz yüze olduğu tehdit ve tehlike dizinidir..
Fetullah şebekesi, “ABD ve İNGİLİZ ALAŞIMLI” oralarda dizayn edilmiş, İslam’ın içini boşaltıp Türklüğü acz içine düşürmekle görevlendirilirmiş bir Vatikan kuklasıdır!!
Fethullahçılar, mevcut ekonomik kaynaklarını yapılabilecek en akılcı ve en değerli alana, eğitim yatırımına tahsis ettiklerinden, diğer şeriatçı yapılanmalara kıyasla, ülkemizin sadece bugününü değil, daha çok geleceğini tehdit etmektedirler.
— TSK’ya sızmakta zorlanan ama buna rağmen yılmaksızın girişimlerini sürdüren fethullahçılar, istihbarat birimlerindeki kadrolarını, alternatif silahlı kuvvetler olarak algılamaktadırlar. Bununla birlikte adliye ve mülkiye kadrolaşması ise, bu gücü daha da pekiştirecek ve devletin içten ele geçirilmesini ya da bir başka ifadeyle devletin kansız teslim alınmasını temin edecektir.
1980′li yılların başlarından itibaren polis okullarına ve polis akademisi’ne sızarak burada kadrolaşan ve daha sonra personel, eğitim, bilgi-işlem, terörle mücadele, istihbarat gibi birimlerde kökleşmeye çalışan Fethullahçılar, istihbarat birimlerinin yanı sıra, var oldukları her yerde ve ortamda, şeyhleri F.Gülen’in kaset ve kitaplarındaki “tedbir ve temkin”,”taktik ve strateji” içeren direktiflerinin gereğini yerine getirerek bugünkü güç düzeylerine erişebilmişlerdir.
Ankara DGM, F. Gülen iddianamesi’nde şöyle denmektedir:
“F.Gülen gurubunun başta milli eğitim ve emniyet teşkilatı olmak üzere bütün devlet kadrolarına sızma çalışmaları yaptığı ve önemli ölçüde muvaffak olduğu bilinmektedir.”
İstihbarat Daire Başkanlığı’nın 10 Mart 1992 gün ve 1992/79 sayılı yazısında şöyle denilmektedir:
“…Ankara polis koleji öğrencilerinin % 50’sine yakın bir kesimi ile çeşitli şekillerde temas kuran örgüt elemanları, kendilerine yakın olanlar üzerindeki ajitasyon çalışmalarını sistemli olarak yürütmektedirler.”
Yukarıda belirtilenlerin büyük bir bölümü gerçekleşmiştir!!
“…Gelecekte Emniyet Teşkilatı’nın bürokratlarını oluşturacak Polis Koleji öğrencilerinin, koleje seçiminden itibaren her aşamada sistematik bir çalışmanın yürütüldüğü görülmektedir.”
Emniyet Genel Müdürlüğü’nce yayınlanan istihbarat bülteninin 70 no’lu nüshasından bir alıntı:
“GURUBA AİT, ÜLKEMİZDE FAALİYET GÖSTEREN EĞİTİM-ÖĞRETİM KURUMLARINDAN BAZILARI AŞAĞIDA BELİRTİLMİŞTİR:
İzmir Yamanlar Fen Lisesi,
İstanbul Fatih Koleji,
İstanbul Safiye Sultan Kız Lisesi,
Mersin Yıldırım Han Lisesi,
Ankara Samanyolu Lisesi,
Van Serhat Lisesi,
Denizli Server Lisesi,
Erzurum Aziziye Lisesi,
Erzincan Otlukbeli Lisesi,
Eskişehir Ertuğrul Gazi Lisesi,
Sakarya Işık Lisesi,
Manisa Şehzade Mehmet Türk Lisesi,
Aydın Nizami Erkek Lisesi,
Fatih Üniversitesi.”
YAYIN ORGANLARI
Gurubun yayın organları arasında “Sızıntı Dergisi, Yeni Ümit, Aksiyon, Zaman Gazetesi, Samanyolu TV”, kuruluşları arasında da “Akyazılı orta ve yüksek eğitim vakfı, Türkiye Öğretmenler Vakfı, Türkiye Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı” gösterilmiştir.
ANKARA EMNİYET MÜDÜRLÜĞÜ’NCE HAZIRLANAN RAPORDAN BİR ALINTI:
“F. Gülen’in oluşturduğu örgüt, devletin laik yapısını yıkmak amacıyla kurulmuş olup, istişare kurulu, bölge imamları, şehir imamları, semt imamları, ev imamları gibi illegal yapılanmayla bütün ülkeyi bir ağ gibi sarmıştır. Yine bu illegal yapılanmaya bağlı olarak yurt içinde ve yurt dışında legal görünüşlü şirket, okul ve vakıflara sahip bulunmaktadır. Bu legal ve illegal yapılanması ile büyük ve güçlü görünüm arz eden örgüt, halk üzerinde bir manevi cebir ve baskı yaratmaktadır.”
Göz önünde tutulması gereken önemli bir husus; fethullahçı örgütlenmenin, emniyet teşkilatı içinde bugüne kadar niçin çözülemediğidir. Bunun da en önemli nedeni, çözecek makam sahiplerinin, birtakım siyasal denge hesapları ve de koltuk endişeleri ile konuya soğuk bakmaları, risk üstlenmemeleridir.
İŞTE BİRTAKIM GARİPLİKLER:
— 10 Kasım 1996′da “inancımıza saygı duyulmadığı bir dönemde, içim kan ağlayarak bugünkü törenlere katıldım” sözleriyle ünlenen Kayseri Eski Belediye Başkanı Refah Partili Şükrü Karatepe hakkında DGM’nin bilirkişi olarak atadığı Prof. Dr. Ali Şafak, Karatepe’yi aklayan bir rapora imza atanlar arasındadır. Şafak, polis akademisi’nde görevinin başındadır!
— Polis Kolejindeki toplam 731 öğrencinin %53′ünü oluşturan 388 öğrencinin, fethullahçı yapılanma içinde yer aldığı belirtilmektedir. 2001 yılı mezunları arasında bu oran %67 olarak kaydedilmektedir.
Şimdi bu şahıslar emniyet içinde önemli noktaları tutmuş bulunmaktadırlar!!
FETULLAH – CIA İLİŞKİSİ:
Yayınlanan bir raporda “Etki Ajanı-Nüfuz Casusluğu” kavramının tarihsel süreçte anlatılması ve örneklendirilmesi amaçlanmıştı. Söz konusu raporda “Türkiye’deki Etki Ajanı Borsası: Fethullahçılar” ara başlığı altında aşağıdaki bilgiler yer almıştır:
“……SÖZKONUSU HOCAEFENDİLERDEN BİRİ OLAN ZAT, KALABALIK MAİYETİYLE (BUNA 24 SAAT YANINDAN EKSİK OLMADIĞI SÖYLENEN DOKTORLARI DA DAHİL) PENNSİLVANIA EYALETİ’NDE PHILADELPHIA YAKINLARINDA ÖZEL BİR ÇİFTLİKTE YAŞIYOR. ÇİFTLİĞİN BULUNDUĞU BÖLGENİN FBI KORUMASI ALTINDA, REFAKAT MEMURLARININ GÖZETİMİNDE OLDUĞU VE BURALARDAKİ ÇİFTLİKLERDE YAŞAYANLARA BİRİNCİ DERECEDE ÖZEL ÖNEME SAHİP KORUMA PROGRAMININ (COUNTUR-SURVEILLANCE FAALİYETİ) UYGULANDIĞI KAYDEDİLİYOR.”
“……GERÇEKTE BU ÇİFTLİĞİN, CEMAATİN GAZETESİNİN SORUMLULARININ DA ARALARINDA BULUNDUĞU, ABD YASALARINA GÖRE KURULAN ALTIN NESİL VAKFI ADINA FBI TARAFINDAN FETHULLAHÇILARA 1991′İN BAŞINDA TAHSİS EDİLDİĞİ VE AYNI YILIN ORTALARINDA YÖK YA DA MEB BURSU İLE BU ÜLKEYE GÖNDERİLEN
FETHULLAHÇI YÜKSEK LİSANS ÖĞRENCİLERİNİN BİR YAZ KAMPI OLUŞTURARAK, SÖZKONUSU ÇİFTLİKTE ÖRGÜTLENME TOPLANTILARI GERÇEKLEŞTİRDİKLERİ BİLİNİYOR.”
“ŞİMDİ HOCAEFENDİLERİN HEPSİNİ MASUM VARSAYALIM:
A) ABD’DE İKAMETİN YASAYLA BELİRLENMİŞ KATI KOŞULLARI BULUNMAKTADIR. HİÇKİMSE YASAL OLARAK, RESMİ BAŞVURU YAPMAKSIZIN VE DE GEREKÇESİNİ BELGELEMEKSİZİN (DEFACTOR STATÜSÜ HARİÇ) BU ÜLKEDE 6 AYDAN UZUN BİR SÜRE KALAMAZ.
……HOCAEFENDİLERİN TÜMÜNÜN YEŞİL KARTA SAHİP OLMALARI TEKNİK AÇIDAN OLANAKSIZ, ÇÜNKÜ YASAL KOŞULLAR UYMAMAKTADIR.
……GERÇEKTE, ABD’DE DERİN DEVLET KORUMASI ALTINDAKİ HOCAEFENDİLERİN, ‘KAÇ!’ KOMUTUNU ALDIKLARI ANDAN İTİBAREN CIA İLTİCA VE TARAF DEĞİŞTİRME DEPARTMANININ ACİL PLANINA DÂHİL OLARAK KENDİLERİNE TANIDIĞI KOLAYLIKLARDAN YARARLANDIKLARI BİLİNMEKTEDİR. BU ARADA, MERVE KAVAKÇI GİBİ ABD VATANDAŞLIĞINA ALINMIŞLARSA O BAŞKA.
B) HOCAEFENDİLERİN ALDIKLARI İLKOKUL MEZUNU EMEKLİ MAAŞI İLE BUNCA SÜRE ABD’DE NASIL (HEM DE MAYO FETHULLAHÇI KLİNİĞİ DAHİL) TEDAVİ GÖRÜP, 24 SAAT SÜREYLE DOKTOR GÖZETİMİNDE NASIL KALABİLDİĞİNİ; ÇİFTLİKTE RUTİN HARCAMALARIN YANISIRA, KAHYA, AŞÇI GİBİ PERSONELİN MAAŞLARINI
NASIL ÖDEYEBİLDİĞİNİ; HER HAFTA ONLARCA, BAZEN YÜZLERCE MİSAFİRİN AĞIRLAMA MASRAFINI NASIL KARŞILAYABİLDİĞİNİ KERAMETLE AÇIKLAYAN MÜRİTLERE İNANMAK NE DERECEDE OLANAKLI!..
C) FETHULLAHÇI YAPILANMA, CIA’NIN ÖNGÖRDÜĞÜ TARİKAT (SÖZDE SİVİL TOPLUM CEMAATİ) MODELİNE -MORMON, MOON, SCYENTOLOGY VD. GYBY- TIPATIP UYMAKTADIR.
……LEGAL, DEVLET KARŞITI OLMAYAN, SALT DİNSEL YA DA SİYASAL FAALİYETLERDE BİLE BU OLAĞANÜSTÜ GİZLİLİĞE GEREK DUYULMAZKEN, FETHULLAHÇILARIN BU AŞIRI DUYARLILIĞININ ÖZEL NEDENLERİ OLSA GEREKTİR. BU ÖRGÜTSEL YAPI VE GİZLİLİĞE VERİLEN AŞIRI ÖNEM, FETHULLAHÇILARIN BİR AJAN ŞEBEKESİ(AGENT NET) OLDUĞUNA İLİŞKİN KUŞKULARI KUVVETLENDİRMEKTEDİR.”
“……CIA NEZDİNDE TÜM FETHULLAHÇILAR, ‘WALK-IN’ TABİR EDİLEN BİR KATEGORİDE TUTULMAKTADIRLAR; YANİ KENDİ AYAKLARIYLA VE GÖNÜLLÜ OLARAK AJANLIK HİZMETİNİ TALEP EDEREK GELMİŞLERDİR. FETHULLAHÇILARA GÖRE, NASIL HUMEYNİ ZORUNLU SÜRGÜN SONRASI BİR GÜN İRAN’A DÖNMÜŞSE, HOCAEFENDİLERİ DE ÖYLE ANLI ŞANLI BİR BİÇİMDE DÖNECEK VE DODRUDAN ÇANKAYA’YA OTURACAKTIR. BU BEKLENTİNİN DEVAMINDA, ABD’YSE, KÜRESELLEŞME ÖNÜNDE EN TEHLİKELİ BİR ULUS-DEVLETİ ORTADAN KALDIRMANIN, YERİNE KENDİ ILIMLI, UYSAL MÜSLÜMAN PATRİĞİNİ GETİRMENİN NİMETLERİNİ GÖRECEKTİR. BİR YANDAN ABD YLE İLİŞKİYİ SÜRDÜREN FETHULLAHÇILAR, DİĞER YANDAN VATİKAN, FENER RUM PATRİKHANESİ, MUSEVİ HAHAMBAŞISI DERKEN, FARKLI ÜLKELERİN İSTİHBARAT SERVİSLERİ TARAFINDAN YÖNETİLEN-YÖNLENDİRİLEN ÇEŞİTLİ ULUSLARARASI KURULUŞLARLA DA FLÖRT ETMEYE BAŞLAMIŞLARDIR.”
FETHULLAH-ALMANYA BAĞLANTISI:
“ALMANYA İLE DE TEMAS KURAN FETHULLAHÇILAR, ALMAN DIŞ İSTİHBARAT SERVİSİ OLAN BND BAĞLANTISI DOLAYISIYLA ALMANYA’NIN İÇ İSTİHBARAT ÖRGÜTÜ OLAN FEDERAL ANAYASAYI KORUMA TEŞKİLATI’NIN DESTEĞİNİ DE OTOMATİKMAN ALAN FETHULLAHÇILAR, YAKLAŞIK 2.400.000 VATANDAŞIMIZIN YAŞADIĞI BU ÜLKEDE, ‘HİMMET PARASI’ TOPLAMA VE YANDAŞ-MÜRİT KAZANMA AMACINA YÖNELİK OLARAK KÖLN, HANNOVER, MÜNYH, AUSBURG, STUTTGART GYBY, TÜRKLER’İN YOĞUN OLARAK YAŞADIKLARI TÜM ŞEHİRLERDE ‘Y.BURG A.Ş.’ GYBY ŞİRKETLERİN YANISIRA, ‘DOST YOLU DERNEDY, TÜRK-ALMAN AKADEMİSYENLER BİRLİĞİ, İSLAM DİN BİRLİĞİ’ GYBY ÇOK SAYIDA AKTiF ÇALIŞAN ÖRGÜTE SAHİP OLMUŞLARDIR.”
FETHULLAH – İNGİLTERE BAĞLANTISI:
“İNGİLTERE DE OKUL AÇAN VE LONDRA’DA BÜYÜK BİR MERKEZ BİNASI SATIN ALAN FETHULLAHÇILAR, İNGİLTERE’NİN DÂHİLİNDE YABANCILARA DÖNÜK FAALİYET GÖSTEREN MI5 VE DIŞ İSTİHBARAT SERVİSİ MI6′NIN UZAKDOĞU’YA YÖNELİK FAALİYET GÖSTEREN DEPARTMANI(CIFE) VE ORTADOĞU’YA YÖNELİK FAALİYET GÖSTEREN DEPARTMANI (MEIC) İLE OKULLAR KONUSUNDA MÜŞTEREK ÇALIŞMA YÜRÜTMEKTEDİRLER.”
FETHULLAHÇI İSTİHBARATÇILARIN OPERASYONLARI:
DEVLETİN GÜCÜNÜ, DEVLET SAVUNUCULARINA KARŞI KULLANMA AŞAMASINA GELMİŞ OLAN FETHULLAHÇILARIN, OPERASYONEL ANLAMDA KAYDA DEĞER BAŞARILARI MEVCUTTUR. OPERASYONLARINDA, AMACA ULAŞMADA HER YOLU MÜBAH SAYAN VE HER TÜRLÜ SINIR TANIMAZ FIRSATÇILIK, AHLAKSIZLIK, TAKİYYE UNSURLARINI İÇEREN BİR KONSEPT ÇERÇEVESİNDE HAREKET EDEN FETHULLAHÇI İSTİHBARATÇILARIN KULLANDIKLARI YÖNTEMLER ŞUNLARDIR: TELEFON DİNLEME, TEHDİT, SAHTE BELGE ÜRETİMİ VE MONTAJ, ÇARPITILMIŞ BİLGİYE YÖNELİK KAMPANYALAR, HIRSIZLIK, KUNDAKÇILIK, ŞANTAJ AMAÇLI KADIN PAZARLAMA VE GÖRÜNTÜ KAYDI, HER TÜRLÜ İLLEGAL KAYIT KULLANIMI (BÖCEK, GİZLİ KAMERA VB.), RÜŞVET, GASP, DARP, BİLGİSAYAR SAHTEKÂRLIKLARI, EV VE İŞYERİ KURŞUNLAMA, EMNİYETİ SUİSTİMAL, HÂKİM KİRALAMA VE DİĞERLERİ…
FETHULLAHÇI İSTİHBARATÇILAR TARAFINDAN “HASIM” KABUL EDİLEN KİŞİ VE KURULUŞLAR ALEYHİNE YÜRÜTÜLEN DEZENFORMASYON FAALİYETLERİNDEN BAŞLICASI, ÇARPITILMIŞ VEYA TAMAMEN UYDURMA BİLGYLERE DAYALI SAHTE BELGELER ÜRETMEKTİR; TEKNİK DEYİMLE “FABRİKATÖRLÜK” YAPMAKTIR.
FETHULLAHÇILARIN ADLİYE’YE İLK SIZMA GİRİŞİMLERİ CHP-MSP KOALİSYONU DÖNEMİNE KADAR GİTMEKTEDİR. 12 EYLÜL SONRASINDA, ADLİYE’DEKİ KADROLAŞMA ÇABALARI SONUCUNDA, YARGI MENSUPLARI ARASINDA “GÜMÜŞ YÜZÜKLÜ” OLARAK ADLANDIRILAN BİR GURUBUN GİDEREK GÜÇ KAZANDIĞI KAYDEDİLMEKTEDİR.
— EMNİYET İSTİHBARAT DAİRESİ TARAFINDAN “EMNİYET TEŞKİLATI’NDA FETHULLAHÇI YAPILANMANIN VAR OLDUĞU”NU TESBİT EDEN BİR ARAŞTIRMA RAPORUNUN SONUÇ BÖLÜMÜ, TÜYLER ÜRPERTECEK BİR HÜKÜM İÇERİYORDU:
“ÖNLEM ALMAKTA GECİKİLDİDİ TAKDİRDE, TARİH SAYFALARI ARASINDA KALAN BABAİLER İSYANINDAN ŞEYH BEDRETTİN VE ŞEYH SAİD’E KADAR UZANAN DİN GÖRÜNÜMLÜ İSYANLARIN BELKİ DE EN CİDDİ, EN SİNSİ, EN KAPSAMLI VE EN TEHLİKELİSİ OLABİLECEĞİNE İŞARET ETMEK YANILTICI BİR TAHMİN OLMAYACAKTIR.”
FETHULLAH ÖRGÜTLENMESİ
TEPEDEKİ İSİM: FETHULLAH GÜLEN
BAŞYARDIMCI: İSMAİL BÜYÜKÇELEBİ
LATİN AMERİKA İMAMI: LATİF ERDODAN
AVRUPA İMAMI: ABDULLAH AYMAZ (İSMAİL YEDİLER)
MEDYA VE SANATÇILAR SORUMLULARI:
GAZETECİLER VE YAZARLAR VAKFI BAŞKANI HARUN TOKAK,
GAZETECİLER VE YAZARLAR VAKFI BAŞKAN YARDIMCISI CEMAL UŞŞAK!
ZAMAN YAZARI NEVVAL SEVİNDİ!!
ESNAF-PARA KONTROLÜ: ALİ BAYRAM
YÖK-ÜNİVERSİTELER: PROF. DR. ŞERİFALİ TEKALAN
SİYASİ PARTİLER: HÜSEYİN GÜLERCE
YAYINLAR: ALAADDİN KAYA
BÜYÜKÇELEBİ’NİN BAKANLAR KURULU
İSMAİL BÜYÜKÇELEBİ’NİN YAKIN ÇEVRESİNE AKP İÇİNDEKİ “ADAMLARI”NI ŞÖYLE ANLATTIĞI BELİRTİLİYOR:
“ABDULLAH GÜL, ABDÜLKADİR AKSU, CEMİL ÇİÇEK, HÜSEYİN ÇELİK VE MEHMET AYDIN, BAKANLAR KURULU’NDA BİZİ TEMSİL EDİYOR.”
BÜYÜKÇELEBİ’NİN SAYDIĞI İSİMLER ŞÖYLE DEĞERLENDİRİLİYOR:
“ABDULLAH GÜL’ÜN, GÜLEN’E YAKINLIĞI BİLİNİYOR.
CEMİL ÇİÇEK’İN, ‘FETHULLAH GÜLEN TÜRKİYE’YE DÖNEBİLİR’ AÇIKLAMASI!
AKSU’NUN EMNİYET İÇİNDEKİ ‘FETHULLAHÇILARA’ GÖZ YUMMASI,
DİYANET’TEN SORUMLU! DEVLET BAKANI MEHMET AYDIN’IN ‘DİNLERARASI DİYALOG’CU OLMASI!
HÜSEYİN ÇELİK’İN GÖNÜLDEN ‘NURCU’ OLMASI, BÜYÜKÇELEBİ’NİN BU SÖZLERİNİ GÜÇLENDİRİYOR.
SON OLARAK HÜSEYİN ÇELİK’İN, GÜLEN’E YAKINLIĞIYLA BİLİNEN ÇALIK GRUBU’NUN 17 TEMMUZ’DA EĞİTİM KOMPLEKSİNİ AÇMASI, BU İLİŞKİLER AĞININ KANITLARINDAN.”
SONUÇ OLARAK, MİT RAPORUNDA DA BELİRTİLDİĞİ GİBİ, F.GÜLEN GURUBUNUN;
KISA VADEDE; DEVLET KADEMELERİ VE TSK BÜNYESİNDE KADROLAŞMA ÇABALARINI ARTTIRACAĞI VE AYRICA HÂLİHAZIR ÇİZGİSİNİ DEĞİŞTİRMEYEREK, UZLAŞMACI TAVIR VE UYGULAMALARINI AYNI ÇERÇEVEDE SÜRDÜRECEĞİ,
ORTA VADEDE; UZLAŞMACI VE BARIŞÇI POLİTİKASINI DEĞİŞTİREREK, UZUN VADELİ AMACI OLAN ŞERİATA DAYALI TÜRK İSLAM DEVLETİ KURULMASI İÇİN İLK GİRİŞİMLERİNİ BAŞLATABİLECEĞİ, BU MAKSATLA ALIŞILMIŞ TUTUM VE UYGULAMALARINDA, DEVLET VE TOPLUMUN KABUL EDEBİLECEĞİ DOZAJDA YOKLAMALAR YAPARAK ESAS AMACA ULAŞACAK ZAMANI BELİRLEYECEĞİ,
UZUN VADEDE; KENDİ YETİŞTİRDİĞİ MÜRİTLERLE, ÖZELLİKLE ÜST DÜZEY BÜROKRATİK MAKAMLAR DAHİL, YÖNETİMDE KESİN SÖZ SAHİBİ OLACAK ŞEKİLDE DEVLETİN TÜM ORGANLARINDA KADROLAŞABİLECEĞİ,
KADROLAŞMANIN SAĞLAYACAĞI AVANTAJLA, KENDİSİNE EN BÜYÜK ENGELİ TEŞKİL EDEN TSK’YA SIZABİLECEĞİ,
UZLAŞMACI GÖRÜNÜMLÜ POLİTİKASIYLA VE AYNI ZAMANDA SAĞLAYACAĞI DIŞ DESTEKLE TÜRKİYE’DEKİ TÜM TARİKAT VE MEZHEPLERİ EYLEM BİRLİĞİNE YÖNELTEREK, BİRLEŞTİRİCİ BİR DİNİ LİDER DURUMUNA GELEBİLECEĞİ, BU AŞAMADAN SONRA;
KENDİ PARTİSİNİ KURARAK VEYA ELE GEÇİRDİĞİ BİR SİYASİ PARTİYİ DESTEKLEYEREK, SİYASİ İKTİDARI ELE GEÇİREBİLECEĞİ VE SON AŞAMADA DA; BU GİDİŞİN ENGELLENMESİ HALİNDE, ÜLKEMİZ İÇİN VE CUMHURİYETİMİZ İÇİN İLERİYE DOĞRU DAHA BÜYÜK BİR TEHDİT VE TEHLİKE HALİNE GELEBİLECEĞİ BİLİNMELİDİR.
_________________
” Memleketin dâhilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hattâ hıyanet içinde bulunabilirler. Hatta bu iktidar sahipleri Şahsî menfaatlerini, müstevlilerin siyasî emelleriyle tevhit edebilirler. Millet, fakrü zaruret içinde harap ve bîtap düşmüş olabilir.
Ey Türk istikbalinin evlâdı! İşte, bu ahval ve Şerait içinde dahi, vazifen; Türk istiklâl ve cumhuriyetini kurtarmaktır! Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda, mevcuttur! “
M.KEMAL ATATÜRK
candost32
candost32

Mesaj Sayısı : 287
Yaş : 38
Kayıt tarihi : 21/12/08

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

NURCULARI TANIMLAMAK,KULLANDIKLARI ŞİFRELERİ VE UZAK DURMAK Empty NURCU GERİCİLERİ TANIMLAMAK,KULLANDIKLARI ŞİFRELERİ VE UZAK DURMAK

Mesaj tarafından candost32 Çarş. Ara. 02, 2009 5:50 pm

FETHULLAH’TAN İNCİLER
Posted on Haziran 27, 2007 by fetos
FETHULLAH’TAN İNCİLER
Kaynak:www.irtica.org
FETHULLAH’IN ANLATTIKLARI GERÇEKLER
* Fetullah mı, Fethullah mı?
İzmir nüfus müdürlüğünden, 31.01.1986 tarihinde değişme sebebi ile aldığı 3881 kayıt no’lu kimliğinde ismi; FETULLAH’tır. Fethullah Gülen, saf insanlar üzerindeki etkisini arttırmak için ismini, “Allah’ın Fetihçisi” anlamına gelen FETHULLAH‘a dönüştürmüştür.
* Dedeleri
Fethullah Gülen, dedelerinin, annesinin ve akrabalarının Seyyid yani peygamber soyundan geldiklerini söylemektedir. Dedelerinden ermiş gibi, evliya gibi bahsetmektedir. Fethullah Gülen’in dedeleri harbi görünce cepheye koşmak yerine soluğu daha emin yerlerde almakta bir sakınca görmemişlerdir. 93 harbinde Fethullah Gülen’in dedeleri Korucuk’u terkederek Sivas ve çevresine yerleşirler. Birinci Dünya Savaşında ise istikamet Yozgat’a bağlı Yerköyü’dür. Milletimiz vatan savunması peşinde iken , Gülen’in dedeleri ve cem’i cümlesi rahat bir yaşam sürmekteydiler. Gülen’e sorarsanız dedeleri çok ızdırap çekmiştir. Dedeleri ile ilgili gerçekler sorulunca Fethullah Gülen dedelerinin kaybolduğunu anlatmaktadır!..
* Babası
Fethullah Gülen’in babası Ramiz, sahabeleri cinnet derecesinde sevdiğini söylemektedir. Ancak, Ramiz’in oğullarına koyduğu isimler (Fethullah, Sıbgatullah ve Mesih) arasında tek bir sahabe adının bile olmaması dikkat çekicidir. Hemen hemen hiçbir samimi müslüman ailesinin çocuklarında rastlanmayan bir isim var ki, son derece dikkat çekicidir: Mesih
* Annesi
Fethullah Gülen, annesi Rabia Hanım’ı şöyle anlatmaktadır.
“Benim ilk Kur’an hocamdır. Kendi anlattığına göre bana 4 yaşında Kur’an okumayı öğretmiş bir ay içinde de hatmettiğimi söyler. Ancak,ben, hatmettiğimi hatırlamıyorum. Sıradan bir cami hocası da bilir ki, Kur’an öğrenmek ve hatmetmek için önce mahreç akabinde tecvit ilmi bilmek gerekir. Yani Kur’an mahreç ve tecvit ilmi ışığı altında okunur, hatmedilir ve hıfz edilir. Aksi mümkün değildir. Çünkü bunlar bilinmezse ayetler kesinlikle yanlış okunur , yanlış okumak günah olduğu gibi kılınan namaz da sahih olmaz.
* Evlilik
Fethullah Gülen, kendisine niçin evlenmediği sorulunca cevap verir: “Ümmet-i Muhammet’in bunca dert ve ızdırabını düşünmekten, evlenmeyi düşünmeye hiç fırsatım olmadı.” Fethullah Gülen, evlenmemek konusundaki açıklamalarında ustaca bir taktik kullanarak şeyhini ve kendisini Hz. Peygamberin varisleri olarak gösteriyor. Oysa evlenmemesinin altında yatan gerçek, hastalığı ile ilgili olsa gerek. Zira, Fethullah Gülen çok eskilerden beri şeker hastasıdır. Şeker hastalığının etkilerinden birisi de insanı iktidarsız yapmasıdır
* Kadın
Fethullah Gülen, önce takma Abdulfettah Şahin daha sonra Fethullah Gülen adlarıyla yazdığı, Ölçü ve Yoldaki Işıklar adlı kitabında kadınları üç gruba ayırıyor. Sokak kadını, zevk kadını, ev ve hizmet kadını. Fethullah Gülen, kadınları bu şekilde sınıflandırıken, İkinci Diriliş’i gerçekleştirmek amacıyla faaliyet gösteren Işık Evlerinde kalan gençlere sabah namazından sonra şu dua yaptırılır.
“Allahım kadınların şerrinden, Allahım kadınların belasından, Allahım kadınların fitnesinden bizi koru ve esirge!..
* Türban
Gülen; Sonsuz Nur adlı kitabında başörtüsü için feryat ederken şöyle diyordu:
“Türbana çağdışı diyorlarmış.Eğer bununla baş örtüsünü kastediyorlarsa doğru. Neden? Çağları aşan bir kıyafet de ondan. Günümüz dünyası ondaki hikmet harikasını kimbilir ne kadar sonra idrak edecek.
Fethullah Gülen, Bahçelievler Camii’nde gerçekleştirdiği Pazar sohbetlerinde yaptığı konuşmalarında, türban ve başörtüsü konusunda şöyle diyordu;
“Bir bacımızın türbanını çıkarttıklarında kıyamet kopar. Çünkü çok alışmış ve onunla bütünleşmiş onu dini emri olarak saymaktadır. Onu çıkardığı zaman, dinin bir yanının yıkılacağına inanır. Ancak Nevval Sevindi’yi New York’ta karşısında türbansız, başörtüsüz görünce bu düşüncelerinden çark eden Fethullah Gülen, ona şu cevabı veriyordu:
” Başörtüsü de aynı şekilde üzerinde durulacak usul, yani imanın ve İslam’ın esaslarından, şartlarından değildir. Bunlardan dolayı, insanın adeta dinin dışında tutulması dinin ruhuna aykırıdır. Bu konuda dayatmalar, ısrarlar ifrattır ve zorlamadır. Hatta nefret ettirmedir. Gönülde sevgi önemlidir.
* Masonik Söylem
Fethullah Gülem masonlar ile ilişkisinin olmadığını ve onlara sempati duymadığını belirtmiştir. Masonlukta mertebe; çıraklık, kalfalık ve üstadlık olarak sıralanmaktadır. Fethullah Gülen de , sıralamayı yaparken, çıraklık,tilmizlik,yani kalfalık ve nihayet üstatlık olarak sıralamaktadır. Masonlar aralarına hiçbir zaman kadınları kabul etmezler. Fethullah Gülen de hayatında kadınlarla muhatap olmamak gibi bir prensibinin olduğunu açıklamıştır. ABD-Irak savaşında, gönlünün ABD’den yana olduğunu söyleyen Gülen, Irak’ın tepesine binlerce bomba yağar,Irak’lı çocuklar ölüp, aç ve açıkta kalırkan kılını kıpırdatmıyor; buna karşılık İsrail’e atılan bir iki bombadan sonra, İsrail’li çocuklar için ağlıyor; daha da ileri giderek; Hz Peygamberi rüyasında gördüğünü anlatıp, onun da gönlünün İsrail’den yana olduğunu söylüyor ve bu tutumuyla kimi şeriatçı dergileri bile isyan ettiriyordu
* Batı Dünyası
Fethullah Gülen, batı konusundaki görüşleri belirsizdir. Sonsuz Nur adlı kitabında batıyı, Avrupa ve Asya’yı yerin dibine geçiren Fethullah Gülen, “Fethullah Hocaefendi ile Ufuk Turu ” adlı kitabında batıya övgü yağdırmaktadır.
Ufuk Turu Kitabında batı yandaşlığı,
“Mutlak manada, batı düşmanlığı, zannediyorum ki bizi çağın dışına iter. Ve zaman tarafından elenirsiniz. Ve batıdan alınacak birçok güzellik var.”
Sonsuz Nur kitabında batı düşmanlığı,
“Avrupa’nın kafir ve zalimleri, Asya’nın insanlığı istismar eden münafıkları ve içimizdeki gafiller istemeseler bile, sikkeyi basan, tuğrayı elinde tutan ve peygamberlerce Sultan-ül Enbiya olarak kabul edilen, O günde beş defa nam-ı celilini dünyaya ilan ettiğimiz Sultanlar sultanı, bir gün mutlaka kalplere girecektir….” şeklinde dile getirmektedir.
* Askerlik ve Milliyetçilik
Fethullah Gülen , askere ve askerlik konusuna ılımlı görünmeye çalışmaktadır. Nurcular Molla Said’den aldıkları dersle askerliği bir vatan görevi olarak görmemektedirler. Askere gitmeyide bir tokat gibi karşılarlar. Fethullah Gülen de orduyu yabancı bir ortammış gibi anlatır. Rahat bir askerlik yapabilmek için torpiller aramış ve adamını bularak kendisini himayeye aldırmaya gayret etmiştir. Askerin karavanasını yememiş, eğitimden kaçmıştır. Israrla zamanlı zamansız abdest alıp namaz kılmış, ibadetini askerliğe karşı bir araç gibi kullanmış; çok sıkışınca kendisini arkadaşları aracılığı ile komutanlara milliyetçi, yurtsever gibi lanse etmeye çalışmıştır. Askerliğini zor şartlar altında yapmadığı için, ordunun yemeğini kendisine caiz olmadığını düşünen Fethullah Gülen, teskere gününü de , ” hayatımın en kabuslu günleri sona ermişti” sözleriyle açıklıyor. Fethullah Gülen’in kabusu her nurcu gibi askerliğn felsefesine olan inançsızlığından kaynaklanmaktadır.
* Suudiler ile İlişkisi
Fethullah Gülen Suudiler ile ilişkisini her fırsatta yalanlamaktadır. Fethullah Gülen, Suudlarla hiçbir ilgisini olmadığını iddia ederken hayatının her döneminde yanında olan ve Küçük Dünyam kitabında birçok yardımını gördüm dediği eski MSP milletvekillerinden Salih Özcan, Rabıta’nın Türkiye temsilcisidir. Rabıta ise dünyaya şeriat düzenini yaymak için kurulmuş, merkezi Suudi arabistan’da bulunan bir örgüttür ve arkasında Amerikan petrol şirketi Aramco vardır. Rabıta dünya ülkelerine Şeriat düzeni yaymak için her yıl tonlarca altın ve milyarlarca dolar harcar.
Suudi arabistan karşıtı(!) Fethullah Gülen ne hikmetse, Rabıta’nın Türkiye temsilcisi ve kurucusu Salih Özcan’ın koltuğunu altından çıkmamış ve vaazlarında Suudi krallarının giydiği cübbelerden giymiştir.
* Tekke ve Medrese
1938 yılında doğan Fethullah Gülen eğitim durumunu açıklarkan şöyle diyordu;
“Ben medreseye devam ederken de tekkeyi ihmal etmezdim.Zaten ilk gözümü açtığım, ruhumu mayaladığım yer tekkedir…” ”Oysa Fethullah Gülen’in doğumundan çok önce kapatılmıştı tekkeler ve medreseler. Fethullah’ın, müridlerini etkilemek amacıyla bu yola başvurduğu ise açıktır.
* Hedefler
Fethullah Gülen, amacının şeriat olmadığını her ortamda ilan etmektedir. Fethullah Gülen, kitaplarında dünyada yeni denilen bütün düzenlerin yıkılacağını anlatırken, “birgün gelecek,semavat, zemin bütün nizamıyla İslam’ım bembeyaz ellerine teslim olacak. Ak şeriata, ak yola, ak sisteme” diyerek gerçek amacını ortaya koyuyordu.
Sıkıştırıldığında hiçbir zaman şeriatı övmediğini iddia eden Fethullah Gülen , ortamı müsait bulduğu zaman şeriat özlemini sürekli dile getiriyordu.
“Hiçbir zaman tadbil edilemeyecek, değiştirilemeyecek olan şeriat-ı fıtriye’dir. Bu itibarla yeryüzüne mirasçı olmak için, evvela salahate, yani dinin kuran ve sünnet çizgisinde yaşanmasınave İslam’ın hayata hayat olmasına gayret etmek şarttır. Şeriat-ı fıtrıye riayet etmeyen toplumlar veya manevi hayatlarında iç değişikliğe uğrayan ümmetler, milletler bugün hakim olsalar da yarınki mahkumiyetleri kaçınılmazdır.
Fethullah Gülen, şeriatın amaçlarına uygun hareket eden beyinlere ihtiyaçları olduğunu açıklıyor ve şunları belirtiyordu;
“Şeriat’taki hikmet-i teşri ve sahib-i Şeriatin maksatlarına aşina…Dini hükümlere menat sayılan esaslar mevzuunda vukuflu… İlahi varidata açık objektif dimağlara şiddetle ihtiyaç var…”
* Demokrasi
Gülen, değişik ortamlarda demokrasinin faydalarından bahsetmektedir. Şimdi tenkide bütün kapıları kapalı demokrasi var. Şimdi onun iyi yanları olabilir yani, halk idaresi falan, bizim hizmetimiz adınada kolaylaştırıcı yanları var bunun. Ama artık bu mahluk başka bir şey doğurmaz. Allah’ı inkar edenlerin bile kiliseye koştukları gibi, hadiseler er geç bütün insanları mabetlere koşturacaktır. İnşallah Türkiye dahil dünyada yeniden islama dönüş var…Tüm sistemler yıkılacak. Yıkılacak,zulümlerinin cezasını görecekler. Ve o zalimler başlarına inecek bir kılıçla cezalarını görecekler
* Said-i Nursi(Kürdi)
-Fethullah Gülen, tahsilini tekke ve meedresse olarak açıklarken, asıl ismi Said-i Kürdi olan Said-i Nursi için methiyelerini bitiremiyordu Saf insanlarımızı kandırmak için hep bir tarafı abartılı ve gerçek dışı olaylarla anlatılan Fethullah Gülen,Said-i Nursi olayında da gerçekleri hep saklamış yada farklı şekilde anlatma yoluna gitmiştir. 1876 yılında Bitlis’te doğan Said-i Kurdinin en büyük amacı Güneydoğu’da Kürtçe eğitim yapan bir üniversite açmak ve burada Şeriatçı bir Kürt devletinini temellerini atmaktı. Kapatılan Refah Partisinin Kocaeli Milletvekili ve Adalet eski Bakanlarından Şevket Kazan’ın telgraf çekip,mektup yazıp, yanlarında olduğunu belirttiği İBDA-C’nin yayın organı taraf dergisinde nurculuğun gerçek yüzü ortaya konmuştur…”Özgür Kurdistan İçin Savaş”
* Cumhuriyet
Fethullah Gülen bu konudaki görüşlerini kamuoyundan saklamaktadır. Çoğu zamanda nabza göre şerbet verme mantığından Cumhuriyet yanlısı gözükmekted Ancak, gerçekler Fethullah Gülen’in anlattığı gibi değildir. Nurculara göre; Türkiye Cumhuriyeti bir askeri istibdat ve sapıklıktır. Cumhuriyet, onlara karşı hücum etmek için girişilmiş bir zındık hilesidir. Türkiye Devleti, sadece islam’a değil ahlaka da aykırıdır.
Cumhuriyet, halkın intihab ve meşveret hakkı olan idare demektir ve onu kusursuz olarak olarak ilk takdim eden kitap da Kur’an-ı Kerimdir. Cumhuri idareyi Kur’an’a zıd göstermek maksatlı değilse bir bilgisizlik eseri; cumhuriyete tarafdar olup da onun kaynağını görmemezliktengelmek ise inattan başka bir şey değildir.(ölçü veya yoldaki ışıklar 3.s 26)
* Aczimendiler ile ilişkisi
Fethullah Gülen, aczimendilerin, nurculuk ile bağlantısı olmadığını açıklamıştır Gülen, ılımlı bir şekilde nurculuğu benimsetmeye çalışmaktadır.Bu anlamda aczimendileride desteklemiştir. Aczimendiler adıyla anılan cübbeli, asalı, uzun saçlı ve sakallı grup ta , açıkça nurcu olduğunu belirtmektedir. 300- 400 kişilik bir cemaatten oluşan aczimendiler Molla Said’i örnek olarak eylem yapmaktaydılar. Aczimendilerin lideri Müslüm Gündüz 12 Haziran 1996 tarihinde HBB televizyonunda yayınlanan programda; “Kemalizm bir dindir. Allah’ı Mustafa Kemal, peygamberi İsmet İnönü’dür.Demokrasi dinsizliktir. Laiklik te öyledir.Geleceğiz, Türkiye’yi alacağız” diyebilmiştir.
* Hizbullah’a bakışı
Fethullah Gülen, Hizbullah’ın cinayetleri hakkında karşısında kamuoyuna görüş bildirmekten hep kaçınmıştır. Ancak Gülen, kitaplarında Hizbullah’ı Allah Partisi olarak açıklıyordu.
“ Hizbullah;Allah cemaati, tabiri caiz ise Allah Partisi. Siyasi boğuşmalar, siyasi partiler karşısında Allah Partisi. Allah’ın askeri olduktan sonra, kutsiler ordusu, Allah’ın kulu olduktan sonra , Hz Muhammed’in erleri olduktan sonra zaman ve mekan onları ayıramaz.
* Cihad
Fethullah Gülen, cihadın yeryüzü hakimiyeti olduğunu açıklamaktadır. Ancak, kendilerinin bu anlayışın içinde görmediklerini de belirtmektedir Fethullah Gülen , kitaplarında konuya ilişkin şu açıklamalarda bulunuyor;
“Cihad bir hayır kapısıdır; o kapıdan giren iki hayırdan birine mutlaka kavuşacaktır. Evet, ya şehit olup ebedi bir hayat, ya da gazi olup hem dünta, hem de ukba nimetlerine ulaşacaktır. İşte cihad’da böyle bir bereket vardır. Yeryüzünde irşad, tebliğ,cihad ve dine hizmetten daha büyük vazife yoktur. Bu vazifede temel şart dertli ve sancılı olmasıdır.”Vazifemizin adı cihaddır.En önemli mesele imanın kurtulmasıdır. Sabırla pişip olgunlaşmadan, çıkış adına yapılacak her şey tam bir hayaldir.
Kuvvetin hakimiyeti gelip geçicidir; baki olan Hak ve adaletin hakimiyetidir. Bunlar bugün olmasa bile, çok yakın bir gelecekte mutlaka galebe çalaaktır. Onun içindir ki en büyük siyaset, Hak ve adalet taraftarlığında aranmalıdır.(Ölçü ve Yoldaki Işıklar 3. S45)
Siyasi, gayri siyasi bütün gruplar için ” vahy!i münzel’in alem-şumul davetine icabetten başka, ne çare ne de makul bie mesned kalmadığı çağrısıyla insanımıza sesleniyoruz. Hepiniz toptan Allah’ın ipine sımsıkı sarılın ve sakın parçalanıp ayrılmayın.” (Ölçü ve Yoldaki Işıklar 2. S27)
* Doğal Afetler
Nurcular, bu konudaki görüşlerini kamuoyuna yansıtmaktan çekinmemişlerdir. 17 Ağustos 1999 tarihinde meydana gelen deprem faciasının ardından, birçok hacı, hoca ve dahi molla takımı yıkıklan binaların, yaralanan, sakat kalan ve ölen insanların acılarını ranta dönüştürmek için herzamanki gibi kolları sıvadılar. Sanki, binaların yıkılmasında, inşaatları eksik malzeme ile yapan müteahhitlerin avukatlığına soyunmuşlardı. Onlara göre bu ceza Allahın verdiği bir cezaydı. Küçük çocukların ölmesi ise bir lütuf gibi gösteriyorlardı. Onlara göre çocuklar büyüyüp gavur mu olsaydı.
* Hedefler
Fethullah Gülen amacının şeriat olmadığını,herhangi bir örgütlenme içine girmediklerini, kendisininde nurcuların lideri olmadığını söylüyordu. 18 Haziran 1999 tarihinde Fethullah Gülen kasetlerinin basına yansımasıyla gerçekler de ortaya çıktı. Fethullah Gülen bu kasetlerde özellikle Mülkiye ve Adliye kadrolaşmasının genişletilmesi gerektiğini kaydederken,”Bunlar gelecek adına bizim o ünitelerde garantimizdir”şeklinde konuşmaktaydı.
Fethullah Gülen, söz konusu kasetlerde ******’ün silah arkadaşı ve ulusal Kurtuluş Savaşı’nın önderlerinden İsmet İnönü’ye yönelik
Şef, “Erzurum’da çarşaf giyen kadınları sokak ortasında astı” şeklinde konuşuyordu. Kasetlerde Fethullah Gülen izleyecekleri yolu şu cümleler ile anlatıyordu: Sivrilmeden, mevcudiyetinizi hissettirmeden çok ilerlere gitmeliyiz. Erken vuruş yapılırsa, dünya Cezayir’deki gibi başlarını ezer. Zaiyata meydan verilmemeli. Amacımınz için sabretmeliyiz.
İşte bizler bugün, böyle bir olma veya olmamadurumuyla karşı karşıya bulunuyoruz. Ya bütün bu buhranlardan sonra bir idrak ve izanla, kurulmasını tasarladığımız dünyayı kuracak ve huzura ereceğiz veya bir kısım küçük hesap ve çıkarlar uğruna, çekilen binlerce ızdırabı semeresiz ve boş kılacak bir anlayış ve davranışla gerisin geriye gideceğiz. Düşmanlarımızı meşgul etme, düşündürme ve göz açtırmama gibi, kisayet ve dirayet isteyen hususları beceremesek bile, hiç değilse onların oyunlarına gelmeme ve elimizde kendi tükenişimizi hazırlamama anlayışını göstermeliyiz. Aslında buna mecburuz da. (Ölçü ve Yoldaki Işıklar 2. S6-7)
Yıllar ve yıllar bu ülkede, ruhi hayatın büyük ölçüde söndürülmesi, dini dünyamızın işlemez hale getirilmesi, aşkın, vecdin bütün bütün unutturulup gönüllerin diline zincir vurulması, düşünen ve okuyan aydınların gidip kaskatı bir pozitivizme aborde olmaları, salabet ve hakta sebat yerine softalığın ikame edilmesi; hatta ahiret ve cennet istenirken bile, dünyada alışıgelenmutluluğun devamı mülahazasıyla istenmesi gibi çarpık düşünce, çarpık telakkileri sinelerimizden söküp atmadan bir yeni fasıl açmamız mümkün değildir. (Ruhumuzun Heykelini Dikerken s 23)
* Siyasi Partiler ile ilişki
Fethullah Gülen, herhangi bir siyasi parti ile yakınlığının olmadığını söylüyordu Ancak Fethullah Gülen’in basın tarafından ele geçen kasetlerindeki konuşmaları bu konudaki görüşlerini açıkça ortaya koymaktaydır.“Aynı cephe sayılabilecek, bize sıcak bakabilen bir çerçeve içinde mütalaa edebileceğimiz siyasiler vardır. Refah’tan Doğruyol’a kadar uzanan siyasi yelpazedir.Bu insanlarla çatışmadan onlarla aramızdaki farklı müşterekleri ortaya koyarak, o çizgide belli bir münasebet tesisinde yarar var bence.
Siyasete karışmam, siyasete karışma demek,”Vatan ve Millet işine, milletin hayat ve bekasına karışmam ve karışma demektir.(Ölçü ve Yoldaki Işıklar 3.s45)
* Amerika’ya gidişi
Fethullah Gülen, Amerika’ya gidiş nedenini hep hastalığı olarak gösterdi. Oysa gerçek onun söylediği gibi değildi. 28 Şubat ile nurcuların gerçek yüzünü ortaya çıkması; kendisinin Amerika’ya kaçma sebebiydi. Davadan dönmenin büyük günah olduğunu söyleyen Gülen, kendisi ile ilgili gerçekler ortaya çıkınca soluğu nedense hep Amerika’da alıyordu.
* Şirketleri
Fethullah Gülen, ticaret ile uğraşmadığını söylemektedir. Fethulllah Gülen, hem tipik bir cemaat lideri hem de kapitalist grup önderidir. TÜSİAD ve MÜSİAD’a karşı İŞHAD’ı o kurdurmuştur. Yurt dışındaki okullarıda bir yandan batı endeksli kafaları ve yakın gelecekte oluşturmayı planladığı siyasi ve kapitalist gücün kimliğini teşkil etmekteydi. Bu nedenle o okullar sadece eğitim kurumları değildi. Bürokratik, siyasi ve iktisadi ilişkilerin zeminlerini oluşturuyordu. Başta Asya Finans olmak üzere 500′ün üstünde şirket te bizzat Fethullah Gülen’e çalışmaktadır. Yoksa bunca okulu imamlık yaparak kurmuş olması mümkün değildir, Fethullah Gülen’in.
* Patrik ile ilişkisi
Fethullah Gülen, Fener Rum Patriği ile görüşmüş ve görüşmenini amacını dinler arası diyalog olarak göstermişti. Dünyanın dört bir yanında okullar açarak Nurcu düşünceyi yaymayı amaçlayan Fethullah Gülen, Yunanistan’da yaşayan Türkleri de tarikatına katmak için ilgimç bir yöntem izledi. Heybeliada’daki Ruhban Okulu’nun yeniden açılması için Fener Rum Patriği Bartholomeos ile dönemin Başbakanı Mesut Yılmaz arasında aracılık yapmayı kabul eden Gülen’in asıl amacı, Batı Trakya’da kendi okullarını açmaktı.
* Işık evleri
Fethullah Gülen, ışık evlerinin varlığını hep reddetmiştir. Ama aynı Gülen, kitaplarında ışık evlerini öve eve bitirememektedir.
“Geçmişte bu evlerin yaptığı vazifelerin bazılarını medrese yapar, bazılarını mektep yapar, nazılarını tekke yapardı. Gel gör ki bu evlerin temeline harç atıldığı zaman, dünyanın o dönem itibariyle artık medrese yoktu.Bütün işler artık bu evlerdeydi. Bu evler çevresine ışık saçan evlerdir. Evler islamiyeti öğretecekti. Bu evler belli olmazlar. Elden geldiğince kamufle edilmelidir.
* Takıyye
Kendisi hakkındaki sözleri hep kamu vicdanının reddeceği boş sözler olarak değerlendirdi.
Fethullah Gülen, dini kendi çıkarları için kullanmaya devam ederken kendisi hakkında çıkan yazıların artması üzerine Amerika’ya gidiyordu. Sabah ve ATV tarafından yayınlanan kasette de amacının ” hissettirmeden devleti ele geçirerek Türkiye’de bir şeriat devleti kurmak olduğunu “açıkça dile getiriyordu. Ancak, Gülen bu gerçekler karşısında takıyye yapmaktan kaçınmıyordu
candost32
candost32

Mesaj Sayısı : 287
Yaş : 38
Kayıt tarihi : 21/12/08

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

NURCULARI TANIMLAMAK,KULLANDIKLARI ŞİFRELERİ VE UZAK DURMAK Empty NURCU GERİCİLERİ TANIMLAMAK,KULLANDIKLARI ŞİFRELERİ VE UZAK DURMAK

Mesaj tarafından candost32 Çarş. Ara. 02, 2009 5:51 pm

Nurculuk





________________________________________

Pek çok cemaat ve tarikatın tersine Nurcular, kitaplı bir topluluktur. Yazarı “Said-i Nursi” namı diğer Said-i Kürdi olan, Risale-i Nur adlı bir kitapları vardır.
Yazarı Neyse Kitap da Odur :
Risale-i Nur yazarı Said-i Nursi (Said-i Kürdi), düzenli bir öğrenim görmemiş , çevresindeki yaşlılardan Kuran okumayı, biraz da Arapçayı öğrenmiş, daha sonra “Teali-i Kürdistan Cemiyeti” üyeleri arasına katılmıştır. Özellikle de Derviş Vahdeti’nin çıkardığı “Volkan Dergisi”nde Kürdistan’ı savunan yazılar yayımlamıştır. Bu evrede Sultan 2. Abdülhamit’in döneminde gözaltına alınmış, bir süre “Toptaşı Tımarhanesi’nde” yatırılmıştır.
Nur Sözü Nereden Geliyor?
Nur sözü sonradan Kuran’ın “Nur” adlı bölümünden alınmıştır. Ners/Nurs sözcüklerinin bozulmuşu değildir. Yazılarına “Risale-i Nur” demesinin nedeni de Kuran’ın ilgili bölümüdür. Nitekim kendisi de bir yeni Kuran yazmak amacını güdüyordu. Said-i Kürdi’nin 114 yazısı (risalesi) vardı. Bu sayı gelişigüzel bir sayı değildir. Kuran-ı Kerim 114 suredir. Onun bu gizli düşüncesi açığa vurulunca aklı başında Müslümanların tepkisini çekmemek için yazılarının sayısını 130 dolaylarına yükseltmiştir. Ancak yalnızca Risale-i Nur adı verilen (anılar hariç), Kuran’ın sözde çağdaş bir yorumu olarak gösterilen bölüm yine 114’tür. Bununla birlikte Said-i Nursi yetersiz Arapça bilgisiyle Kuran’daki bütün sureleri yorumlayamamıştır. Risale ve sure sayılarının uyumu sözde yeni din ve yeni Kuran yaratma çabasından kaynaklanmaktadır.
Nurcuların Temel Görevleri :
A- Said-i Nursi adı çevresinde tartışmadan, eleştiriye sapmadan toplanmak, kesinlikle ona bağlanmak, onu savunmak.
B- “Risale-i Nur”u okumak, okuma bilinmiyorsa okutup dinlemek. Bir Nurcu’nun evinde Kuran olmayabilir ama Risale-i Nur bulunması mecburdur.
C- Hangi koşullar altında olursa olsun, Said-i Nursi’yi savunmak; onun bütün eksikliklerden arınmış, “ulu ve mübarek bir zat” olduğunu yaymak, başkalarını buna inandırmak, bu yolda elinde avuncunda ne varsa tümünü düşünmeden tüketmek.
Ç- Tartışmalara girmemek, aşırı olaylara karışmamak, özellikle hanımlardan uzak durmak, onların arasına katılmamak, onları aralarına almamak.
D- Said-i Nursi’nin sözde “ilahi kişiliği” konusunda bütün kuşkulardan, kaygılardan uzak kalmak. Nitekim Said-i Nursi, yazılarında sureleri yorumlarken “… Müellife buyurdu ki…” sözlerini söyleyerek kendinin doğrudan doğruya Allah’tan buyruk aldığını vurgulayarak kendini Peygamber konumunda görmeüştür.
E- En ileri Nurculara göre, Said-i Nursi’nin Risale-i Nur’u İslam’ın özüdür. Yeni bir Kuran’dır. O, bunu Allah’ın buyruğuyla yazıp açıklamıştır. Bu konu tartışılmaz, geciktirilmez.
F- İnanmış, arınmış, kendine güvenmiş bir Nurcu’nun başlıca göreviyse nereye giderse gitsin orada yeni bir Nurcu yetiştirmek, “Nur Birliği”ne kazandırmaktır.
G- Ülkenin neresinde olursa olsun Nurcular’ın toplanarak Risale-i Nur okumaları gerekir. Bu toplantılarda (Esmaül Hüsna’dan) Allah’ın adlarından sonra Said-i Nursinin adını söylemek gerekir. Bu ad (toy Nurcular anlamasın diye) gizli bir sözle de yansıtılabilir.
H- Nurculara göre, bir ülkede Nurculuğa karşı çıkanların tümü dinsizdir. Nurculuk gerçek Müslümanlıktır. Nurculuğa karşı çıkmak İslam’ı yıkmaktır.
I- Devlet, Risale-i Nur’a dayanırsa doğru, dayanmazsa eğridir. Bütün devlet kurumları Risale-i Nur bildirilerine dayanmalıdır. Bütün yükseköğrenim kurumlarının adı “Medrese-i Nur” olarak değiştirilmelidir.
Nurculuk İslam’a ve Kuran-ı Kerim’e Aykırıdır :
1- İslam dininin ana kaynağı olan Kuran’da mezhep, tarikat yoktur. Kuran-ı Kerim bölücü değil bütünleştiricidir. Oysa bütün mezhepler ve tarikatlar bölücüdür, ayrı ayrı topluluklar oluşturmayı yeğler.
2- İslam’da bütün ibadetler, Kuran’da adı sanı geçmeyen kişiler için değil Allah adına sürdürülür. Oysa Nurculukta kurucusunun adı, Allah’ın adları yanında anılır.
3- İslam’ın biricik kitabı Kuran-ı Kerim’dir. Onun yenisi, eskisi olmaz, benzeri, örneği yazılamaz, başka bir kitap Kuran anlamında alınamaz, yorumlanamaz. Oysa Nurculukta Risale-i Nur, Kuran yerine de okunabilmektedir. Bu tutum İslam’a büsbütün aykırıdır; “Küfr-i kebir”dir, büyük suçtur.
4- Kuran’da bütün inananların kardeş oldukları, Allah’ın bütün evrenin yaratıcısı olduğu bildirilir, insanlar arasında üstünlük-aşağılık ayrımı gözetilmez. Oysa Nurculukta Said-i Kürdi; üstün yaratılışlı, Allah’la aracısız bağlantı kuran bir kimse diye nitelenir.
5- Kuran’a göre ibadet belli bir düzene göre, alçakgönüllüce sürdürülür. Nurculukta değişik kılıklara bürünmek, olduğundan başka türlü görünmek, elde değnek (asa) bulundurmak, vs… vardır.
6- İslam’da belli bir toplumsal sınıf ayrımı yoktur, bütün insanlar eşittir. Oysa Nurculukta “Nur talebesi” denen özel bir topluluk, ayrı bir sınıf vardır. Bunlar gerçek Müslümanken öbürleri dinsizdir, kafirdir.
7- İslam’da ibadet açıktır, gizli kapaklı değildir. Nurculuktaysa gizlidir, toplumun gözünden uzaktır. Nitekim ülkemizde Nurcuların oluşturdukları toplulukların tümü dışarıya gizlidir.
Risale-i Nur’daki Sayıklamalar :
Said-i Nursi, “Sikke-i Tasdik-i Gaybi” adlı risalesinde kendi yazılarını Kuran’la özdeş sayar, kendini Allah’la konusan peygamberle eş tutar. Nitekim şöyle bir yorum getirir : “
“Risale-i Nur”u Allah Kuran-ı Kerim’de imzalamıştır. Basta Hz. Muhammet olarak Hz. Ali, Abdulkadir Geylani, Muhittin Arabi ve öteki büyükler de Risale-i Nur’a imza koymuşlardır.”
Said-i Kürdi Isparta’da yazdığı lemalardaysa şunları söylüyor :

“Risale-i Nur girdiği her yeri kutsallaştırmış, bu arada Isparta’ya mübareklik kazandırmıştır. Risale-i Nur, Isparta’ya bütün illerin üzerinde bir dindarlık meziyeti kazandırmıştır.”
Kendini böylece Allah yerine de koyan Said-i Nursi(Said-i Kürdi), “Sönmez Risalesi”nde su sözlerle “Risale-i Nur”u övmektedir :
“Risale-i Nur Kuran’ın aynasıdır, bir mucize niteliğindedir… Risale-i Nur’a kimse karşı koyamaz; onunla boy ölçüşemez, hiçbir kitap ona denk tutulamaz.”
Said-i Nursi’ye göre Risale-i Nur, kendisine Allah’ın isteği üzerine dolaysız olarak indirilmiştir. “Bediüzzaman Cevap Veriyor, 1960” adlı yazıda da “Risale-i Nur, Said-i Nursi’ye Allah tarafından verilmistir.” denmektedir.
İslam dinine göreyse Allah dört peygambere kutsal kitap indirmiştir. Tersini iddia eden sahte peygamber Kürt Sait’in ardından gitmek sapkınlıktır.
Nursi’nin “Mesnevi-yi Nuriye” adlı yazısındaysa şu ifadeler vardır :
“Risale-i Nur, Kuran’ın bir mucizesi olduğundan her şeyde bir marifet penceresi açmıştır. Bu kitap, Kuran’a ait bir sırrı çözerek bir yıllık bir işi bir saatte bitirecek duruma gelmiştir… Risale-i Nur, Musa peygamberin asası gibi nereye değdiyse oradan su çıkarmıştır.”
İslam dinine göre başta insan olmak üzere, bütün yaratılmışlar kendi dillerince Allah’ın adını anarlar. Bizim Said-i Nursi ise bakınız bu konuda ne der:
“Risale-i Nur’u sadece kuşlar değil, gökte ve yerde bulunan bütün varlıklar alkışlar.”
Said-i Nursi yazılarının çoğunda kendini kimi yerde üstü kapalı, kimi yerde çok açık olarak Allah’la aracısız konuştuğunu vurgular. Onun “Hizmet Rehberi” dediği yazısında şu ifadeler vardır :
“…Ama onda (Risale-i Nur’da) yazılanlar Kuran’ın malıdır. Hepsi Allah’tandır… Peygamberimiz Kuran-ı Kerim’in sadece bir tercümanıydı. Üstat da (Said-i Kürdi) Risale-i Nur’un sadece bir tercümanı gibidir.”
“İman Hakikatleri” başlıklı yazısında söyledikleriyse ürperticidir :

“Risale-i Nur, peygamberimizin risaletini yani peygamberliğinin bir mirasını üstada verir.”
Risale-i Nur’un “Hizmet Risalesi” bölümünde geçen şu sözler de ilginçtir :
“Risale-i Nur’a itiraz edilemez. Yapılacak her itiraz en ulu kişilerden , Kutbu’l Azam’dan da gelse aldırış edilmemeli.”
İslam terminolojisinde Kutbu’l Azam peygamber demektir.
Said-i Nursinin eserlerinden birkaç örnek daha :
“Kuran-ı Kerim ve Risale-i Nur, rahman ve rahim olan Allah’ın bir indirişidir. Kuran-ı Kerim ve Risale-i Nur’un indirilişi aziz ve hakim olan Allah’tandır.”
“İşte o nur hem Kuran-ı Kerim’dir hem de Risale-i Nurdur.” “
“Risale-i Nur’un 129 parçası Kuran’dan uzanan elektrik telinin ucuna takılan 129 elektrik lambası gibidir.”
Kuran-ı Kerim’deki Secde suresinin 2. ve 3. ayetleri, Said-i Nursi’ye göre Risale-i Nur’u anlatmaktadır. Nurculara göre Risale-i Nur öyle bir kitaptır ki Fussilet suresi 33. ayette de anlatılan Nur tarikatı üyeleridir.
Said-i Nursi’ye göre de “Hiç bir sözün kendisininkinden daha güzel olamayacağı “söz” , Risale-i Nur külliyatından olan “Sözler” adli risaledir. Fussilet suresi 33. ayette de işte bu kitap anlatılmak istenmiş ve övülmüştür.
İslam dininin ve de Kuran-ı Kerim’in nasıl çarptırmalara uğratılarak Nurculuk denilen sayıklamanın desteklenmek istediği, Allah buyruğuymuş gibi gösterilmeye çalışıldığı açıkça ortadadır.
Said-i Nursi “Nur Meyveleri” adlı yazısında da şöyle der :
“Risale-i Nur okumak veya yazmak alim olmak için yeterlidir, başka bilgiye gerek yoktur.”
Said-i Nursi’ye göre “Risale-i Nur, kendisine hizmet edenleri en başta Nur talebelerini mutlak cennete götürecektir.” Ortaçağ Avrupası’nda kiliseler de varsıl (zengin) kişilere büyük paralar karşılığında cennetten arsa satıyorlardı.
Nurcular Kendilerine Niçin Cemaat Derler?
Nurculukta “tarikat” sözcüğü kullanılmaz. Nurcular kendi sapkın topluluklarına “cemaat” derler. Kendilerine “cemaat” demelerinin nedeniyse “Cemaat-i Müslimin” örneğinde olduğu üzere Said-i Nursi’nin kurduğu, Risale-i Nur’un da sözde kutsal kitap olduğu, sözde “yeni İslam dininin” üyelerini de “Nur Cemaati” oluşturmaktadır.
Yanıtı Belli Sorular :
1- (Said-i Kürdi) Bediüzzaman(!) Said-i Nursi Risale-i Nur’da gecen sözlerinin Allah’tan geldiğini, esin kaynağının Allah olduğunu savunmaktadır. Bu iddia, onun aracısız olarak Allah’la bağlantı kurduğu anlamına gelmez mi? Allah’la aracısız bağlantı kuran kişilere ne denir? İslam’a göre son peygamber Hz. Muhammet olduğuna göre Kürt Sait kimdir?
2- Said Nursiye göre “Risale-i Nur’a itiraz edilemez. Yapılacak her itiraz en ulu kişilerden , Kutbu’l Azam’dan da gelse aldırış edilmemeli.” diye tanımlanan Risale-i Nur’u Kuran-ı Kerim’den üstün gören Nurcular kimdir?
3- Said Nursinin Nur Cemaati ve ilhamını ondan alan Fettulah Gülen’in tarikatı bu para kaynağını nereden bulmaktadır? Açılan bütün okulların, binaların, yurtların, çalıştırılan insanların masrafları kişisel bağışlarla karşılanmaktadır iddiasına inanıp bu sapkınların peşinden gidenlere ne denir?

KURAN’DA LAİKLİĞE İLİŞKİN AYETLER
“Size Rabbinizden basiretler (gerçekleri anlama, kavrama yetenekleri) verildi. Artık kim hakkı (iyiyi kötüyü, eğriyi-doğruyu) görürse kendine, kim de körlük ederse kendi zararınadır. Ben, sizin üzerinizde muhafız (koruyan, kollayan) değilim.” (En’am / 104)
“Ey iman edenler! Peygamberinize raina (çobanımız) demeyin.” (Bakara / 104)
“Kim doğru yola gelirse kendisi için gelmiş, kim doğru yoldan saparsa, kendi aleyhine sapmış olur. Kimse, kimsenin günahını çekmez.” (İsra / 25)
“Kimse başkasının yükünü taşımaz.” (En’am / 164)
“Hiç kimse başka birisinin günahını yüklenmez.” (Necm / 38 )
“Bize düşen sadece doğru yolu göstermektir.” (Leyl / 12)
“Yolun doğrusunu göstermek Allah’a aittir. Yolun eğrisi de vardır. Allah dileseydi hepinizi doğru yola iletirdi.” (Nahl / 9)
“Dinde ikrah (zorlama) yoktur.” (Bakara / 256)
“Rabbin dileseydi, yeryüzünde bulunanların hepsi kesinlikle inanırlardı… Durum böyleyken inanmaları için insanları sen mi zorlayacaksın.” (Yunus / 199)
“Öğüt ver, çünkü sen ancak bir öğütçüsün. İnsanlar üzerine musallat (rahatsız eden, ısrar eden) değilsin.” (Gaşiye / 188)
“Allah dileseydi hepinizi tek bir ümmet yapardı. Verdikleriyle sizi denemek için tek bir ümmet yapmadı.” (Maide / 48 )
“Sizin dininiz sizin olsun, benim dinim bana yeter.” (Kâfirun / 109)
“Rabbin dileseydi, insanları tek bir ümmet haline getirirdi.” (Hud / 118, 119)
“Her ümmetin bir yönü ve yöntemi vardır ki ona doğru yönelir. Öyleyse hayırlı işlerde birbirinizle yarışın.” (Bakara / 148)
“Müminler, Yahudiler, Hıristiyanlar ve Sabiilerden kim Allah’a ve ahiret gününe inanır ve iyi hareketlerde bulunursa onların Rableri katında elbette mükafatları olacaktır. Onlara bir korku da yoktur. Onlar mahzun da olmayacaklardır.” (Bakara/62)
“Üzerlerine gerekli kılmadığımız halde, Allah’ın rızasına erişmek için, ruhbaniyeti din adına icat edip ortaya çıkardılar.” (Hadid / 27)
“İyi bilin ki öz din yalnız ve yalnız Allah’ındır.” (Zümer / 3)
“Yoksa Allah’tan başka şefaatçılar mı edindiler? De ki; şefaat tümden Allah’ındır.” (Zümer / 43, 44)
“Kitlelerin malını, emeğini ‘Sizi Allah’a götüreceğiz.’ diyerek çeşitli oyunlarla yiyenler…” (Tövbe / 34)
Sapkındır, delidir denilerek Toptaşı Tımarhanesi’ne atılan ******’ün özenle adaylarını belirlediği İkinci Meclis’e alınmayan, Kuvayı Milliye düşmanı, Kürdistan talepçisi, sahte peygamber Kürt Sait’in Risale-i Nur adlı yazıları bir sayıklamadan ibarettir. Bunun tersini inanmak isteyenler binbir demogoji ve saptırmayla kendi bildikleri yolda yürümeye devam edebilirler. Kuran-ı Kerim’i bile saptırmaktan çekinmeyen kişilerin yazdığımız sözleri, bunca kanıtı saptıracakları da kuşkusuzdur. Bizim sözlerimiz bu yolun yolcularına değil kendi öz ve temiz İslam inançlarından dolayı bu gibi sapkınların ağlarına düşebilecek kesimler içindir.

“Türk ulusu daha dindar olmalıdır. Yani bütün yalınlığıyla dindar olmalıdır demek istiyorum. Dinime bizzat gerçeğe nasıl inanıyorsam ona da öyle inanıyorum. Bilince ters, ilerlemeye engel hiçbir şey içermiyor. Oysa Türkiye’ye bağımsızlığını veren bu Asya ulusunun içinde daha karışık, yapay, boş inançlardan ibaret bir din daha vardır. Ancak bu cahiller, bu acizler sırası gelince aydınlanacaklardır. Onlar aydınlığa yaklaşamazlarsa kendilerini yok ve mahkum etmişler demektir. Onları da kurtaracağız.”
(Mustafa Kemal ATATÜRK)
candost32
candost32

Mesaj Sayısı : 287
Yaş : 38
Kayıt tarihi : 21/12/08

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

NURCULARI TANIMLAMAK,KULLANDIKLARI ŞİFRELERİ VE UZAK DURMAK Empty NURCU GERİCİLERİ TANIMLAMAK,KULLANDIKLARI ŞİFRELERİ VE UZAK DURMAK

Mesaj tarafından candost32 Çarş. Ara. 02, 2009 5:52 pm

ALPASLAN TÜRKEŞ-FETHULLAH GÜLEN
Posted on Haziran 27, 2007 by fetos

Hocaefendi Milletin Gönülde Taht Kurdu

MHP lideri Türkeş, “Şahsi malı olarak bir tek dikili ağacı bulunmayan, kendini ilme ve ilmin yayılmasına adayan memleketimizin manevi dinamiği olan Hocaefendi’nin Avrupa’dan Yakutistan’a kadar olan çalışmaları her manada takdire şayandır.” dedi.
MHP lideri Alparslan Türkeş, Fethullah Gülen Hocaefendi’nin isminin 58 kişilik listede yer almasının iz’an sahiplerince hiç bir mâna ifade etmeyeceğini söyledi. Türkeş, “Hocaefendi Türk milletinin gönlünde hak ettiği yeri almıştır. Hiçbir zan veya iftira bu yeri sarsamaz.” dedi.
Türkiye’nin hak ettiği huzur ortamına kavuşması için Hocaefendi’nin elinden gelen gayreti gösterdiğine değinen Türkeş, Hocaefendi’ye yapılan bu saldırının arkasında art niyetin ve art niyetli kişilerin olduğunun meydanda olduğunu kaydetti.
MHP lideri Türkeş şöyle devam etti: “Şahsi malı olarak bir tek dikili ağacı bulunmayan, kendini ilme ve ilmin yayılmasına adayan memleketimizin manevi dinamiği olan Hocaefendi’nin Avrupa’dan Yakutistan’a kadar olan çalışmaları her manada takdire şayandır. Böyle muhterem bir zatın nereden geldiği belli olmayan 58 kişilik bir listede isminin geçmesini veya böyle bir listeye eklenmesini esefle kınıyoruz, listede böyle bir ismin varlığına inanmıyoruz.”
Ayetullah Fethullah!..
Siyasal İslam ve Bölücü /Ayrılıkçı hareketten kaynaklanan bir büyük tehdit altında bulunan Türkiye’de, özgürlükçü (liberal) sağın ve halkçı (demokratik) solun kendi içlerinde bütünleşerek bir işbirliğine ya da birlikteliğe gitme arayışlarının yoğun hale geldiği; bu yolda umutların yeşerdiği bir dönemde; Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi’nin ”Cumhuriyet Düşmanı” bir kişi hakkında aldığı beraat kararı, Türkiye Cumhuriyeti’nin geleceğinden kaygı duyan tüm yurttaşları endişeye sevk etmiştir!.. Mahkemelerine, yargıçlarına güvenen, yargı kararlarına büyük saygı gösteren Türk toplumu, bu kararın hukuksal gerekçelere uygun olduğundan kuşku duymasa da; yurttaşların birçoğu, bu kararla doğacak sonuçların ne gibi gelişmelere yol açacağını düşünmeye başlamıştır… Bir erken seçimin gündemde olduğu Türkiye’de, bu kararla bağlantılı olarak ortaya çıkacak gelişmelerin tüm siyasal dengeleri altüst etmesi olasılığı belirmiştir…
Sürdürülen çabalar
Geleceği göremedikleri için 2002 seçimlerinde kendi içlerinde bütünleşmeyi ve iki kanat arasında birlikteliği sağlayamayan ”özgürlükçü sağ” ve ”halkçı sol” için ortaya çıkan bu gelişme karşısında artık tek çıkar yol kalmıştır: ”Ulusal Bütünleşme İçin Birliktelik!..”
Türkiye’de ‘’sağ” ın bütünleşme koşullarının giderek arttığı bir ortamda, ‘’sol” un da bütünleşmeye gitmesi kaçınılmaz görünmektedir. Ne var ki, her iki kanadın birliktelik olasılığı, Türkiye’yi yörüngede tutmak isteyen bir küresel gücü önlem almaya yönlendirmiştir. Çünkü ulusal bütünleşmeyi gerçekleştirebilecek bir ”Özgürlükçü Sağ/Halkçı Sol Koalisyonu” , ABD’nin ”Ilımlı İslam” ve ”Büyük Ortadoğu” planlarını bozacaktır. Böyle bir koalisyonun oluşturulma aşaması öncesinde atılacak tek adım; ABD’deki emin adamın, ”Cumhuriyet Düşmanı” nın Türkiye’ye gönderilmesidir. Oyunun sondan bir önceki sahnesi bu olacaktır…
Olurlar ve olmazlar
İran’da 56 yıllık monarşiyi yıkan siyasal İslam, bugün Türkiye’de 83 yıllık Cumhuriyeti tehdit altında tutmaktadır. Şubat 1979′da İran’da gerçekleştirilen İslam Devrimi ile İran’ın 27 yılda geldiği nokta ortadadır. İran bugün çağdışı ”Siyasal İslam” ın koyduğu kurallarla çizilmiş sınırlar içerisinde, karanlık bir yaşamla baş başadır. Türkiye’de yaşamakta olup da İran’a özlem duyanlar bile bu resimden korkar olmuşlardır…
İran’da devrim çok süratli gelişmiştir. Yönetim ve Silahlı Kuvvetler ilk günlerde dağılmıştır. El ilanları ve duvarlara asılan pankartlarla ”Asker; Humeyni ‘nin Emri ile Firar Et” çağrılarıyla parçalanan Silahlı Kuvvetler, yetişmiş kadrolarını ve komuta kademesinin tümünü başlangıçta kaybetmiş, bir yıl sonra Irak’la girişilen savaş (1980- 1988) bu nedenle yönetilemez hale gelmiştir. Hapsedilen ve emekli edilenler hariç sadece kurşuna dizilerek öldürülen generallerin ve amirallerin sayısı 30′u bulmuştur. (Silahlı Kuvvetlerde, Emniyet Teşkilatında, Haber Alma Teşkilatında SAVAK’ta görevli general ve amirallerin, üst düzey yöneticilerin idam kararları, maiyetlerindeki görevliler tarafından infaz edilmiştir.) Bu arada ideolojik nedenlerle, ”özgürlük ve demokrasi” sloganlarıyla monarşik yönetime karşı çıkarak mollalarla birlikte hareket eden ve ”İran İslam Cumhuriyeti” özlemiyle mollalara destek veren, Halkın Fedaileri, Halkın Mücahitleri, Yasadışı Komünist Partisi/TUDEH gibi sol kanattaki bütün örgütler tasfiye edilmiş ve yandaşlarının tümü idam edilmiştir.
Devrim sonrasında yönetim mollaların eline geçince ilk uygulama kadınların tesettüre (örtünmeye) sokulması olmuştur… Örtünmeyen kadınların yüzüne yollarda kezzap atılmış ya da yüzleri jiletle parçalanmıştır… Kız ve erkek çocukların okulları ilk günden ayrılmıştır… İçki satan yerler tümüyle tahrip edilmiş ve kapatılmıştır… Müzik ve eğlence programlarının tamamı yasaklanmıştır… Sahipsiz kalan taşınır ve taşınmaz malların hepsi yağmalanmıştır… Eğer ”Bunların hiçbiri Türkiye’de olmaz” diye düşünenler varsa, geçmişin ve bugünün Türkiye’sinden fotoğrafları yan yana koyarak gelinmiş olan noktayı görmeli ve düşüncelerinin sağlamlığını irdelemelidirler…
Tekrarlanan sahneler
Air France’ın 1 Şubat 1979 tarihli Paris-Tahran seferiyle İran’a dönen Humeyni’yi örnek alarak, elinde Pan American’ın Washington- Ankara seferi için açık tarihli bilet bulunduran bir ”Cumhuriyet Düşmanı” bugün yola çıkmak için sabırsızlanmaktadır. Onun gibi, onu karşılayacaklar da sabırsızlanmaya başlamıştır. Bu kişinin yetiştirmeleri onun yolunu gözlemektedirler. Küçük yaştan itibaren beyinleri şekillendirilerek yaratılmış bir neslin mensupları olarak, artık devleti ele geçirme zamanının geldiğini düşünmekte ve ”Cumhuriyet Düşmanı” nın liderliğini beklemektedirler. Uçaktan iner inmez onun da ”Ben değiştim” diyeceğini umut etmektedirler…
”Laik Türkiye Cumhuriyeti, İslam çizgisinden ve Osmanlı yolundan ayrılmıştır” ,”Allah ve Peygamber emirleri yerine Türkiye’de ******’ ün emirleri geçerlidir” diyen Humeyni’nin Türkiye’deki temsilcileri, bugün ondan daha da ileri gitmişler; işgal ettikleri makamları, bulundukları konumları unutmuş görünerek, başta ”Laiklik” olmak üzere ”Türkiye Cumhuriyeti” nin anayasal niteliklerini tartışmaya açacak kadar; devletin en yüce makamlarına, anayasal kurum ve kuruluşlarına saldıracak kadar derin bir ihanet çukuru içine düşmüşlerdir. Bu resim içinde Türkiye’de şeriat ve bölücülük tehlikesi olmadığını söyleyenler de boy göstermiştir. Onların bu kapsamdaki söylemleri belli bir maksada yöneliktir. Bu yolda alınabilecek önlemlerin başlangıçtan itibaren etkisiz kılınması için bir taktiktir. Amaç; tehdidi yok göstererek, şeriat ve bölücülüğe karşı alınabilecek önlemleri engellemek, oluşabilecek direnci önceden yok etmektir! ”Bu millet istedikten sonra laiklik tabii ki elden gidecek” diyenlerin ve ona destek verenlerin başka türlü düşünmesi zaten mümkün değildir!..
Türkiye İran olabilir mi?
”Türkiye İran olmaz” , ”olmayacak” diyebilenler varsa; bugünden tezi yok ortaya çıkmalıdırlar!.. Ulus tümlüğü ve ülke bütünlüğünden yana olan; ”Laiklik” başta olmak üzere, Cumhuriyetin anayasa ile belirlenmiş temel niteliklerinde hiçbir görüş ayrılığı bulunmayan, ”****** İlke ve Devrimleri” ni aynı biçimde algılayan, yalnızca isimleri farklı olan ”özgürlükçü sağ” ın ve de ”halkçı sol” un liderleri, parti örgütlerinin temsilcileri, her iki hareketin destekçileri, sivil toplum örgütleri ve tüm yurtseverler bir kutsal görev için hemen mücadeleye soyunmalı ve yola koyulmalıdırlar…
Bugün Türkiye’de, ”Laik Cumhuriyet” in ”İslam Cumhuriyeti” ne dönüştürülmesi planı, İran arşivinden yararlanılarak oluşturulmaktadır… Bu arşivde yer alan yöntemler kullanılmaktadır… Bölücü ayrılıkçılarla, şeriatçılarla, ikinci cumhuriyetçilerle; özet olarak tüm Cumhuriyet karşıtları ile dayanışma içinde olan bir ”Cumhuriyet Düşmanı” , şimdi Amerika’da kendisine tahsis edilmiş bir konutta, ”Humeyni’nin Tahran’a Dönüşü” adlı bir filmi seyretmekte; Esenboğa’da kendisini uçağın merdivenlerinde karşılayan, dizi dibine diz çöküp el öpmeyi çok seven bir başka ”Cumhuriyet Düşmanı” nın kolunda merdivenlerden aşağı doğru indiğini düşlemektedir…
Bugün Türkiye’nin üzerinde dolaşan bir kara buluttur!.. Türkiye’nin geleceği tehlikelerle doludur!.. Kurtuluş için tek yol ”Ulusal Bütünleşme İçin Birliktelik” yoludur. Bu yol Türkiye için son umuttur…
Cumhuriyet Gazetesi, Olaylar ve Görüşler, 10 Mayıs 2006.
http://www.cumhuriyet.com.tr/?hn=133
Amerikan yılanı, tescilli vatan düşmanı, İngiliz kültürüne katkı ödülü sahibi Fetoş; Ulusalcılara, ******çülere, milli güçlere hakaretler yağdırdı, küfürler etti:
Posted on Haziran 27, 2007 by fetos
Bu adam gerçekten o adam mı?
Cami kürsülerinde yaşın yaşın ağlayan, kuşların kanat çırpmasından etkilenecek kadar hassaslaşan ve hemen ses tonu değişen Fetullah Gülen ne olmuş öyle? Ne kadar sertleşmiş, haşinleşmiş? Belli ki uzun süren Amerikan misafirliği kendilerine pek iyi gelmemiş.
Kendi yayın organları Aksiyon’da okumasam inanmayacaktım, bu ifadelerin ona ait olduğuna.

Nefesinizi tutarak şu ifadeleri okur musunuz: …
Evet, artık, “Türk Milleti” diyen, “vatan, ülke, ülkü, bayrak” sözlerini dilinden hiç düşürmeyen ve hatta “din, iman, Kur’an” fedaisiymiş gibi arz–ı endâm eden bir sürü eli kanlı insan bozması var meydanlarda. Bunlar “millî ruh” diye diye milletin önüne kuyular kazıyorlar, ‘ruh kökü’nden bahsederken milletin kökünü kesiyorlar ve toplumu ruhsuzlaştırarak, kalbsizleştirerek kimseye sezdirmeden en sinsi planlarını uygulayabiliyorlar.” (Aksiyon 16 Nisan 2007)
Bu nasıl söz , bu nasıl lakırdı hocaefendi?
Yoksa Irak’taki bir milyon Müslüman’ı Türkiye’de vatan, bayrak, bağımsızlık diyen insanlar mı katletti?
Bir milyon Müslüman’ın gerçek katili olan Amerika hakkında hiç “eli kanlı” ifadesini kullanmadınız, ocağında oturduğunuz için mi? O eli kanlı katilin elinden yediğiniz bir lokma ekmeğin hatırı için mi katlettiği milyonları asla görmüyorsunuz?
Rastlantıya bakar mısınız; bayrak, vatan, ülke, ülkü diyenler hakkında Bush da aynı şeyleri düşünüyor. Yoksa düzenli olarak fikir teatisinde mi bulunuyorsunuz?
“Eli kanlı insan bozması” öyle mi?
Kimler?
Türkiye’de vatan, bayrak, ülke, ülkü, din, iman, Kur’an diyenler.
Hocaefendi! Senin ağzından çıkanı kulağın duyuyor mu?
Türkiye’de; vatan, bayrak, bağımsızlık, din, iman, Kur’an diyenler!
Sizler bu ifadeleri nasıl karşılıyorsunuz?
Canım Mehmetçiğimize kalleşçe saldıran, onları kışlalarında, karakollarında şehit edenler sizin ocağında keyif çattığınız ABD’nin silahlarını, taktiklerini kullanıyorlar. Yoksa haberiniz yok mu?
Sizin; “eli kanlı insan bozması” dediğiniz insanlar küresel eşkıyaların işgal planlarına karşı vatanlarını savunmaya çalışanlardır ve bir de şehitlerine yüksek sesle ağlayanlardır.
Amerika’dan bakınca; şehit tabutlarına sarılıp ağlayanlar, kahrolsun PKK ve işbirlikçileri diye bağıranlar “eli kanlı insan bozması” şeklinde mi görünüyorlar?
Böyle bir Müslümanlık hangi kitapta yazıyor?
Sen, eli kanlı, çizmesi kanlı, geçmişi kanlı Amerika’nın ocağında otur, bu gün Afganistan’da, Irak’ta doğrudan, Anadolu’da da dolaylı olarak katlettiği ve ettirdiği masum insanların çırpınışlarını seyret, conilerin ve canilerin pençesi altında inim inim inleyen Ayşelerin, Zeyneplerin feryadını duyma, şehit analarının ve eşlerinin tükenişlerini görme ve fakat Amerikan’ın da rahatlıkla altına imzasını atacağı fetvalar uçur okyanus ötesinden.
Bu tarz bir Müslümanlık Türk milletinin öğrendiği ve yüz yıllardır özümsediği din anlayışına tamamen aykırıdır.
Vatan, bayrak, bağımsızlık, ülke, ülkü, din, iman ve Kur’an diyen masum Anadolu halkının omuzlarına basarak yükseldikten sonra, dönüp aynı kitleyi “eli kanlı insan bozmaları “ olarak tanımlamak, nasipsizliğin ve ciddi alçalışların göstergesinden başka bir şey değildir…
KAYNAK : http://www.yenimesaj.com.tr/index.php?haberno=7009351&tarih=2007-06-09t
candost32
candost32

Mesaj Sayısı : 287
Yaş : 38
Kayıt tarihi : 21/12/08

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

NURCULARI TANIMLAMAK,KULLANDIKLARI ŞİFRELERİ VE UZAK DURMAK Empty NURCU GERİCİLERİ TANIMLAMAK,KULLANDIKLARI ŞİFRELERİ VE UZAK DURMAK

Mesaj tarafından candost32 Çarş. Ara. 02, 2009 5:53 pm

NURSUZLAR 1
Yazan: vatanhainleri Nisan 20, 2007
“Cumhuriyet savcıları, Meriç kıyılarında çakışan Türk köylüsünün kaybolan sabanlarından tutunuz da, bu yurtta yaşayanların uğrayacakları en ufak bir haksızlıktan, hatta Bingöl dağlarının ıssız kuytularında nafakalarını bekleyen öksüzlerin göz yaşlarından siz sorumlusunuz!”
Mahmut Esat Bozkurt
1 .Dönem Bakanı
FETULLAH’IN GERÇEK YÜZÜ
Saf Müslümanların din duygularını sömürerek çıkar elde etmek ve karanlık emellerini “düşmanımın düşmanı dostumdur” metoduyla gerçekleştirmek uğruna her türlü yalanı, takiyyeyi, riyayı, kısacası her türlü aracı kendileri için mubah görenler, Cumhuriyet tarihi süresince dershaneleri, yurtları, okulları, sermayeleri, fabrikaları, militanları, cemaatleri, tarikatları ve partileriyle hep var olmuşlardır. Bunlar, toplumu tepeden tırnağa kendi anlayışları doğrultusunda şekillendirmeye çalışırken, çağdaş toplumsal kuralların karşısına, kendi ilkel düşüncelerinin referansları ile çıkmakta ve bunu yaparken sürekli olarak ezilmiş ve mazlum rollerine bürünmeye azami gayret göstermektedirler. Bundan yaklaşık yetmiş küsür yıl önce Mustafa Kemal ******’ün “Efendiler; Türkiye Cumhuriyeti devleti, şeyhler meczuplar, mensuplar ve müritler memleketi olamaz.” Dediği yurdumuz, adeta bir şeyhler, meczuplar, mürşitler ve müritler ülkesi haline getirildi…
1946 yılından itibaren hızlanan dinin yeniden siyasallaştırılması yönündeki politik tavır, Cumhuriyet düşmanı gerici çevreleri harekete geçiriyor, din adamlarının yeniden eski ayrıcalıklı sınıflar üstü sınıf olma özlemleri, iştahlarını kabartıyordu.
Din ve dinden çıkar sağlamanın yolları 1940’lı yılların sonlarına doğru siyasilerce yeniden hatırlanır hale geldi. O tarihlerdeki siyasal iktidarın seçim yatırımı amacıyla dizginleri iyice elden bırakması sonucunda, “din” siyaset malzemesi olmaya başladı.
Mayıs 1948’de “Sebilürreşat” adlı İslami bir dergi “Allah’ın inayetiyle Sebilürreşat’a başlıyoruz” başlığıyla ve Eşref Edip’in imzasıyla yayın hayatına giriyordu. Dergi; 1923 Cumhuriyeti’ni ve devrimleri hedef alıyordu.
Bir yanda eğitimlerini aynı hocalardan ve aynı kaynaklardan alan Cemalettin Kaplan (Kara Ses), Mehmet Kırkıncı ve Fethullah Gülen yetiştirilirken; diğer yanda Demirel, Erbakan ve Özal İstanbul Teknik Üniversitesi’nde buluşuyorlardı. Molla Said’in ders vermek için erzuruma gönderdiği şahsın dizinin dibine çökenler arasında Fethullah Gülen ve Milli Gazete yazarlarından Mehmet Şevket Eygi’de vardı. Diğer yandan Milli Görüş’ün üstadı Necip Fazıl’ın Büyük Doğu’su ortalıkta boy gösterirken, Fethullah Gülen’de kendi çapında bu derginin dağıtımını yapıyordu.
Demirel, Nurcuların yayınladığı “İslam, Demokrasi, Laiklik” adlı kitapta kendisine sorulan: “Meclisin açılışında milletvekillerinin okuduğu yemin metninde yer alan ‘****** ilke ve inkılâplarına bağlı kalacağıma’ ibaresi, demokratik prensipler açısından nasıl değerlendirilebilir?” sorusuna verdiği cevapta aynen şunları söylüyordu:
O yemin metninin hangi şartlar içinde meydana getirildiği, kimsenin meçhulü değildir. Bunlar hep müdahale sonucu askeri idarenin yaptığı şeylerdir. Onların ufuneti geçip de, zihinler açık olup tartışma ortamı açılıncaya kadar bir emrivaki şeklinde bunlar gider.
Demirel, “1920’ler sonrasının devleti, millet için değildir.” Derken, milletinde devlete küstüğünü söylüyor ve şunları anlatıyordu:
İran İslam Cumhuriyeti kurulmuştur. Pakistan İslam Cumhuriyeti vardır. Böyle birkaç memleketin başında İslam kelimesi yer almıştır. Aslında 1924 Anayasasında da “Türk devletinin dini, din-i İslam’dır” denildiğine göre o günkü devlet de bir İslam Cumhuriyeti’dir. 1923’te kurulmuş bulunan Türkiye Cumhuriyeti bir İslam devletidir. ‘******’ün kurduğu laik cumhuriyet elden gidiyor’ şeklindeki beyanların, bence iyi bakıldığı zaman tutarlılığı yoktur. ******’ün kurduğu devlet laik devlet değildir. İslam devletidir.
Fethullah Gülen amaca ulaşmak için her yolu mubah olarak görüyor, Çağdaş Eğitim Vakfı’nda izlediğimiz bir kasetinde, cemaatine “on milyonluk tazminat davasını kazanmak için milyarlar harcayın, biz bunu karşılarız, Avukat kiralayın hakim kiralayın” diyordu.
DOĞUMU
Fethullah Gülen, 1938 yılında Erzurum’un Pasinler ilçesi, Korucuk Köyünde doğdu. Babası Ramiz Hoca, bir camii imamı; annesi Rabia Hanım ise ev kadınıdır.İlk okulu kendi söylediğine göre dışarıdan bitirmiştir.
1966 yılında İzmir’e vaiz olarak atanan Fethullah Gülen, 1971 geçirdiği kavuşturmadan, çıkan af kanunu ile kurtulmuştur; 1986 yılında güvenlik güçlerince aranırken kendi tabiri ile Özal’ın jesti sayesinde serbest hayata yeniden dönmüştür.
Fe-T-ullah mı, Fet-H-ullah mı ?
31.01.1986 yılında İzmir Nüfus Müdürlüğünden, değişme sebebi ile aldığı 1881 kayıt nolu kimliğinde ismi; Fe-T-ullah tır. Daha sonra adına bir H harfi ekleyip Allah’ın fetihçisi anlamına gelen Fet-H-ullaha dönüştürerek saf insanlar üzerindeki etkisini arttırmaya çalışmıştır.
FETHULLAH GÜLEN VE EVLİLİK
Fethullah Gülen, niçin evlenmediği konusunda şunları söylüyordu:
…Dinin emirlerine kılı kırk yararcasına riayet etmek mahfuz. İşte size, O’nun tilmizlerinden biri ve asrın dertlisi! Kendisine niçin evlenmediği sorulunca, cevap verir: “Ümmet-i Muhammet’in bunca dert ve ızdırabını düşünmekten, evlenmeyi düşünmeye hiç vaktim ve fırsatım olmadı” Evet, işte Nebi ve Nebi’ye varis olanların hali! Zannediyorum bugün dünyada bu türlü dertlileri beklemektedir…
Fethullah Gülen’in şeyhi Said-i Nursi’nin en önemli özelliklerinden birisi de- amcasının oğlu Abdurrahim Nursi tarafından kaleme alınan ve kendince de onaylanan “Bediüzzaman’ın Hayatı” adlı kitapta belirtildiği üzere- soyut olmak, yani hiç evlenmemek’tir.. Hayatı boyunca bu prensibine bağlı kalan Molla Said hiç evlenmemiştir.
Fethullah Gülen, evlenmemek konusundaki açıklamalarında ustaca bir taktik kullanarak şeyhini ve kendisini Hz. Peygamberin varisleri olarak gösteriyor. Oysa evlenmemesinin altında yatan gerçek, hastalığı ile ilgili olsa gerektir. Zira, Fethullah Gülen çok eskilerden beri şeker hastasıdır. Şeker hastalığının etkilerinden birisi de insanı iktidarsız yapmasıdır. Rüyasında kendisine bildirilen “evlendiği gece ölür, bende cenazesine gelmem” açıklamasının altında, o gece karşılaşacağı durumun olduğu açıktır. Öyle ya, tüm Müslümanlara: “Evlenin çoğalın, bende çokluğunuzla ve sizinle övüneyim” diyen Hz. Peygamber Fethullah Gülen’e niçin evlenmeyeceksin desin?..
“İkinci Diriliş”i gerçekleştirmek amacıyla faaliyet gösteren Işık Evlerinde kalan gençlere sabah namazından sonra, eller aşağıya doğru çevrilerek, şu dua yaptırılır:
Allahümme ecirna min şerri nisa, Allahümme ecirna min belain nisa, Allahümme ecirna min fıtnetin nisa… Yani; Allahım kadınların şerrinden, Allahım kadınların belasından, Allahım kadınların fitnesinden bizi koru ve esirge!..
Fethullah Gülen alçak gönüllülüğünü sergilerken bile kendisini göklere çıkarıyor:
…Ancak, acaba biz, o sultanlara sultanlığı öğreten Gönüller Sultanı’nı istenilen bilebildik mi? Sizi ne diye karıştıracağım? Beş yaşından beri başını secdeye koyan ve O’nun boynu tasmalı, kapısının “Kıtmir”i olduğunu söyleyen ben, O’nu tam anlayabildim mi? …Fethullah Gülen, burada bir yandan kendini Yedi Uyarlar denen Ashab-ı Kehf’in köpekleri Kıtmir’e benzeterek kendisine alçak gönüllü dedirtmeye çalışırken, bir yandan da “beş yaşından beri alnı secde de” olduğunu vurgulayarak kendini övmektedir.
SAYGI ANLAYIŞI
Fethullah Gülen saygı konusundaki görüşlerini şöyle dile getiriyor:
“…Halis bize çok iyiliği dokunan Avlar ağalarından birinin oğluydu.Yine beş-altı arkadaş kalıyorduk. Eğer birinin misafiri gelirse, yatacak yerimiz kalmazdı. Çok dar bir yerdi. Burada unutamadığım bir hatıram şudur:
Yatmam istediğimde baktım ayağımı arkadaşlardan birine doğru uzatmam gerekiyor; saygısızlık olur düşüncesiyle ona doğru ayağımı uzatmadım. Diğer tarafta kitaplarımız duruyordu. Kitapla doğru da ayaklarımı uzatmam doğru değildi. Beri taraf kıbleye denk geliyordu. Ayağımı uzatabileceğim bir tek yön vardı; orası da Korucuk istikametini gösteriyordu. Ve ben babam Korucuk’ta olabilir ve ona karşı saygısızlık etmiş olabilirim o tarafa da ayağımı uzatmadım. Birkaç gece böylece hiç uyumadan oturdum.”
Her konuda bu derece saygılı olduğunu açıklayan Fethullah Gülen, camii de yaptığı konuşmasının sonucunda burnunu sildiği mendilin cemaatten birinin “at” demesi üzerine “değmezsin” diyerek minberden cemaatin üzerine atıyordu.
Fethullah Gülen ve Batı
“Sonsuz Nur” adlı kitabında Batı’yı, Avrupa ve Asya’yı yerin dibine geçiren Fethullah Gülen, “Fethullah Hocaefendi ile Ufuk Turu” adlı kitapta; Batı’ya övgü yağdırıyordu:
Ufuk Turu kitabından Batı yandaşlığı:
Mutlak manda, bila kaydü şart bir Batı düşmanlığı, zannediyorum bizi çağın dışına iter. Ve zaman tarafından elenirsiniz….
…Onlardan alacağımız şeyler güzellik olur. Ve Batı’dan alınacak bir çok güzellik var. Mehmet Akif; “alınız Garb’ın ilmini” diyor. Üstat Bediüzzaman’ın bu şekilde yaklaşomları var. Ben bu anlamda bir Garp’lı, Batı’lı olmada hiçbir mahzur görmüyorum.
Sonsuz Nur kitabında Batı düşmanlığı:
…Avrupa’nın kafir ve zalimleri, Asya’nın insanlığı istismar eden münafıkları ve içimizdeki gafiller istemeseler bile, sikkeyi basan, tuğrayı elinde tutan ve peygamberlerce Sultan-ül Enbiya olarak kabul edilen, O, günde beş defa nam-ı celiline dünyaya ilan ettiğimiz Sultanlar Sultanı, bir gün mutlaka bütün kalplere girecek ve herkesin sevgilisi, mahbubu, mergubu olacaktır…
FETHULLAH GÜLEN’İN SARIK PROPAGANDASI
Eski gezici vaiz Fethullah Gülen bir ev toplantısında yaptığı konuşmasında, bir hoca arkadaşı gibi kendisini aklı çeyrek, bağnaz bir tip olarak tanımlıyordu.Aynı konuşmada Allah’ın herkese ayrı görevler verdiğini ima ediyor, Mahmut Hoca’ya da,”benim Mahmutçuğum; sen fazla dalma o türlü şeylere… sen çarşafı, sen şalvarı, sen cübbeyi, sen sarığı propaganda et…” dediğini anlatıyordu.
Nurculuk,****** ve Devrimler
Nurcular, ******e, ilkelerine ve Türkiye Cumhuriyetine karşıdırlar. Nurculara göre Türkiye Cumhuriyeti bir askeri istibdat ve sapıklıktır. Cumhuriyet, onlara karşı hücum etmek için girişilmiş bir zındık hilesidir. Nitekim Saide göre mutlak istibdata Cumhuriyet, mutlak din sapkınlığına rejim, mutlak sefahata medeniyet, keyfi cebre kanun adı verilerek kurulmuştur. Türkiye Cumhuriyeti sadece İslama değil, ahlakada aykırıdır. Öyle ki bu cumhuriyette, camiler mihrapsız, köyler imamsız, şeyhler fırkasız, müritler başsız bırakılmıştır. Hâlbuki olması gereken devlet bir din devletidir.
Gülen’in Kâbuslu Günleri: ASKERLİK
Askerliğini zor şartlar altında yapmadığı için,ordunun yemeğinin kendisine caiz olmadığını düşünerek yemeden içmeden kesildi Fethullah Gülen,”Küçük Dünyam” adlı kitabında, teskere gününü şu cümlelerle anlatıyor:
“Hayatımın en kabuslu günleri sona ermişti.İki sene ihtilaller ve ihtilal teşebbüsleri ile yüzyüze yaşadığım ve korkulu bir rüya görüyorum, uyanınca geçecek diyerek kendimi ikna ettiğim ve bu ikna ile sabredebildiğim askerlik artık bitmişti.”
Fethullah Gülen askerlik günlerini kabus olarak nitelendirse de yine kendi anlatımlarındannöbet tutmadığını, eğitim yapmadığını, herkes 24 ay askerlik yaparken onun 17 ay yaptığını, günlerini kitap okuyup, gece-gündüz Kuran dinlayerek geçirdiğiniöğreniyorduk.Fethullah Gülenin kabusu her Nurcu gibi askerliğin felsefesine olan inançsızlığından kaynaklanıyordu
Fethullah Gülen’in Takiyyeye Yönelik Sözleri:
* “Hz. Muhammed Mustafa’nın askerleri, Cindullah; Allah ordusu… HİZBUL-LAH; Allah cemaati, tabiri caizse Allah Partisi… “
* “Cihad bir hayır kapısıdır; o kapıdan giren iki hayırdan mutlaka birisine kavuşacaktır. Evet, ya şehit olup ebedi bir hayat, ya da gazi olup hem dünya, hem ukba nimetlerine kavuşacaktır. İşte bu cihadda bir de böyle bereket var….Cihad sözcüğü; içinde bulunulan asır ve şartlara göre değişiklik arz eden geniş kapsamlı bir kelimedir. Gün olur, mal mülk her şey feda edilerek bu vazife yerine getirilir, zaman gelir, yollar gider bir can pazarına ulaşır ve can alınır verilir.”
* “Cihad, bir müminin uğruna canını feda edebileceği en tatlı mefkûre ve en yüksek bir idealdir.”
Fethullahçı takiyyecilerin iddia etikleri gibi, cihaddan murat, insanın kendi nefsiyle mücadelesiyle, kanlı abdest alma, can pazarında can alıp verme, mezhep terörü, Hizbullah övgüsü de, herhalde bu mücadelenin, masım ve iyi niyetli ritüel ve taktikleri olsa gerek…
“Fethullah GÜLEN’in Ölçü (1) adlı kitapçığının 60. sayfasında “Yerinde durup mevziini koruma, düşmanı alt etme ve hedefe en birinci vesilesidir, cepheyi terk edip ayrılanlar ise yerlerinden ayrıldıkları andan itibaren kaybetme yoluna girmiş sayılırlar” tarzındaki telkin ve ciddi bir “cephe” faaliyetinin varlığına işaret edilmekte ve bu stratejinin mevcut çalışma sürecinin içersinde uygulandığı müşahade edilmektedir.
Bu anlatım, geçmiş yıllarda yaşadığımız “davadan döneni vurun” anlatımı da PKK’nın davadan ayrılan militanlarına yönelik yapmış olduğu tehditlerle paralellik arz etmektedir.
Devletin Anayasal nizamını değiştirerek yerine şer’i esaslara dayalı bir İslam devleti kurmayı hedeflediği değerlendirilen Fethullah Gülen ve yandaşları, 28 Şubat kararının alınmasından sonra ve özellikle soruşturma ile ilgili yazışmaların başlamasıyla birçok örgüt evini boşaltmış, örgütsel yapılanmaya zarar vermemek için faaliyetlerini mevzi koruma kuralına uyarlamışlardır.
Şu anda birçok örgüt mensubu ve talebeleri aile evlerinde örgütsel faaliyetlerini sürdürmektedirler.
Gülen örgütünün ekonomik boyutu da göz önüne alındığında, gelecekte ülkemizi bekleyen tehlikenin büyüklüğü endişe verici boyuttadır.
Kendine ve kadrolarına Türkiye ve Dünyayı kurtarma misyonu biçmesi, buna inanmaları; bunun dışında Allahın peygamber’in, Meleklerin kendilerini destekledikleri iddia ve saplantısı içinde bulunması, kendilerinin “ Allah’ın Ordusu” olduğuna, kurtuluşun cemaate tabi olmakla ve ışık evlerinde yetişmekle mümkün olacağına inanması, Türkiye’yi nasıl bir tehlike ve karmaşanın, nasıl bir çılgınlığın beklediğinin somut işaretleridir.
Hocaefendilerin tümünü ‘masum’ sayalım: A.B.D’de ikametin yasayla belirlenmiş katı koşulları bulunmaktadır hiç kimse yasal olarak, resmi başvuru yapmaksızın ve de gerekçesini belgelemeksizin –defactor statüsü hariç- bu ülkede altı aydan uzun bir süre kalamaz. Kaldı ki bu hoca efendilerin en ünlüsü, Haziran 1999’da Show TV’de Reha Muhtar’a yaptığı bir saati aşan açıklamada, 14 gün sonra Türkiye’ye döneceğini taahhüt etmiştir. Tabiki hem de kamuoyuna yapılan bu taahhüt sahibi tarafından bugüne kadar hala yerine getirilmiş değildir. hocaefendilerin tümünün yeşil karta sahip olmaları teknik açıdan olanaksız, çünkü yasal koşullar uymamaktadır. Bu ülkede yaşayanlar, sıradan insanlar için lotarya şansı (!) dışında yeşil kart almanın zorluğunu ve formalitelerini çok iyi bilmektedirler. Gerçekte, ABD’de derin devlet koruması altındaki Hocaefendilerin, “kaç” komutunu aldıkları andan itibaren CIA “İltica ve Taraf Değiştirme Departmanı” nın acil planına dahil olarak kendilerine tanıdığı kolaylıklardan yararlandıkları bilinmektedir. Bu arada, Merve Kavakçı gibi ABD vatandaşlığına alınmışlarsa o başka. O zaman her şey apaçık ortada olacağı için bu irdelemenin ayrıca bir anlamı kalmaz. Bu arada, ABD Büyükelçiliği ve Konsoloslukları, hocaefendilerini ziyaret amacıyla cemaatten usulüne uygun gönderilen tüm ziyaretçilerin vize problemini -10 yıllık vize vererek- çözümlemektedir.
Fethullahçı yapılanma, CIA’nın öngördüğü tarikat (sözde sivil toplum cemaati) modeline tıpatıp uymaktadır. Modelin amacı, tarikatları, birer sivil toplum örgütü (NGO) olarak yeniden yapılandırmak; küreselleşme sürecinde mevcut düzene karşı çatışma görünümünü yaratmadan uysallaştırmak…
Bizzat kendi yandaşlarının açıklamalarına göre, hocaefendileri, yakın zaman öncesine kadar Türk devletinin istihbarat örgütüne ajanlık yapmaktaydı; bir başka ifadeyle gerekli ve önemli bulduğu sakıncasız bilgileri –sırf gizli ilişkilerin ve amacın örtülmesine yönelik olarak- Türk ilgili makamlarına iletmekteydi. CIA ile bağlantının gelişmesinden sonra bu tür enformasyon hizmeti, statüsü içinde bir süre daha iletti. CIA bağlantısı, fethullahçıların ve de hocaefendilerinin yerinde yani kendi vatanlarında taraf değiştirmeleri sonucuna yol açtı; ta ki bu çarpık ilişkiyi Türk Silahlı Kuvvetleri ve MİT fark edinceye kadar kamuoyu onları 2barışın, hoşgörünün, uzlaşmanın’ simgesi olarak tanımaya devam etti…
Fethullahçıların Üniversitelerdeki kadrolaşma hareketi, Yüksek öğretim Kurulu’nun kurulmasıyla birlikte ivme kazanmıştır. Geleceğin mürit akademisyenlerini yetiştirme programı doğrultusunda, onbinin üzerinde müridini Y.Ö.K ve M.E. B kontenjanlarından A.B.D, İngiltere, Fransa gibi ülkelere gönderen fethullahçılar, şimdilerde iki önemli avantaja sahip olmuşlardır: Eğitimini tamamlayarak Türkiye’ye dönenler, akademisyen olarak, mevcut Fethullahçı kadroları daha da güçlendirirken; yurtdışında kalmak isteyenler de, iş bularak kaldıkları ülkelerde mevcut cemaati takviye etmişlerdir.
Fethullahçıların tanıtım ve propaganda amaçlı kullandıkları sitelerden neredeyse tamamı, yurtdışındaki adreslerden yayınlarını sürdürmektedir.Fethullahçı istihbaratçıların, “hasım”larına karşı kullandıkları en etkin internet sitesi, CIA’ın teknik, propaganda ve benzeri lojistik desteğiyle yayınını sürdüren ve bu sayede internet dünyasında “ en çok ziyaret edilen” siteler arasında gösterilen Mehmet Eymür’ün sitesidir.(www.atin.org)
Fethullahçıların “hasım” kategorisinde değerlendirdiği Türk Silahlı Kuvvetleri de, karşı propaganda faaliyetlerinden nasibini almaktadır.Örneğin, kamuoyu anketlerine göre “en güvenilir” kamu kurumu ve kuruluşları içinde başta gelen Türk Silahlı Kuvvetleri’nin bu imajını gölgelemek, kamuoyu nezdinde itibar kaybı sağlamak, bir başka ifadeyle zan ve töhmet altında bırakmak amacıyla kurulan sitenin adresi şudur: www.yolsuzluk.com. Bu sitedeki linkler arasında yer alan sitelere bakınca, ilginç ittifaklar ve müttefikler olduğunu göreceksiniz.Tohuma kaçmış dinozor cinsinden Kemalist siteler bir şey diyeceğimiz yok.Ama linkler kısmının ilk başında http://www.kurtuluscephesi.com isimli terör örgütünün sitesi yer alıyor.Terör örgütünün sitesinde ise Lenin, Trokiç vs. gibi komünist liderlerin hayat ve görüşlerine link veriliyor.
DEĞİRMENİN SUYU WASHINGTON’DAN
Fethullah Gülenin bugün hükmettiği güç, Genelkurmay Başkanlığı tarafından 1998 basında hazırlanan bir raporda söyle sıralanmaktadır: “Yurtiçinde, 85 vakıf, 18 dernek, 89 özel okul, 207 şirket, 373 dershane, yaklaşık 500 öğrenci yurdu ve biri İngilizce yayınlanan 14 dergi, 15 ülkede yayınlanan 300 bin tirajlı Zaman gazetesi, ulusal düzeyde yayın yapan 2 radyo ve uluslararası yayın yapan Samanyolu televizyonu; Yurtdışında, 6 üniversite ve yüksekokul, 236 lise, 2 ilkokul, 8 dil ve bilgisayar merkezi, 6 üniversiteye hazırlık kursu ve 21 öğrenci yurdu olmak üzere toplam 279 eğitim kurulusu” bulunmaktadır.
Gülenin müritlerinin sahip olduğu 300e yakin şirketle 600 trilyon liraya hükmettiği hesaplanıyor. Yurtdışındaki okullarının yıllık gideri ise, Fethullahçılar tarafından 1.5 milyar dolar olduğu açıklandı. 1986 yılında, Özal tarafından gıyabi tutululuktan kurtarılan Gülenin 12 yılda bu kadar büyük bir güce ulaşmasının izahı da uluslararası bağlantısıdır.
AMERİKA’YLA ENTEGRASYONA KATTİYEN KARŞI DEĞİL
Fethullah Gülen, ne zaman başı sıkışmışsa ABDye kaçmıştır. 28 Şubat’ta da ABDye uçmuştu. Ankara DGM Bassavciliginin hakkında soruşturma başlatacağını öğrenince de hastalık bahanesiyle Amerikaya gitti. Simdi hakkında kırmızı bülten hazırlanıyor.
Esasen Gülen, ABDyle ilişkilerini gizlemeye gerek görmüyor. Aksine bu ilişkiyi güçlülüğünün bir kanıtı olarak kullanıyor. Kendi tarikatına ait Zaman gazetesinin 4 Eylül 1997 tarihli sayısında Bati ile ilişkiler hakkında su değerlendirmeleri yapıyor:
“Bu manada inanmış bir insanin Bati karsısında, Batı’yla entegrasyon karsısında, Amerikayla entegrasyon karsisinda olması katiyen düşünülemez.”
MOON TARIKAT’I VE FETHULLAH GULEN
Dinlerarasi Diyalog, Fethullah Gülenin CIA ile ilişkilerini sürdürmede kullandığı örtünün adi. Ama bu örtüyü bile kendisi icat etmiş değildir.
1950′lerden itibaren dünyanın efendiliğine soyunan ABD, kıtalararası imparatoruglunu sürdürmek için, her kıtasal din içinde kendisine bağlı bir tarikat örgütledi. Bu tarikatların hepsinin söylemi de ayni: Dinlerarasi diyalog.
CIA denetiminde yürütülen bu faaliyetin ilk basarili örneği Moon tarikatıdır. 1951de Koreyi işgal eden ABD, Güney Koreyi sömürgeleştirirken, sömürgeleştirmenin aracı olarak bir de Hıristiyan tarikatı kurdu. CIAnin misyonerleri, bu tarikatı kullanarak Güney Kore nüfusunun yüzde 40ini, Budistlikten vazgeçirip Hıristiyan yaptılar. Moon, iste bu tarikatın adidir. Resmi adıyla söylersek; Birleştirme Kilisesi.
CiA, Moon tarikatını kullanarak Dünya Anti Komünist Ligini örgütledi. Türkiyede Komünizmle Mücadele Dernekleri, Dünya Anti Komünist Liginin uzantıları olarak kuruldu.
www.istiklalmahkemesi.com
candost32
candost32

Mesaj Sayısı : 287
Yaş : 38
Kayıt tarihi : 21/12/08

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

NURCULARI TANIMLAMAK,KULLANDIKLARI ŞİFRELERİ VE UZAK DURMAK Empty NURCU GERİCİLERİ TANIMLAMAK,KULLANDIKLARI ŞİFRELERİ VE UZAK DURMAK

Mesaj tarafından candost32 Çarş. Ara. 02, 2009 5:53 pm

İşte o Kitap!
Yazan: vatanhainleri Ağustos 15, 2007
MEB, kendi bastırdığı ve Komisyon üyesi Melek Ay, Risalet Bülbül, Rabiye Ersayar tarafından yazılmış olan “İlköğretim Matematik 1″ ders kitabında bile Gazi Mustafa Kemâl ******’ü çocuklarımızın beynine böyle kazımaya çalışıyor!
Geçtiğimiz günlerde Cumhuriyet yazarlarından Işık Kansu tarafından gündeme taşınan 1. Sınıf Matematik kitabında ******’ün ölüm günü, sanki bir kutlama tarihi gibi verilerek okumayı yazmayı yeni öğrenen çocukların beyinleri resimler aracılığıyla yıkanılıyor.
Işık Kansu’nun dediği gibi, “Bu ne derin bir kin ve sinsi bir hınçtır ki; ******’ü ve onun simgelediği tüm değerleri küçücük çocuklara bile düşman belletir!”
Bu kitabı hazırlayan komisyon, Matematik kitabına bilinçli olarak seçtikleri resimlerle okuma yazmayı bilmediğinden ötürü resimler yolu ile kavramları öğrenen çocuklarımızı bile kullanmaktan çekinmemektedir…
BİR VİRGÜLÜN ÖNEMİ:

Yeni okuma-yazma öğretilen çocuklarımıza, Türkçe Dilbilgisi kurallarına uyma kaygısı taşımayan kitapta konu kahramanı Kıvanç’ın Kutlu’ya yazdığı mektup masanın üzerine konulmuş. Mektup, yazım kurallarına göre “Arkadaşım Kutlu , 10 Kasım’da geliyorum, Kıvanç” olması gerekirken, “Arkadaşım Kutlu 10 Kasım’da geliyorum, Kıvanç” olarak yazılmış. Tek bir virgülle anlamı değişen cümlede “Kutlu 10 Kasım” denilmiş oluyor. MEB’nın ve kitap komisyon üyelerinin özensizliği denip geçilemeyecek kadar önemli maddi hatalarla kitaba yerleştirilmiş resimlerle verilen mesaj desteklenmiş oluyor.
İşte kitapta sözü edilen 82. sayfa ve halaylar eşliğinde, “kıvanç ve kutlu” kelimeleri ile birlikte anlatılan 10 Kasım tarihi!

Kaynak: Heddam.com
Türbanı Tartışmak ve Tarihi Hatırlamak…
Yazan: vatanhainleri Nisan 26, 2008
Bugün Vatan Gazetesinin internet sitesini açtım ki, her tarafta türbanla ilgili haberler var:
+Türbanlı sayısı 4 kat arttı
http://w9.gazetevatan.com/haberdetay.asp?tarih=03.12.2007&Newsid=149957&Categoryid=1
+Erdoğan’dan türban telefonu
http://w9.gazetevatan.com/haberdetay.asp?tarih=03.12.2007&Newsid=149996&Categoryid=1
+ Kırmızı başlıklı kız nasıl kırmızı türbanlı kız oldu?
http://www9.gazetevatan.com/haberdetay.asp?tarih=15.05.2006&Newsid=150000&Categoryid=1
+ Fethullah Hoca’dan başörtüsü yorumu
http://w9.gazetevatan.com/haberdetay.asp?tarih=03.12.2007&Newsid=149990&Categoryid=1
+ YÖK’ten Gül’e ‘kara çarşaf’ yanıtı
http://w9.gazetevatan.com/haberdetay.asp?tarih=03.12.2007&Newsid=149987&Categoryid=1
İşte Türkiye’nin “en önemli konusu: türban” ne de çok tartışılıyor…
Sanki 70 milyonluk yurdum insanının cebinde geçinebileceği iyi bir maaş, evinde yiyebileceği sıcak bir aş (Sıcak bir evi olduğu varsayılırsa tabi) her şey güllük gülistanlık biz hala yüz yıllar önceki konuları tartışıyoruz!!!
Madem konu türbandan açıldı, ben de siz değerli okuyanlarıma türbanın tarihini ve nasıl bir sorun olarak ileri sürüldüğünü anlatmaya çalışayım!
Not: Türban kelimesi Fransızcadan türemiş bir kelimedir. Arapça değildir!!!
O kadar Kur’an ve diğer dinlerin kitaplarını okumama rağmen kadınlarımızın “türban” ile kapanması gerektiğini yazan bir ayete rastlayamadım. İşin komik tarafı işte burda yazıyor diyen bir islamcı ile de karşılaşmadım. Yani “türban”ın bir dini simge olduğunu tartışmaya açmıyorum bile. Çünkü türbanın ortaya çıkış tarihi 1960′lı yıllara denk gelir.

Şule Yüksel Şenler 1938 doğumlu. Yani bugün 69 yaşında. Şenler siyasette ve toplum yaşamında İslama çok bağlı kadının da yeri olduğunu ileri sürerek yurt gezilerine çıktı. Pek çok ilde tesettür konusunda konferanslar verdi. O dönemin dinci bazı gazeteleri de Şenler’i bayrak yaparak arkasında durdu.
1971 yılında Şenler, dönemin Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay’a bir mektup yazdı. İslama çağrı niteliğindeki bu mektupta Cumhurbaşkanı’na hakaret olduğu gerekçesiyle hakkında dava açıldı ve Şenler hapse girdi. 3 ay cezaevinde kaldı.
Bugün gazetesinde 1967-71′de köşeyazarı idi. Seher Vakti dergisi başyazarı oldu. 1980′den sonra Zaman ve Milli Gazete’de yazdı.
Türbanın yayılması ile ilgili çalışmaların en yoğun yaşandığı yıllar 1968- 1969 yıllarıdır. Şule Şenler ve Mehmet Şevket Eygi karış karış Anadolu’yu gezerek kadınları türbanla tanıştırdılar.
Mehmet Şevket Eygi denen yobazı daha başka makalelerim de sizlere anlatacağım…
Biz dönelim türbana!
Bir aralar Merve Kavakçı vardı hatırlar mısınız?
Hatırlamayadıysanız ben hatırlatayım:
Merve Kavakçı, Refah Partisi’nden Milletvekili olunca meclise türbanla gelen bayan milletvekilimiz… Merve Kavakçı ayrıca geçmişte RP’nin CIA ile ilişkilerini yürüten Abdullah Gül’ün de yardımcısıydı.
Parlementoya Nazlı Ilıcak ile beraber girdi…

buraya da görüntülerini koyalım:
https://www.youtube.com/v/ZK_3Lb4UOpk
Buraya da Tayyip Erdoğan’ın bir zamanlar diz çöktüğü gibi kendisinin de kimler önünde diz çöktüğünün kanıtını koyalım:

Bu arada “türban siyasi bir simge değil” diyenlere cevabı “Bülent Arınç”ın kendi ağzından verelim:
“Kavakçı elbette ki siyasal simge olarak türban takıyor.” (26 Haziran 1999 Hürriyet)
Amerikadaki komşuları ise Merve Kavakçının Türkiye’ye hizmet edemez deyişini burada okuyabilirsiniz:
http://webarsiv.hurriyet.com.tr/1999/05/06/114367.asp
Bu arada Süleyman DEmirel Merve Kavakçı’nın dış ülkelerle olan irtibatından haberda olduğunu ve kendisinin bir provakatör olduğunu canlı yayında anlatıyor:
http://webarsiv.hurriyet.com.tr/1999/05/04/113991.asp
Araştırdıkça neler çıkacak daha dersiniz?
Merve Kavakçı’nın Amerikan vatandaşı olduğunu da ekleyelim ve tabi ki de kanıtlayalım:
http://www.milliyet.com.tr/1999/10/23/siyaset/siy02.html
Tabi ki siyasal islamcıların hep bir ağızdan kullandığı mazlum rolünü merve kavakçı şu şekilde özetliyor:
“ben mazlum halkın temsilcisi olarak geldim Millet Meclisine”
Eee ama neden mazlum halkın temsilcisi Amerikan vatandaşı çıkıyor?
Siyasal islamcıların kimlere ve hangi odaklara hizmet ettiği çok iyi bir şekilde anlaşılmaktadır.
CIA bağlantılı bı sahtekarlar ülkemizi birkaç parçaya ayırmak istemektedirler.
Son olarak kavakçı’nın ailesinin ne olduğunu gösterelim. Hangi örgütlerle bağlantıları var dersiniz kavakçı ailesinin:
http://www.milliyet.com.tr/1999/05/04/siyaset/siy00a.html
Ayrıca Milliyet gazetesinin 4 Mayıs 1999 tarihli “Bol Soruşturmalı Bir Aile” adlı haberi okumanızı tavsiye ederim…
Küçük bir not daha size: “Simit satan adama simitçi dendiği gibi, İslamı satan adama da İslamcı denir”
Saygılar…
Karşı Devrim Kronolojisi
4 Şubat 1949: İki “meczup” Meclis’te ezan okuyor.
15 Şubat 1949: İlkokullarda isteğe bağlı olarak din dersleri okutulmaya başlanması öneriliyor.
1 Mart 1950: CHP hükümeti, Tekke ve Türbelerin Kapatılmasına Dair 677 sayılı yasayı yürürlükten kaldırıyor. Türk büyüklerine ait olanlar ve sanatsal değer taşıyanlar Milli Eğitim Bakanlığınca(!) halka açıldı. Açılan türbe sayısı ilk aşamada 19 idi.
12 Nisan 1950: Mareşal Fevzi Çakmak için düzenlenen cenaze töreninde gericiler dini siyasete alet ederek gövde gösterisi yapıyor.
29 Mayıs 1950: Başbakan Menderes, sadece
“Millete mal olmuş inkılaplarımızı saklı tutacağız”
diyerek irticaya ilk işareti veriyor.
16 Haziran 1950: Ezanın Arapça okunması yasağı kaldırılıyor.
5 Temmuz 1950: Radyoda dini program yayınlama yasağı kaldırılıyor.
21 Ekim 1950: Milli Eğitim Bakanlığı, okullarda din derslerinin zorunlu olmasına karar veriyor.
3 Aralık 1950: Arap harfleriyle tedrisat yapmak için gizli ya da aleni dershane açanlar hakkında 23 Eylül 1931 günlü, 12073 sayılı kararnamedeki yasaklama kaldırılıyor. Böylece Kuran kursu ve imam hatip okullarına yeşil ışık yakılıyor.
1953: Köy Enstitüleri, İlköğretmen Okulları’na dönüştürüldü.
1953: Yasa değişikliği ile “siyasi yayın ya da beyanlarda bulunmak, öğretim üyeliğinden çıkarılmaya neden olan bir suç” sayılmaya başladı.
1954: 25 yılını dolduran öğretim üyelerinin emekliye ayrılmasını sağlayan yasa ile öğretim görevlilerini bakanlık emrine alan ya da görevden uzaklaştırmayı sağlayan yasa çıkarıldı.
1955’te Başbakan Menderes, DP Meclis grubunda arkadaşlarına şöyle sesleniyor:
“Siz öyle güçlüsünüz ki, şu anda isterseniz Anayasa’yı bile değiştirebilir, hilafeti bile getirebilirsiniz.”
Menderes, 1956’da Konya’da halka hitap ederken “ortaokullara din dersleri konulacağını” açıklıyor.
13 Eylül 1956: Ortaokul ders programlarına seçmeli din dersleri konuyor.
Başbakan Menderes, 1957’de Ödemiş’te halka yaptığı konuşmasını bir kasaba imamı gibi bitiriyor:
“Allah, münafıkların şerrinden hepimizi korusun.” Genel seçimler yaklaşınca hızını alamıyor ve seçmene şu vaatlerde bulunuyor: “İstanbul’u ikinci bir Mekke, Eyüp Sultan Camii’ni de ikinci bir kâbe yapacağız.”
14 Şubat 1957: Başbakan Menderes, Ankara’da Kocatepe Camii’nin yapımı için Cami Yaptırma Derneği’ne 100.000 TL bağış yapıyor.
19 Mayıs 1957: Kayseri’de halka yaptığı açıklama Menderes,
“DP’nin iktidarda olduğu yedi yıl içinde yeni 15.000 cami inşa edildiğini ve başta Süleymaniye olmak üzere 86 caminin onarıldığını, Süleymaniye’nin 500’üncü yıl dönümünü kutlamak için Müslümanların İstanbul’a davet edileceğini”
söylüyor.
1957 – 1958: Liselere seçmeli din dersi kondu.
1959: Din dersleri öğretmeni yetiştirmek için Yüksek İslam Enstitüsü açıldı.
26 Haziran 1965: Milli Eğitim bakanı Cihat Bilgehan, “İmam hatip okullarını bitirenlerin, ilkokul öğretmeni olabileceklerinin” müjdesini veriyor.
15 Nisan 1966: ****** büst ve heykellerine karşı gericilerin saldırıları sürüyor.
31 Mayıs 1966: Demirel, Kayseri’de halka yaptığı konuşma hedef saptırarak şunları söylüyor: “Bugün Türkiye’de gericiliğin yaşamasına uygun koşullar artık bulunmamaktadır.”
17 Mayıs 1967: İmam hatip okullarını bitirenlere üniversitelere girme hakkı tanınıyor.
20 Ağustos 1967: İzmir’de İslam Enstitüsü’nün temelleri Başbakan Süleyman Demirel tarafından atılıyor.
Aralık 1967: Meclis’te iftar yemekleri verilmeye başlanıyor.
21 Şubat 1968: Milli Eğitim Bakanı İlhami Ertem,
“Hükümetimizin amacı her ilde bir imam hatip okulu açmaktır”
diyor.
19 Şubat 1969: Mehmet Şevki Eygi adlı emperyalizm fedaisi ABD’nin 6. Filosu’nu protesto eden yurtsever gençler üzerine
“ABD bizim kâbemiz, cihada hazır olun”
sloganları ile dincileri saldırtıp o günün tarihlere “Kanlı Pazar” olarak geçmesini sağlamıştır.
1 Ekim 1969: Seçimlere bir gün kala Adalet Partisi’nin kır atlı kuran dağıttığı haberleri basına yansıyor.
26 Ocak 1974: Milli Selamet Partisi genel seçimlerden 48 milletvekili ile çıkıyor.
1974 – 1977: Din kültürü ve ahlak dersi zorunlu kılındı.
1975-1976: Bir yıl içinde 70 imam hatip okulu açılıyor.
1976-1977: Bir yıl içinde 77 imam hatip okulu daha açılıyor.
1977-1978: Açılan bu imam hatipler yetmemiş olacak ki bir yıl içinde 86 tane daha açılıyor. Bu üç yıl boyunca Başbakanlık koltuğunda Süleyman Demirel oturuyor.
Kahramanmaraş’ta 21-25 Aralık 1978 tarihleri arasında meydana gelen olaylarda resmi açıklamalara göre 111 kişi yaşamını yitirmiş, yüzlerce kişi de yaralanmıştı…. Sol parti ve dernek binaları ateşe verilmiş, Müslümanlar cihada çağrılarak duvarlara “Allah için savaşa, Müslüman Türkiye” sloganları yazılmıştı. Buna karşın Süleyman Demirel, şunları söylemişti:
“Bana sağcılar, milliyetçiler cinayet işliyor dedirtemezsiniz”
12 Haziran 1979: MSP Genel Başkanı Necmettin Erbakan şunları söylüyor:
“Hafta tatili Cuma günü olmalı. Nikâhı müftüler kıymalı. Mekteplere Kuran dersi koymalı. Bu milletin mektep kitapları niye Allah adıyla başlamıyor?”
4 Temmuz 1980: Çorum Katliamı gerçekleştiriliyor. 58 kişi katledilirken başbakan Demirel “Çorum’u bırakın Fatsa’ya bakın!” diyerek “solun kalesi” diye anılan Fatsa’yı hedef gösteriyordu.
22 Temmuz 1980: Kemal Türker’in öldürülmesi.
7 Eylül 1980: MSP’nin Konya’da düzenlediği mitingte yobazlar tarafından şu sloganlar atılıyordu:
“Dinsiz devlet yıkılacak elbet… Şeriat gelecek… Laiklik dinsizliktir… Anayasa Kuran… Ya şeriat ya ölüm… Cihada hazırız…”
Ve 12 Eylül 1980: Amerika’nın fedailiğine soyunan, Amerikalıların “bizim çocuklar” dedikleri generaller tarafından darbe yapılarak tüm siyasi parti ve dernekler kapatıldı. Demokrasi güçlerine karşı topyekün bir seferberlik başlatıldı. Dizginlerini koparan zor, zulüm ve işkence doruğa çıktı. Ülkenin aydınlanmacı biriki üzerinden silindir gibi geçildi. Bu satırların yazarı bile bundan payını alarak 92 gün işkence gördü.
Ulusal birlik yerine dinsel birliği öne süren, ulus yerine ümmet anlayışını ön plana çıkaran, günlük konuşmalarını bile dinsel motiflerle süsleyen gerici 12 Eylül’ün darbesinin mimarı Kenan Evren, 10 Ağustos 1981 tarihinde Çanakkale’de yaptığı konuşmada
“Muhterem din adamlarının elini öpeceğiz”
diyordu.[1]
“Gerçekte,” der Machiavelli, “hiçbir ülkede olağandışı bir yasacı yoktur ki, Tanrı’ya başvurmuş olmasın; yoksa koyduğu yasaları kimse kabul etmezdi. Gerçekte bilge kişinin bildiği birçok yararlı bilgi vardır. Fakat aynı bilgilerde, başkalarını inandıracak ölçüde açık bir takım nedenler yoktur.”[2]
Darbe rejimi, 2842 sayılı yasayı 16.6.1983 tarihinde yürürlüğe koyarak bu yasanın 10. Maddesiyle İmam Hatip Lisesi mezunlarının yükseköğretim kurumlarına girmelerini sağladı. Bununla da yetinmeyerek, 1983 yılında 1739 sayılı yasanın 31. maddesinde yaptığı değişiklikle, cami imamı olarak yetişenlerin okullarda öğretmen olmalarına yasal dayanak hazırlandı.
12 Eylül’de gerçekleştirilen Amerikancı darbeden sonra İsmet İnönü’nün oğlu veto edilerek seçimlere katılması engellenirken Nakşibendi tarikatının üyesi olan Turgut Özal’ın Çankaya’ya kadar tırmanması sağlandı. Nitekim Özal’ın, “12 Eylül olmasaydı iktidara gelemezdik” biçimindeki açıklaması 14.8.1987 tarihinde basına yansıdı.
Mart 1987: Demirel, Öğretim Birliği Yasası’nın bir devrim yasası olduğunu ve değiştirilmesinin olanaksız olduğunu gözardı ederek şunları söylemiştir:
“Siyasetin emrinde din değil, başka hakların kullanılmasına yaptığı gibi, siyaset dine hizmet edecek. Bunda yadırganacak bir şey yok.
…Tevhidi Tedrisat Kanunu bir semavi kitap değildir. Şayet Kuran kursları ve din eğitimi bu kanuna ters düşüyorsa, yanlış olan din eğitimi değildir. Tevhidi Tedrisat Kanunu’dur.
…Laiklik çiğneniyor diye yapılan tartışmalar, bir yerde din ve vicdan hürriyetinin kullanılmasını baskı altına almaktır.”[3]
1989: TCK’nın Türkiye’de din devleti kurulmasını suç sayan 163. maddesi kaldırıldı. Bu maddenin kaldırılmasına karşı çıkan aydınlar birer birer öldürülmeye başlandı.
28 Aralık 1989: Üniversitelerde türban serbest bırakıldı.
31 Ocak 1990: Prof. Dr. Muammer Aksoy’un öldürülmesi.
7 Mart 1990: Çetin Emeç’in öldürülmesi.
4 Eylül 1990: Turan Dursun’un öldürülmesi.
6 Ekim 1990: Prof. Dr. Bahriye Üçok’un öldürülmesi.
24 Ocak 1993: Uğur Mumcu, “İmam-Subay” başlıklı yazısından iki gün sonra bir suikasta kurban gitti.
2 Temmuz 1993: Sıvas’ta her yıl geleneksel olarak düzenlenen Pir sultan Abdal Kültür Etkinlikleri’nin 3. gününde, Müslümanlar ortalığı kana buladı. Ülkemizin yetiştirdiği en değerli aydın, düşünür, bilim adamı, sanatçı ve edebiyatçılardan 37 kişi diri diri yakıldı. Çoğu çevre illerden gelerek Madımak Oteli’ni ateşe verenlerin attığı ortak sloganları şunlardı:
“Zafer İslam’ın… Cuumhuriyet Sıvas’ta kuruldu, Sıvas’ta yıkılacak!.. Şeriat gelecek zulüm bitecek… Kahrolsun laiklik…”
27 Mart 1994: yerel seçimlerle RP’nin yükseliş ivmesi devam etti. 22 ildeki belediyelerin, Anara ve İstanbul’daki anakent belediyelerinin tüm olanakları RP’nin eline geçti. Bunlar, iktidar yolunda önemli kilometre taşları olacaktı. Erbakan,
“Refah iktidara gelerek. Sorun ne? Geçiş dönemi sert mi olacak, yumuşak mı? Kanlı mı olacak? Kansız mı? 60 milyon buna karar verecek”
diyordu.
5 Nisan 1994 tarihli kararlarını ilan ederken “son sosyalist devleti de yıktık” sözleriyle Kemalizmin sosyal devlet alanında sağladığı cılız da olsa kazanımları kastediyordu.
10 KAsım 1994: Anıtkabir’de ******’e çirkin bir saldırı yapıldı. Saldırgan,
“Taşlara, kemiklere secde etmeyin. Taşlar sizi kurtaramaz. Kur’ana davet ediyorum.”
diye slogan attı.
11 Ocak 1995: Onat Kutlar’ın öldürülmesi.
9 Ocak 1996: Metin Göktepe’nin öldürülmesi.
1997: Refah Partili Sincan Belediye Başkanı Bekir Yıldız,
“Laiklere şeriat enjekte edilecek”
diyordu.
1997: Şevket Yılmaz ,
“Allah’ın size soracağı soru şöyle: Küfür düzeninde İslam Devleti olsun diye niye çalışmadın?”
Hasan Hüseyin Ceylan,
“Bu vatan bizimdir, rejim bizim değildir kardeşlerim. Rejim ve Kemalizm başkalarınındır. Türkiye yıkılacak beyler!”
Kayseri Belediye Başkanı Şükrü Karatepe,
“Bu törenlere için kan ağlayarak katılıyorum. Bu düzen değişmeli. Bekledik, biraz daha bekleyeceğiz. Gün ola harman ola. Müslümanlar içlerindeki hırsı, kini eksik etmesin.”
Şanlıurfa Belediye Başkanı Çelik,
“Ben kan dökülmesini istiyorum. Demokrasi böyle gelecek, fıstık gibi olacak.”
diyorlardı.
Ve Nihayet Şubat 1997…
Özal’ın halefi olan Başabakan Necmettin Erbakan, Başbakanlık Konutun’da verdiği iftar yemeğine Türkiye’nin en ünlü din baronlarını davet ederek, toplumsal gerilimi tırmandırdı.
Laiklikliğin tanımı bile değiştirilerek, “laiklik, din özgürlüğüdür”; “din ise birleştirici ve lâzımdır” denilmeye başlandı.
Eğitim yoluyla bu ülkede,
“iktidar olursak, içkinin içilip içilmeyeceğini referanduma götürürüz”
diyen Tayyip Erdoğan gibi şeriat özlemcisi kafalar yetiştirildi. Bu kafa sahipleri, iktidar olup cesaret ettikleri taktirde çarşafı, Arap alfabesini, dört kadın ile evlenmeyi de referanduma götüreceklerinden, bir yandan uluslararası yeşil sermaye gücü, öte yandan da din istismarı yoluyla bunu topluma kabul ettirip uygulayacaklarından, artık hiç kuşkumuz kalmadı.
21 Ekim 1999: Prof. Dr. Ahmet Taner Kışlalı’nın öldürülmesi.
18 Aralık 2002: Prof Dr. Necib Hablemitoğlu’nun öldürülmesi.
Şimdi ise Sevr kapımızın eşiğinden sırıtıyor!
——————————————————————————–
[1]Çetin Yetkin, 12 Eylül’de İrtica, Ümit Yayıncılık, Birinci Baskı, Ankara 1994, s. 77.
[2] Discorsi sopra Tite Livio, lib I, cp, XI. Aktaran: J.J.Rousseau, Toplum Sözleşmesi, Öteki Yayınevi, Üçüncü Basım, Ankara Kasım 1999, s. 82.
[3] Köprü, Mart 1987.
candost32
candost32

Mesaj Sayısı : 287
Yaş : 38
Kayıt tarihi : 21/12/08

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

NURCULARI TANIMLAMAK,KULLANDIKLARI ŞİFRELERİ VE UZAK DURMAK Empty NURCU GERİCİLERİ TANIMLAMAK,KULLANDIKLARI ŞİFRELERİ VE UZAK DURMAK

Mesaj tarafından candost32 Çarş. Ara. 02, 2009 5:54 pm

Menemen Olayı – Bülent Arınç
Yazan: vatanhainleri Mart 20, 2007
KUBİLAY OLAYI
Manisa’da, Menemen’de ve daha bir çok yerde işgalcilere karşı bir örgütlenme içerisinde yer almayanlar, cumhuriyetin ilanından sonra “din elden gidiyor” söylemi ile Hüsnüyadis namlı, Manisa Mutasarrıf Nakşibendi tarikatı mensubu Giritli Hüsnü Bey’in kardeş çocuğu olan sözde Giritli mehdi Derviş Mehmet önderliğinde çoğu cahil insanlar bir araya geldiler…
Bu grup 23 Aralık 1930 günü Menemen’de yaptıkları isyan girişimi sırasında kendilerine engellemeye çalışan 43. Piyade Alayı’ndan Piyade Asteğmen Mustafa Fehmi Kubilay ile karşı karşıya geldiler. Kubilay ve beraberindeki askerler gruba uyarı ateş açtı. Fakat, “silahlarında manevra mermisi bulunduğundan dolayı etkili” olamadılar… Bunu fırsat bilen Giritli mehdi Derviş Mehmet ise, “bakın bana mermi işlemiyor” diyerek kendince kutsallık zırhına büründü. Olaylar sırasında ağır bir şekilde yaralanan Kubilay, yaralı olarak meydandaki hükümet binasına girmek istedi. Ama binanın giriş kapısı kapalı olduğu için giremedi… Bu nedenle, hükümet binasının hemen yanındaki Kazez Camii bahçesine yöneldi. Giritli mehdi Derviş Mehmet, Giritli Şamdan Mehmet ile birlikte Kazez Camii bahçesinde bitkin bir vaziyette bulunan Kubilay’ın başını bağ testeresi ile canlı canlı gövdesinden ayırdılar. Sonrada, asteğmen Kubilay’ın başını yeşil bir bayrağın tepesine takarak Menemen sokaklarında dolaştırmaya başladılar. Bu sırada, kendilerine müdahale eden Şevki ve Hasan adlı kahraman iki bekçiyi de öldürdüler. Olay yerinde toplanan 250 – 300 kişilik ahali ise Kubilay’ın şehit edilmesi esnasında olaylara hissiz ve seyirci kaldı. Hatta bir kısmı, olayı tasvip edercesine alkış tuttu. O sırada sözde mehdi Giritli Derviş Mehmet, Yüzbaşı Fahri’ye “ben mehdiyim, şeriatı ilan ediyorum. Bana kimse mukavemet edemez. Karşımdan çekil!” dedi…
Sonunda isyan bastırıldı. Kurşun işlemeyen sözde Giritli mehdi Derviş Mehmet’e ateş açıldı. Ve bu ateş esnasında Kubilay’ı şehit eden sözde Giritli mehdi Derviş Mehmet ile birlikte Giritli Sütçü Mehmet ve Giritli Şamdan Mehmet öldürüldü. Aralarında önceden Şeyh Sükuti’nin Menemen belediye başkanlığı yaptığı sırada yönetimde birlikte olduğu bilinen Hayımoğlu Yahudi Jozef, Erbilli Şeyh Esad’ın oğlu Mehmet Ali ve 37 kişinin idamına karar verildi. Nakşibendi Şeyhi Esad Efendi ise ilerlemiş yaşından dolayı 24 yıla hapis oldu. Fakat tutuklu bulunduğu sırada hastalığından dolayı öldü. Şeyh Esat ve tarikatının amacı Cumhuriyet kayıtlarına, “Hükümeti yıkmak, ATATÜRK ilke ve inkılaplarına aykırı olarak saltanat ve şeriatı getirmek, tekke ve zaviyeleri açmak, şapkayı yasaklayıp yeniden fesin kullanılmasını” sağlamak olarak geçti. Menemen olayının hazırlayıcılarından olan Nakşibendi tarikatı lideri Şeyh Esat’ın yurt dışı bağlantısı ile ilgili olarak Askeri Mahkeme Başkanı General Mustafa MUĞLALI, verdiği beyanatta (Cumhuriyet Gazetesi; 01 Şubat 1931 Tarihli nüshası), “Şeyh Esat, hilafet komitesiyle alakasına dair bir itirafname hazırlıyordu. Bu münasebetle İngiliz casusu Lavrens ile münasebette bulunduğunu da doğrulamaktaydı. Fakat, hastalığı bunu yazıp bitirmesine mani” olduğunu belirmiştir.
İşte size, “bir – iki sarhoş ve esrarkeşin gerçekleştirdiği olayların insafsızca inançlı bir kesime mal edilmek” istendi denilen Menemen isyanı. Bu isyanın gerçeklerini yıllar sonra Nedim ÇAKMAK’ın yazdığı “İşgal Günlerinin İşbirlikçileri Hüsnüyadis Hortladı” isimli kitabı (Kumsaati Yayınları [Kitabın 5. baskısı yayına hazırlanıyor!]) sayesinde öğrendik… Kitapta, Menemen isyanını Giritli Hüsnü Bey’in Türk Milletine ve Cumhuriyete karşı düşmanlığı sonucu Yunanistan’a gittikten sonra buradan idare ettiği yazılıydı!!!
Olayların tertipleyicileri ise Nakşibendi tarikatı lider Erbilli Şeyh Esat, işgal dönemin Manisa Valisi Giritli Hüsnüyadis (1922’de Yunanistan’a yerleşti ve Hristiyan oldu) ve onun kardeş çocuğu Giritli Derviş Mehmet, Menemen Belediye Başkanı Şeyh Sükuti ve akın akın Manisa’dan Menemene gelen diğerleri…

Hüsnüyadis namlı Manisa Mutasarrıfı, Nakşibendi tarikatı mensubu Menemen isyanının tertipleyicisi, Nakşibendi tarikatı lideri Erbilli Şeyh Esat ve Derviş Mehmet, işgal yıllarında yurdunu savunmak için çete kurmadı, işgal güçlerine karşı kurşun sıkmadı!… Fakat, genç Türkiye Cumhuriyeti’ne karşı çete kurarak, asker ve iki bekçisine kurşun sıkmakta ve kurşun sıktığı asteğmen Kubilay’ın başını bağ testeresi ile kesme konusunda hiç tereddüt etmedi.
“Menemen isyancısı Derviş Mehmet’in (Menemen-Sümbüller Köyü) ikinci eşinden torunu, babadan Girit Rum’u, anadan Mısırlı Arap olan zat şimdi Meclis başkanlığı yapan (Bülent ARINÇ) ın dedesidir…
Bu herifi tanımak isteyenlere kısa bir yazı...

Sunu öncelikle ve net olarak saptamaliyiz: Fethullah Gülen, bastan sona bir Amerikan operasyonudur. Yeni Dünya Düzeni'nin Türkiye'ye dayattigi mafya-Gladyo-tarikat sisteminin bir parçasidir. Gülen'in önemi, ABD'nin Yesil Kusak projesinde üstlendigi rolden kaynaklanmaktadir. Saidi Nursi müridligiyle Erzurum'dan yola çikan Gezici Vaiz Fethullah Gülen'i, New York-Vatikan-Kudüs hattina tasiyan sihirli güç, "büyük müttefikimiz"dir. Fethullah Gülen'i Ahlat'tan simdi bulundugu Pennsylvania'ya uçuran süpürgenin üzerinde, CIA tarafindan imal edilmistir.

AMERIKA'YI KARSIYA ALMADAN FETHULLAH SORUNU ÇÖZÜLEMEZ

Bir, Bugün hükümet koltugunda oturan Ecevit'in, Mesut Yilmaz'in ve Devlet Bahçeli'nin, Gülen olayina yaklasimlarini açiklayan gerçek budur. Onlarin Fethullah Gülen'le iliskileri, aslinda Amerika'yla iliskidir. Bunu bilerek hareket etmektedirler. İlkokulu disaridan bitirmis, vaaz verirken aglayip, bayilan, Cumhuriyet Devrimi ve ******'e kinle dolu, bu gezici vaizin el üstünde tutulmasinin açiklamasi budur.

İki, Fethullah olayini çözmek isteyenler, Amerika'yi karsilarina almak zorundadirlar.

DEGIRMENIN SUYU WASHINGTON'DAN

Fethulah Gülen'in bugün hükmettigi güç, Genelkurmay Baskanligi tarafindan 1998 basinda hazirlanan bir raporda söyle siralanmaktadir: "Yurtiçinde, 85 vakif, 18 dernek, 89 özel okul, 207 sirket, 373 dersane, yaklasik 500 ögrenci yurdu ve biri İngilizce yayinlanan 14 dergi, 15 ülkede yayinlanan 300 bin tirajli Zaman gazetesi, ulusal düzeyde yayin yapan 2 radyo ve uluslararasi yayin yapan Samanyolu televizyonu; Yurtdisinda, 6 üniversite ve yüksekokul, 236 lise, 2 ilkokul, 8 dil ve bilgisayar merkezi, 6 üniversiteye hazirlik kursu ve 21 ögrenci yurdu olmak üzere toplam 279 egitim kurulusu" bulunmaktadir.

Gülen'in müritlerinin sahip oldugu 300'e yakin sirketle 600 trilyon liraya hükmettigi hesaplaniyor. Yurtdisindaki okullarinin yillik gideri ise, Fethullahçilar tarafindan 1.5 milyar dolar oldugu açiklandi. 1986 yilinda, Özal tarafindan giyabi tutululuktan kurtarilan Gülen'in 12 yilda bu kadar büyük bir güce ulasmasinin izahi da uluslararasi baglantisidir.

AMERIKA'YLA ENTEGRASYONA KATTIYEN KARSI DEGIL

Fethullah Gülen, ne zaman basi sikismissa ABD'ye kaçmistir. 28 subat'ta da ABD'ye uçmustu. Ankara DGM Bassavciligi'nin hakkinda sorusturma baslatacagini ögrenince de hastalik bahanesiyle Amerika'ya gitti. simdi hakkinda kirmizi bülten hazirlaniyor.

Esasen Gülen, ABD'yle iliskilerini gizlemeye gerek görmüyor. Aksine bu iliskiyi güçlülügünün bir kaniti olarak kullaniyor. Kendi tarikatina ait Zaman gazetesinin 4 Eylül 1997 tarihli sayisinda Bati ile iliskiler hakkinda su degerlendirmeleri yapiyor:

"Bu manada inanmis bir insanin Bati karsisinda, Bati'yla entegrasyon karsisinda, Amerika'yla entegrasyon karsisinda olmasi katiyyen düsünülemez."

MOON TARIKATi VE FETHULLAH GULEN

Dinlerarasi Diyalog, Fethullah Gülen'in CiA ile iliskilerini sürdürmede kullandigi örtünün adi. Ama bu örtüyü bile kendisi icat etmis degildir.

1950'lerden itibaren dünyanin efendiligine soyunan ABD, kitalararasi imparatoruglunu sürdürmek için, her kitasal din içinde kendisine bagli bir tarikat örgütledi. Bu tarikatlarin hepsinin söylemi de ayni: Dinlerarasi diyalog.

CiA denetiminde yürütülen bu faaliyetin ilk basarili örnegi Moon tarikatidir. 1951'de Kore'yi isgal eden ABD, Güney Kore'yi sömürgelestirirken, sömürgelestirmenin araci olarak bir de Hiristiyan tarikati kurdu. CiA'nin misyonerleri, bu tarikati kullanarak Güney Kore nüfusunun yüzde 40'ini, Budistlikten vazgeçirip Hiristiyan yaptilar. Moon, iste bu tarikatin adidir. Resmi adiyla söylersek; Birlestirme Kilisesi.

CiA, Moon tarikatini kullanarak Dünya Anti Komünist Lig'ini örgütledi. Türkiye'de Komünizmle Mücadele Dernekleri, Dünya Anti Komünist Lig'inin uzantilari olarak kuruldu.

ISRAIL ILE ILISKININ AYIRT EDICILIGI

Moon tarikatinin, Latin Amerika'daki askeri diktötürlüklerle, İsrail üzerinden kurdugu uyusturucu ve terör bagi dikkat çekicidir. Bir baska dikkat çekici nokta Fethullah Gülen'in İsrail ile yakin iliskisidir. Körfez Savasi'nda, irak yönetiminin İsrail'e attigi Scud füzesi üzerine İstanbul'da verdigi vaaz ve döktügü göz yaslari ve ettigi beddualarin kaseti, İslamcilar tarafindan elden ele dolastiriliyor.

İsrail ile iliski, ABD açisindan kilit öneme sahip. Graham Fuller'in İslamci hareketi konu alan Kusatilanlar kitabinda, İslamci hareketlerin Bati ile entegrasyon için yapmasi gerekenlerin basinda İsrail ile iyi iliski geliyor.

Gülen'in İslamci kitleleri kendisinden sogutma tehlikesine karsin, Kudüs Bashahami ile kurdugu yakin iliski ve Fethullahçilarin İsadamlari dernegi olan İSHAD'in İsrail'le baglari iste bu politikanin geregi oluyor.

ABDULLAH ÇATLI ILE BIRLIKTE

Moon tarikati ile Fethullah Örgütü arasindaki bag, hedef benzerliginden ibaret degil. Aralarinda organik iliski var. Moon tarikatinin Türkiye halifesi eski CHP Genel Sekreterlerinden Kasim Gülek ile Fethullah Gülen'in dostlugu artik sir degil.

Gülen, 1992 yilinda ABD'ye gittiginde, Kasim Gülek'in Amerikan Ordusu'nda albay olarak görev yapan, daha sonra süpheli bir sekilde ölen baldizi Aylin Rodomisli (Adi Aylin romaninda anlatilan kisi) araciligiyla Pentagon ve CiA ile iliskiye geçtigini de bizzat kendisi anlatiyor. Kasim Gülek'in kizi Tayyibe Gülek, simdi DSP'den Adana milletvekili. Tayyibe Hanimi Fethullah Gülen'in Pentagon'la ilisisini kuran teyzesi yetistiriyor.

Moon tarikati ile Fethullah Gülen'i birlestiren bir diger isim; Abdullah Çatli. Çatli, 1981 yilinda Dünya Anti Komünist Ligi'nin toplantisina katiliyor. 1992'de Gülen'i ABD'de havaalaninda karsilayan da, Abdullah Çatli.

ULUSLARARASI OKULLAR NASIL KURULDU?

Diger cemaatler Kur'an kursu ve İmam Hatip Liseleri gibi dogrudan dini egitim kurumlarina önem verirken, Fethullah Gülen cemaati, Turgut Özal döneminde, yurt içinde Anadolu liseleri ve kolejler açmaya basladi. Sovyetler Birligi'nin çözülmesi üzerine Gülen örgütü uluslararasi okullar atagina geçti. Gülen'in öncelik verdigi ülkeler son derece dikkat çekici: Orta Asya, Kafkaslar, Balkanlar. Yani Amerika'nin ilgi alanindaki bölge ve ülkeler. Nitekim,1992'den itibaren, öncelikle Orta Asya Türk cumhuriyetleri olmak üzere Kafkas ve Balkan cumhuriyetlerinde, "Fethullahçi" diye bilinen vakif ve sirketler, art arda kolejler açtilar. Ardindan Asya ve Afrika ülkeleri geldi.

ABD'nin Soguk Savas döneminde, Sovyetler Birligi'ni çökertmek için örgütledigi ve büyük olanaklarla yürüttügü "CIA muhalefeti"nin, Gülen Örgütü'nün önünü açtigi net olarak saptanabiliyor. Sovyet blokuna karsi yürütülen psikolojik savasin en önemli aygiti Hür Avrupa Radyosu, Fethullah Gülen'i bültenlerinin bas konusu yapiyor. Amerika'nin Sesi radyosunun degisik lehçelerdeki Türkçe yayinlarinda, Gülen ve misyonu döne döne övülüyor.

CIA'NIN ILGI ALANLARINDA

Fethullah okullarinin ülkelere dagilimi söyle: Kazakistan (28), Rusya Federasyonu'na ait çesitli bölgeler (24), Özbekistan (18), Türkmenistan (15), Azerbaycan (14), Kirgizistan (11). Bunlari Arnavutluk ve Mogolistan (4'er); Afganistan, irak, Gürcistan, Ukrayna ve Romanya (5'er); Moldova (2); Pakistan, Banglades, Makedonya, Macaristan, Fas, Güney Afrika, Sudan, Endonezya, Tayland, Çin ve Tayvan 1'er okul.

Dünyadaki uyusturucu merkezlerinden Tayland'in Çin sinirindaki Çenday kentine okul ve yurt açmanin Türkiye açisindan bir anlami bulunmuyor. Fethullah Gülen'in birakalim Çenday'i, Tayland diye bir ülkenin varligindan haberder olmasi bile mümkün degil. Anlam CIA tarafindan dahil ediliyor Fethullah Gülen örgütlenmesine...

"ARKAMDA AMERIKA VAR" MESAJI

Fethullah Gülen, Susurluk olayi üzerine ve 28 subat sürecinde mühhis panikledi. Uzun süre ABD'de kaldi. Hükümet ve CiA yetkilileriyle görüsmeler yapti. Cumhuriyet Devrimi güçlerini, "Arkamda Amerika var" mesaji vererek tehdit etleye çalisti. İkinci Cumhuriyetçi köse yazarlarini seferber ederek kendini Amerika'nin adami olarak savundurttu.

Nevval Sevindi'nin Sabah Kitaplari'ndan çikan, "Fethullah Gülen İle New York Sohbeti" nde ABD emperyalizmiyle Nur tarikatinin bagi, açikça dile getiriliyor. Iste kitaptan bazi seçmeler:

"Amerika su andaki konum ve gücüyle bütün dünyaya kumanda edebilir. Bütün dünyada yapilacak isler buradan idare edilebilir. Amerika hala bu dünya gemisinin dümeninde oturan bir milletin adidir." (s. 6)

"Amerika daha uzun zaman dünyanin kaderinde çok önemli rol oynayacaktir. Bu realite kabul edilmeli. Amerika gözardi edilerek surada burada bir is yapilmamaya kalkilmamali." (s.7)

"Amerikalilar istemezlerse kimseye dünyanin degisik yerlerinden hiçbir is yaptirmazlar. simdi bazi gönüllü kuruluslar dünya ile entegrasyon adina gidip dünyanin degisik yerlerinde okullar açiyorlarsa, bu itibarla, mesela Amerika ile çatistiginiz sürece bu projelerin gerçeklestirilmesi mümkün olmaz." (s.Cool

"Amerika ile iyi geçinmezseniz isinizi bozarlar. Amerika'nin bize yarim arpa kadar sadece bizim menfaatimize destegi yoktur. Buna ragmen surada bulunmamiza izin veriyorsa, bu bizim için bir avantajsa, bu avantaji sagliyor demektir." (s.9)

GRAHAM FULLER ARACILIGIYA CIA ILE GORUSME

Gülen, 1997'de, ABD'de kaldigi süre içinde, Amerikan Merkezi İstihbarat Örgütü'nün (CIA) Ortadogu Masasi sefi ile gizlice görüstügü, Aydinlik dergisinde bir yil önce yayimlandi ve simdiye dek yalanlanmadi. Bu görüsme için, CIA Baskani'na bagli dört önemli birimden biri olan Ulusal İstihbarat Konseyi'nin eski Baskan Yardimcisi ve RAND Corporation analisti Graham Fuller'in, Gülen'e aracilik ettigi biuliniyor. Söz konusu görüsme, Türkiye'nin Washington Askeri Atasesi tarafindan saptaniyor. Gülen'in CIA yetkilileriyle gizlice görüstügü bilgisi, Askeri Atase tarafindan Türkiye'ye iletiliyor.

MARK PARRIS'IN ROLU

Gülen Türkiye Cumhurbaskani'nin korumasini da ABD ile bagi sayesinde elde etti. Sayin Süleyman Demirel'i Fethullah'in elinden ödül almaya ABD Ankara Büyükelçisi Mark Parris'in ikna etti...

Mark Parris'in Fethullah Gülen'e ilgisi, Ankara'ya geldikten sonra baslamiyor. Gülen'in, ABD'de devlet ricali tarafindan kabul görmesini saglayan da, Mark Parris'in basinda oldugu, ABD Ulusal Güvenlik Konsyi'nin Yakin Dogu ve Güney Asya Bölümü. Fethullah Gülen'in, Beyaz Saray'in yol vermesiyle, ABD'de 14 önemli temasta bulundugu biliniyor.

Demirel ile Fethullah arasindaki ikinci köprü, yine bir Amerikan yetkilisiydi: ABD'nin eski Ankara Büyükelçisi Morton Abramowitz. Abramowitz, Fethullah Hoca'yla görüsmesinin yararli geçtigini açiklamisti.

ABD'nin önde gelen think-tank kurulusu Carnegie Vakfi'nin eski Baskani Abramowitz'in, ilimli İslam'in destekçilerinden oldugu biliniyor. Abramowitz, ABD'nin en faal gruplarindan Yahudi Lobisi'nin de önde gelen isimlerinden. Özal'la mutfak arkadasligiyla ünlenen Abramowitz, Washington'a döndükten sonra da elini Türkiye'den hiç çekmedi. Sik sik ülkemize gelen Abramowitz, Türkiye'den gidenlerin de ugramayi ihmal etmedigi isimlerden.

FETHULLAH'IN OKULLARINDA CIA AJANI OGRETMENLER

Fethullah'in okullarinin propagandasi, "Adriyatik'ten Çin Seddi'ne kadar Türk dünyasinin hizmetinde" sözleriyle yapiliyor. Oysa bu okullar, Türkiye Cumhuriyeti'nin degil, ABD'nin hizmetindedir.

Fethullah Gülen cemaati tarafindan yurt disinda, özellikle de Türk Cumhuriyetlerinde açilan okullarda, diplomatik pasaportlu Amerikali CIA ajanlari, "Ingilizce ögretmeni" diye barindiriliyor. Bu isbirligi, Türkiye'de yapilan üst düzey resmi bir toplantida, bizzat Fethullahçi okul yöneticisi tarafindan itiraf edildi. Toplantida, dönemin Milli Egitim Bakani Mehmet Saglam ve MIT temsilcisi de bulundugu halde, olay karsisinda sessiz kalindi. Durum, devletin resmi olarak yayimladigi kitapla da belgelendi.


ISTE ÇARPICI AÇIKLAMA

Tarih, 3 Mart 1997. Yer, Ankara'daki Baskent Ögretmenevi. Önemli bir toplanti yapilmaktadir. Ev sahibi, Milli Egitim Bakanligi Yurt Disi Egitim Ögretim Genel Müdürlügü. Konu, yurt disinda açilan Türk okullarinin sorunlari. Toplantiya, basta Milli Egitim Bakani Mehmet Saglam olmak üzere Bakanligin bütün üst düzey bürokratlari katiliyor. Dahasi; Basbakanlik'tan, MIT'ten, Disisleri Bakanligi'ndan temsilciler de katilimcilar arasinda. Ve elbet, yurt disinda okul açmis vakif ve özel sirket yetkilileri de hazir.

Sira, Özbekistan'daki 18 okulun sahibi gözüken Silm A.s.'nin yetkilisi Mehmet Mesut Ata'ya gelir. Bu okullar da, "Fethullahçilara ait" diye bilinmektedir. Ata, birçok talebini dile getirir. Sözlerini Amerika'nin Özbekistan'daki bir uygulamasini örnekleyerek baglar. MEB'in yayimladigi "Yurt Disinda Açilan Özel Ögretim Kurumlari Temsilcileri-Ikinci Toplantisi" adli kitabin 63-64. sayfalarindan okuyalim:

"Amerika Birlesik Devletleri, dostluk köprüsü adi altinda getirdikleri 70 ögretmene diplomatik statü kazandirmislardir. Biz de, eger devletimiz, büyükelçiligimiz, bu konuda diplomatik statü konusunda bize yardimci olursa Türk ögretmenlerinin, Türk egitim elemanlarinin itibarlarinin biraz daha artacagini zannediyoruz."

Ozbekistan'da diplomatik pasaportla bulunan ABD'li "ögretmen"lerin çogu, Fethullah Gülen cemaatinin okullarinda çalismaktadir. Ingilizce dil "ögretmeni" olarak gözükmektedirler.

HEMEN HER OKULDA INGILIZ VE ABD'LI VAR

Kirgizistan'da da 50-60 kadar Amerikali "ögretmen" var. Bunlar da diplomatik pasaportlu. Ve Kirgizistan'da "Fethullahçi" diye bilinen okullarda "ögretmenlik" yapiyorlar.

Fethullah Gülen'in okullari, Adriyatik'ten sadece Çin'e kadar degil, Vietnam'a, Endonezya'ya kadar uzanmaktadir ve egitim dili olarak da Türkçeyi degil, Ingilizce'yi kullanmaktadir. Özellikle hazirlik siniflarinda haftalik ortalama 24 saati bulan İngilizce derslerine, çogu okulda ABD'li ve İngiliz "ögretmenler" giriyor.

CIA FETHULLAH'IN OGRETMENLERINE RESMI PASAPORT VERIYOR

Olayin ABD cephesini ise, 1 Mart 1998'de açiklamistik; Fethullah Gülen'in yurtdisindaki okullarinda çalisan bine yakin ABD'li ögretmende, yalnizca devlet görevlilerine verilen ABD resmi pasaportu var. Çogunlugu Türk Cumhuriyetleri'nde faaliyet yürüten okullardaki ABD'li ögretmenler, Ingilizce adiyla "official passeport"a sahipler. Amerikan Egitim Bakanligi personeli olmayan ABD'li ögretmenlerin, normal olarak turist pasaportu sahibi olmalari gerekiyor. Ancak, Amerikan devleti, Gülen'in okullarinda çalisanlari resmi görevli sayiyor. Türkiye'deki karsiligi "yesil pasaport" olan resmi görevli pasaportu, ABD'li ögretmenlere diplomatik dokunulmazlik sagliyor.

Amerikali kaynaklar, bu pasaportlarin CIA'nin talimatiyla düzenlendigine isaret ediyorlar.

EMPERYALIZMIN İSTEDIGI ISLAM

Gülen'in Türk Dünyasi'na yaklasimi, Amerika'nin Orta Asya'ya olan yaklasimi ile tam bir uygunluk göstermektedir. Türkiye'nin, diger Türk cumhuriyetleriyle iliskilerini gelistirmesi, son derece önemlidir. Bu iliskilerin, kosullarin elverdigi ölçüde siki olmasi, Türkiye'nin çikarinadir. Ama Amerika'nin güdümünde kurulacak iliskiler, Türkiye'nin komsulariyla olan iliskilerinin bozulmasina, bölgesel karisikliklara ve savaslara yol açmaktadir. Amerika'nin istedigi de budur. Fethullah Gülen, ABD'nin bu planlarinda rol üstlenmistir.

Son Özbekistan darbesi , Fethullah' Gülen'in , yani ABD'nin güdümündeki Nurculugun, Türkiye'nin Türk Cumhuriyetleri'yle iliskisinde oynadigi rolün son örnegidir.


Kaynak:www.geocities.com/fettosh/flash.htm - 23k
Deniz Feneri az! Okyanus Feneri lazım bunlara...


Yüzyılın tokadı...

Deniz Feneri.

Bakıyorum yazılıp çizilenlere...

Hep aynı benzetmeler yapılıyor:

"Dindar insanlarımızı kandırarak..."

"Temiz duyguları kandırarak..."

"Hassas yürekleri kandırarak..."

"Vicdanlı insanlarımızı kandırarak..."

"Saf Anadolu insanını kandırarak..."

*

Yok öyle!

*

Kendinizi kandırmayın...

Saf maf değil, o para kaptıranlar.

*

Bu dünyada her türlü katakulliye rıza gösterip, öbür dünyayı makbuz karşılığı satın almaya kalkan... Kaç euroysa ödeyip, cennette tapu kapmaya çalışan Şark kurnazı onlar.

*

Üzülmeyin sakın.

*

Gariban şehit çocuklarının yırtık pırtık çoraplarla gezdiği bir ülkede, Mehmetçik Vakfı dururken, Tanzanya’daki yoksullara iftar vermeye çalışıyorsa "vicdan sahibi" Anadolu insanı...

Bırakın dolandırsınlar kardeşim!

*

Sevaptır.

Yılmaz ÖZDİL – HÜRRİYET
5/7/2008 - Psikopatlara Göre Fethullah Peygamber
Kategori: Fettos ve Nursuzlar

SKYTÜRK’te Enver Aysever’in sunduğu Aykırı Sorular programına yazar Nihat Genç konuk oldu (05.07.2008 / 00:04:45).


Ergenekon soruşturması ile ilgili görüşlerini detaylıca açıklayan Nihat Genç, AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Dengir Mir Mehmet Fırat’ın konuşmaları ve üslübuna da değindi.


ADANA PAVYONUNDAN FIRLAMIŞ

Genç, "Dengir Mir Mehmet Fırat’ın konuşmaları, üslübunu kazanova pavyonundan, Adana’nın bir pavyonundan fırlamış ve gelmiş racon keser gibi siyaset yapıyor. Dayılık yapıyor, süs mendiliyle konuşuyor. Bunlar siyasetin ne olduğunu, siyaset nedir, nasıl yapılmalı, kimler yapmalı bütün bu soruları aklımıza getirip koyuyor" dedi.


KENAN EVREN’E KARŞI BİR CÜMLE SÖYLEYEMİYORLAR

12 Eylül 1980 tarihinde yapılan askeri darbe ile ülke yönetiminin başına geçen 7. Cumhurbaşkanı Kenan Evren’in yargılanması gerektiğini belirten Genç, AKP’nin yan medyası olarak adlandırdığı medyaya şu çağrıda bulundu:

"Darbelere karşımıyız, karşıyız. Herhangi birisi darbe girişiminde mi bulunuyor, Türkiye’de, dünyada ve vicdanımızda en büyük cezayı alacaktır. Bu da Allah’ın emri, demokrasilerin emri. Fakat önümüzde büyük bir darbeci var. Şu anda yaşıyor. Ressamlık yapıyor Ege’de. Kenan Evren. Burada artık Kenan Evren ile ilgili dava açsak gidip bunu ispatlamanıza da gerek yok, olmuş yani herkesin gözü önünde. Sarıkız gibi bilmem ne dosyaları gibi şüpheli, şaibeli şeyler değil. Milyonlarca insanın gözü önünde ve gazetelerde ve ifadelerde ortada, bu adamın zulmü. Bu Taraf Gazetesi, Sabah Gazetesi yani AKP’nin yan medyası, Yeni Şafak, Zaman Gazetesi, Avrupa’dan bakanlar niçin şu soruyu sormuyorlar? Burada hazır bir darbeci var, şu darbeciyi alalım, bir tutuklayalım... Darbelere karşı mıyız, gelin Kenan Evren’den hesap soralım. Yüzbinlerce insanı işkenceden geçirdi. Ben şimdi buna şaşırıp kalıyorum, niçin bu kadar darbeye karşı olan güçler, Murat Belgeler, Can Pakerler, bu Avrupacıların hepsi Kenan Evren’e karşı bir cümle söylemiyorlar. Ya da Kenan Evren’i getirmiyorlar, Meclis’te güçleri de var."

7. Cumhurbaşkanı Kenan Evren’in bugünkü Ergenekon yapılanmasını en iyi bilen kişi olduğunu iddia eden Nihat Genç, "Çünkü Kenan Evren, 1983 yılında Polis Okulları’nı Fethullah Hocaya (Gülen) verdi, Özal ile işbirliğine girip. Fethullah için Özal bir numaralı bir evliyaysa, Kenan Paşa da onun yanında bir şeydir. Çünkü onların Polis Okulları’na girip, bu okullarda Emniyet’te yükselmesine, Emniyet istihbaratını ele geçirmesine vesile olan bir isim" şeklinde konuştu.


PSİKOPATLAR TRT’Yİ KAPLAMIŞ

TRT’de son dönemde yaşananlara de değinen yazar Nihat Genç, oldukça sert ifadelerde bulundu. Genç, şöyle konuştu:

"Düşünün hem televizyonlarda, hem köşe yazarlarında tayinle gelmiş, torpille gelmiş yüzlerce yazar. Onlar da çat pat o yorumu, bu yorumu... Allah korusun TRT 1 gibi yerleri zeka düzeyi düşük, yakın tarihten birer kitap okumamış, ezbere ’Ezber Bozan’ diye bir program... Ezbere konuşuyor adam orada. Benim elektrik faturalarımdan TRT benden para alıyor, kendi oraya bir takım yazarları çıkartıyor. Yazar cahil. Yaa benim paramla cehalet yapmak zorunda değilsiniz. Bana bırak ben o parayı bir yerlere veririm. Sen benden parayı alıyorsun bir cehalet kusuyorsun, bir karanlık kusuyorsun TRT 1’de, Türkiye’de... İnsanların düşüncelerine, konuşmalarına, cümle kurmalarına bakıyorum paniğe kapılıyorum. Bu kadar mı aklı bozuk, bu kadar mı mantık bozuk, bu kadar mı beyinleri infal edilmiş. Psikopatlar TRT’leri kaplamış, gazeteleri kaplamış. Hepsine göre Fethullah evliya, Peygamber. Dünyayı fetih ediyorlar, böyle bir sanı. Bu büyük bir psikolojik vakadır."


SAVCILAR BU İŞİ DELİ DANA GİBİ, TEKME TOKATA GETİRİYORSA

Hukukun evrensel bir değer olduğunu ve yara almaması gerektiğini vurgulayan Nihat Genç, savcıların da bazı konularda dikkat etmesi gerektiğini belirtti:

"Bir toplumda iç savaşın başladığı yer o toplumdaki hukuk düzeninin çöküşüyle... Sağcı, solcu, inancı kötü olur şu olur, bu olur. Bütün bu tartışmalar tedavi edilebilir. Ama savcılar hukukta bir yara açıyorsa onun tedavisini yapamazsın. Bu insanlığa karşı bir suçtur. Çünkü hukuk evrensel bir değerdir. Soruşturma, kovuşturma, ifade alma bütün bunlara önce savcılar dikkat etmek zorunda. Savcılar bu işi deli dana gibi, tekme tokata getiriyorsa; bir gözdağı, bir rövanş bilmem neye getiriyorsa burada hukuk yara alır. Hukukun yara alması demek, insanlığın yara alması demektir. Güvenilmiyor demektir. İşte bu gestapo, gestapoluk bu. Bunları kimse söyleyemiyor, çünkü herkes ne söylerse gidip içeri alınıyor biz de alınacağız diye. Ben de diyorum ki bu muamele tarzı bir gestapoluk."


TUTUKLAMALARI Tİ’YE ALDI

Nihat Genç, programın sonlarında Ergenekon soruşturması kapsamında yapılan tutuklamaları şu ifadelerle ti’ye aldı:

"Beni almaya geldiler, bu sabah 20 tane polis. Ben göğsümü açtım, ****** posterini görüp korktular, kaçtılar..."

• 0 Yorum • Yorum yaz! • Bağlantı


30/6/2008 - Gülen Olayı...
Kategori: Fettos ve Nursuzlar


Gülen Olayı...

Fethullah Gülen olayı uluslararası boyutlara oturdu.


Boyutlardan biri, Gülen’le ilişkili kişilerin çaplarından ve özelliklerinden oluşuyor; dünyaca tanınmış, devlet ve politika yaşamında adları ünlenmiş Amerikalılar şöyle ya da böyle bu işin içinde görünüyorlar.

Ayrıca Gülen olayında CIA’nın konuşlanması dikkati çekiyor; Amerikan gizli istihbarat teşkilatının adının da işin içine karışması, olaya bir başka özellik veriyor.

Bu arada çeşitli kaynaklardan sağlanan bilgiler Fethullah Gülen’in neredeyse uluslararası bir parasal imparatorluğa hükmettiğini ortaya koyuyor.

Şirketler, okullar, gazeteler, televizyonlar, dernekler ve akla gelebilecek her alanda örgütlenmiş bulunan Gülen imparatorluğunun Türkiye’de ılımlı İslam devleti hedefine dönük olduğu da tartışılamayacak kadar açık bir gerçek olarak somutlaştı.

Gülen’in siyasal amaçlara dönük eğitim örgütlenmesinin sınırlar ötesinde kurumsallaşması, geleceğe dönük tasarımının ciddiyetini vurguluyor.

Olay “Nur cemaati lideri” Fethullah Gülen’in Amerika’daki ikametini uzatmak isteyen başvurusuyla gündeme geldi; konuyu irdeleyen resmi makamların ve savcının ortaya koyduğu resmi belgelerle somutlaştı.

*

Fethullah Gülen’in Türkiye iç politikasında particilik alanında ve medyasında yadsınamaz bir ağırlığı var.

Çeşitli gazeteler ve tele-vizyonlar Said-i Nursi’nin tilmizi Gülen’in hizmetinde yayın yapıyorlar; bu kuruluşlarda -ister gazete olsunlar, ister televizyon- maddi sorun yoktur.

Gülen imparatorluğunun sınırsız görünen parasal kaynaklarına dayanan medya kurumları son günlerde bir açmaza girmiş görünüyorlar.

Amerika’da görülen davada, federal savcıların ortaya koyduğu bilgiler, Fethullah Gülen sorununda Türkiye medyasının bugüne dek görmezlikten geldiği bir dizi gerçeği sergilemiştir.

Gülen medyasının sıkıntısı da bu konuda odaklaşıyor.

*

Uzun süreden beri Amerika’da yaşayan Fethullah Gülen’in ikameti konusunda birdenbire ortaya çıkan güçlük, soru işaretlerini de birlikte getirmiştir.

‘Ilımlı İslam Devleti Modeli’ nde Amerika hesabına çalışan Fethullah Gülen’e bakışlarda bir değişiklik mi söz konusudur?

Soruya yanıt vermek için vakit henüz erkendir.

Cumhuriyet
Gülen İmparatorluğu !

Halen ABD'de yaşamını sürdüren ve "faaliyet merkezi" olarak burayı seçen Fethullah Gülen 'le ilgili olarak bu hafta iki önemli gelişme yaşandı:

1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı, Gülen'in beraatını öngören Yargıtay 9. Ceza Dairesi kararına itiraz etti. Gülen'in faaliyetlerinin "cürüm işlemek üzere çete oluşturmak" kapsamında değerlendirilmesini istedi.

2- Rusya Yüksek Mahkemesi, Gülen'in bu ülkedeki faaliyetlerini yasakladı.

Birbirinden çok farklı gelişen bu iki haber, Gülen'le ilgili tartışmaların önümüzdeki dönem daha da alevleneceğini gösteriyor.

Gülen, Saidi Nursi ardılı hareketler içinde kendine özgü yöntemlerle gelişirken, 1990'ların ilk yarısında birden büyüdü ve Orta Asya steplerinde üç haneli rakamlarla sayılan okullara ulaştı.

Neden ve hangi kaynakla?

Bu sorunun çok değişik yanıtları verildi. Orta Asya'yı sürüne sürüne dolaşmış bir kişi olarak, benim gözlemim şu:

ABD, 1991'de Sovyetler Birliği'nin çökmesinden sonra, Moskova'nın etki sahasından çıkan coğrafyada nüfuz sahibi olmak için Gülen'i taşeron olarak kullandı!

***

Orta Asya ülkeleri, 300 yıldır devlet kuramamış olmanın getirdiği tutuklukla, çözülmenin ardından yön aradılar. Bu arayışın bugün de devam ettiğini söylemek abartı olmaz. Halen Orta Asya'da, ABD, Çin ve Rusya ana küresel güçler, İran ve Suudi Arabistan da bölgesel akımlar olarak nüfuz rekabeti içinde.

Gülen'le birlikte ABD; yarım doz Türklüğü, bir doz İslamı, iki doz da Amerikan kültürünü kullanıp önemli adımlar attı.

Gülen hareketi öylesine dallanıp budaklandı ki; Abant'ta başlattıkları forumu nerelere abandıracaklarını bilemediler. Mübarek Abant, New ıYork'tan Kahire'ye kadar gitmedik yer bırakmadı.

Gülen şimdi Afrika'ya yöneldi. Türkiye'nin büyükelçilik açamadığı ülkelerde Gülen okullar açıyor!

Nasıl?

ABD desteğiyle!

Zira Afrika'da ABD, AB ve Çin arasında ciddi bir rekabet var. ABD; Gülen'i nüfusunun bir bölümü Müslüman olan ülkelerde kullanıyor.

Görünen o ki Rusya, gidişin farkına vardı! Bir süredir bu ülkeden gelen haberler Gülen hareketi açısından iç açıcı değildi.

***

Hareketin Türkiye içindeki boyutu ne durumda?

Arkadaşların temel stratejisi sessiz ve derinden ilerlemek. İzledikleri yol şöyle özetlenebilir:

1- Mevcut hükümetlerle ters düşme, hepsini uygun yöntemlerle kullanmaya bak.

2- Tek başına çok güçlü organizasyonlar kurma, biraz büyüyen bir kurumu hemen değişik adlara böl.

3- Ekonomik konulara dolaylı ağırlık ver.

4- Kadrolaşmaya öncelik ver, sindire sindire yürü.

5- Yurtiçinde eğitim yatırımlarına önem ver ama, çok öne çıkarma.

6- Bağlı şirketlerle eğitim kurumlarını iç içe sokma, olabildiğince birbirinden farklı görünsünler.

7- Yüksek yayın gücüne ulaş, medyada etkin ol.

8- Katı, radikal görüşlü örgütlerden uzak dur.

Bu anlayışla kamuoyunda sanılandan çok daha ileri güç elde eden Gülen hareketinin kendini uzun süre gizlemesi artık zor görünüyor.

Gülen hareketinin ABD'ye yakınlığı İslama yakınlığından daha fazla! The Economist'in onu "peygamber" ilan edecek kadar ileri gitmesiyle birlikte şu yorumlar da yapılmaya başladı:

Bu, Hz. Muhammed 'siz ve Kuran'sız bir İslam hareketidir!

Türkiye Gülen hareketini tartıştıkça gerçekler daha net ortaya çıkacak!

Mustafa BALBAY - CUMHURİYET
candost32
candost32

Mesaj Sayısı : 287
Yaş : 38
Kayıt tarihi : 21/12/08

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Sayfa başına dön

- Similar topics

 
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz